17. yüzyıl İstanbul’unun altın renkli bir sabahında, Galata Kulesi’nin gölgesinde toplanan halk, gökyüzüne bakakalmıştı. Kulenin tepesinde, kanatlarını güneş ışığıyla aydınlatan genç bir mucit, insanlığın en eski rüyasını gerçekleştirmek üzereydi. İsmi Farsça “hezâr” (bin) ve “fen” (bilim) kelimelerinin birleşiminden gelen yani “bin bilim bilen” anlamındaki Hezârfen Ahmed Çelebi tasarladığı kanatlarla kendini boşluğa bıraktığında yalnızca fizik kurallarını değil bilginin sınırlarını da zorluyordu. Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde anlattığı bu büyülü an, aslında polimatlık (çok yönlü bilgelik) kavramının en somut örneklerindendi.
Ahmed Çelebi’nin ne derece derin bir bilim adamı olduğu ve böyle bir olayın yaşanıp yaşanmadığı hâlen sorgulansa da bu olağanüstü deney, bilim tarihindeki en önemli dönüm noktalarının temelinde yatan ilkeyi gözler önüne seriyor: Gerçek keşifler, farklı disiplinlerin kesişiminde doğar. Bir kuşun kanatlarının yapısı ile havanın dinamiğini bir potada öğütmek, bunun belki de en eski örneklerindendir.
Antik Yunan’da Aristoteles, doğa felsefesinden etiğe, siyaset biliminden poetikaya uzanan çalışmalarıyla bu geleneğin temellerini atmıştı. Türk-İslam dünyasında ise İbn-i Sina, tıp ve felsefeyi birleştiren yaklaşımıyla Ortaçağ’ın en etkili bilim insanlarından oldu. El-Birûnî’nin matematik, astronomi ve antropoloji çalışmaları ise bilimler arasındaki sınırların ne kadar kolay kesişebileceğini gösteriyordu.
Osmanlı’nın altın çağında, Takiyüddin Efendi’nin Tophane sırtlarında kurduğu İstanbul Rasathanesi’ndeki çalışmaları, astronomi ve mühendisliğin nasıl iç içe geçtiğinin kanıtıydı. Ne yazık ki bu çok yönlü deha, hurafeler ve söylentiler nedeniyle hak ettiği takdiri göremedi. Sonuçta rasathane, uğursuzluk getirdiği düşüncesiyle III. Murad tarafından denizden top atışı ile yıktırıldı.
POLİMATLARIN ALTIN DÖNEMİ
Aydınlanma Çağı, polimatların altın dönemiydi. Erasmus Darwin, tıp ve botanik çalışmalarıyla torunu Charles Darwin’e evrim teorisinin ilhamını verirken aynı zamanda şiirle de uğraşıyordu. Türk çağdaşlaşmasının öncüsü Ahmet Mithat Efendi ise romanlarından bilim kitaplarına, gazetecilikten tarih çalışmalarına kadar uzanan geniş bir yelpazede eser vererek “Hace-i Evvel” (İlk Öğretmen) unvanını hak etti. Cumhuriyet döneminin önemli matematikçisi Cahit Arf, matematiği felsefeyle buluşturan yaklaşımıyla bu geleneği sürdürdü.
Günümüzde bilgi o kadar uzmanlaştı ve dallara ayrıldı ki gerçek anlamda polimat olmak neredeyse olanaksız. Ancak yapay zekâ, nörobilim ve kuantum fiziği gibi alanlardaki gelişmeler, disiplinlerarası çalışmaları yeniden ön plana çıkarıyor. Celâl Şengör’ün jeolojiyi bilim tarihiyle harmanlayan çalışmaları veya Feynman’ın fizikten sanata uzanan ilgisi, modern polimatlığın örnekleri olarak karşımıza çıkıyor.
Günümüz dünyasının karmaşık sorunları arasında öne çıkan iklim değişikliği, yapay zekânın etik sonuçları ve küresel salgınlar gibi durumlar ancak farklı disiplinlerin işbirliğiyle çözülebilir. Tıpkı Hezârfen’in uçuşunun biyoloji, mühendislik, fizik ve cesaretin birleşimiyle mümkün olduğu gibi, bugünün sorunları da çok yönlü düşünebilen beyinler tarafından çözülecektir.
Galata Kulesi’nden kendini boşluğa bırakan o cesur bilginin ruhu, hâlâ bilimin sınırlarını zorlayanların peşinde. Çünkü gerçek ilerleme, her zaman “neden olmasın” diye sorabilenler sayesinde mümkün olmuştur. Hezârfen’in adının taşıdığı anlam – bin bilim bilen – aslında tüm polimatların ortak özelliğini özetliyor: Merakın kanatlarıyla bilginin sınırlarını aşma cesareti.