Fizik kurallarını yok eden aşk
Hayal kırıklıkları ve ulaşılamayan tutkuların tetiklediği yaratıcılık hikayeleriyle dolu olan sanat tarihinden sıra dışı bir örnek; Marc Chagall. Eşi Bella’ya olan tutkusu ve sevgisiyle işlediği eserleri aşık ve mutlu olmanın, hayatı sevmenin nasıl bir his olduğunu tasvir etmişti.
Aşk tarifi zor bir duygudur. Bazısına göre İnsanın midesinde kelebekler uçuşmasını sağlar, bazısına şiirler yazdırır, kimileri dünyayı bambaşka bir gözle görmeye başlar; mantık ve aklı devre dışı bırakır, insanın hayata dair, olamayacak pek çok şeyi yapabilme gücünü verir; tıpkı Marc Chagall’ın ayaklarının yerden kesildiği figürleri gibi…
Belarus’un masalsı bir şehri olan Vitebsk’de bir Rus Yahudisi olarak doğup büyüyen Ressam Marc Chagall’ın asıl adı Moishe Shagal’dı. Birinci ve İkinci Dünya savaşının ortasında Avrupa’da iç savaş ve kıtlık gibi zor zamanlarla yüzleşmiştir. Rusya’da Yahudilere uygulanan kısıtlamalardan dolayı sanat okulları Yahudilere yasak olduğu için ressam olması herhangi birinden daha zordu, bu yüzden rüşvetle okula girdi. Ardından daha güvende yaşayabilmek için Birinci Dünya Savaşı öncesi Rusya’dan Paris’e taşındı. İsmini burada biraz daha rahat yaşamak için Marc Chagall olarak değiştirdi. Paris, sanatçıyı modern sanatla tanıştıran ve ilham veren bir kent olmuştu. Sanatçının hayatı boyunca deneyimlediği savaşlar, rejim değişiklikleri, ayaklanmalar, onu sürekli farklı ülkelerde farklı kültürlerle yaşamaya itti.
1.
Dünya Savaşı sonrasında Rusya’daki devrim ona sanatının
destekleneceğine dair umut vermişti. Bu sebepten, doğduğu yer
Vitebsk’e döndü ve burada ilk görüşte aşık olduğu Bella ile
tanışıp evlendi. Chagall bu dönemdeki yapıtlarında, birbirine
sarılmış sevgililer ve kucak dolusu çiçeklerle, mutluluğunu ve
yaşama sevincini dile getirmişti. Ancak, Rusya’nın sanatçılara
karşı tutumu pek değişmediğini fark etti ve Bella ile ilk
Paris’e, 2. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle Amerika’ya
gittiler. Hayatının arka planında uzakta olmanın hasreti, geride
bıraktıkları olsa da onun mutluluğunun kaynağı aşkı Bella
olmuş ve iki insanın mutluluğunun, beraberliğinin her şeye
yetebildiğini gösteren coşkulu ve huzur dolu eserler
yaratmıştır.
Chagall “Doğum Günü” isimli resmini
Bella ile evlenmeden birkaç hafta önce tamamladı. tezgahta pasta
ve elinde bir demet çiçekle mutluluktan havada uçan doğum günü
kızı Bella, onu mutlu etmek için ters dönmüş Marc Chagall ama
tablonun en etkileyici yanı kocaman, ayakları yerden kesen kutlama
öpücüğüdür…Chagall eserinde, mutluluğunu albümler dolusu
fotoğrafların yansıtabileceği yoğunlukta görselleşmektedir. bu
eserin esin kaynağı, Doğum gününde Chagall’dan çiçek alan
Bella’nın mutluluğunu anlattığı bir yazıdır. Bu yazıdan çok
etkilenen ressam, ona sadece çiçek vermediğini; dudakları
aracılığıyla kalbini verdiğini göstermek
istemiştir.
Sanatçının seyirciyi çok özel bir ana
davet ettiği bu eser, ilk bakıldığında gerçek dünyayı
andırmasına rağmen, biçim, figür ve hareketlerinde
anormalliklerin olduğu, izleyicinin zihnini gerçeklikten
uzaklaştırdığı hissedilmektedir. Tabloda, elinde aldığı bir
demet çiçeği tutan Bella’nın bedeni, sanki odanın dışında
bir yerde, bir rüyada süzülüyormuş gibi duruyor. Chagall ise
uçarak eşine usulca yaklaşır. Chagall’ın birçok tuvalinde
olduğu gibi burada da perspektifin, oranların, fiziğin,
gerçekliğin ve hatta yerçekimi kanunun önemi yoktur. Aksine
önemli olan duygulardır. Resimdeki aşk duygusu ne kadar gerçekse
figürlerde o kadar gerçeklikten uzaktır, çünkü, Chagall, kendi
gerçekliğini yansıtmıştır. Aşklarının ne denli güçlü
olduğunu çocuksu ve çarpıcı tarzda anlattığı eserinde,
kendisi ve eşi mantığa meydan okuyarak düşlerde, masallarda
olduğu gibi uçmaktadırlar. Onların bu halleri insanda müthiş
bir mutluluk, heyecan ve huzur yaratmaktadır.
Chagall, 35
yıl boyunca tek ilham kaynağı olan Bella ile tanışmaları
hakkında; “Sessizliği benim, gözleri benim. Sanki
çocukluğum, bugünüm, geleceğim hakkında her şeyi biliyormuş
gibi, sanki benim içimi görüyormuş gibi.” sözlerini
kullanmıştır. Sanatçının hayatı, Bella ile aydınlanmış,
renklenmiştir. Eserlerinde, aşkı, onun coşkusunu hayatla iç içe
geçirmiş ve yaşamın acımasızlığından ve bunaltısından
kopup; sevgili olmanın, aşık olmanın, mutlu olmanın, hayatı
sevmenin ne olduğu, masalsı bir tavırla, samimi, sıcak ve absürt
imgeleriyle ifade etmiştir.
En Çok Okunan Haberler
- Başını kesip surlardan aşağı attı, sonra intihar etti
- Çölün ortasında bulundu, içinden servet çıktı!
- Garipoğlu'nun otopsisine giren doktor ve savcı konuştu
- Yeniden gözaltına alınan şahıslar tutuklandı!
- Mezar açıldı, yeni kuşkular oluştu
- Mazhar Alanson'un kızı hayatını kaybetti
- 'Bu alçakları mahkûm ettireceğim'
- Nedim Şener'den canlı yayında mezhepçilik
- 'Genel Başkanımıza namussuzca ithamlar...'
- Araştırma şirketinden 'alternatif' anket!