Yaz mevsimi artık denizle, dondurmayla, tatille değil yanan ormanlarla anılıyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Türkiye’nin, Yunanistan’ın, İspanya’nın, Kanada’nın, hatta Amazonların ciğerleri yanıyor. Ama sorun sırf ağaçların tutuşması değil. Bu yangınlar, bizim içimizdeki karanlığın dışavurumu olabilir. İşte yüzden içimizde sönmeyen başka yangınlar büyüyor.
Orman yangını haberi aldığımızda sadece üzülmüyoruz, utanç da hissediyoruz. Çünkü çoğu zaman biliyoruz: Bu yangınların büyük kısmı kendi ihmallerimizle çıkıyor.
Rant projesi, otel arsası, maden sahaları, enerji yatırımları, bakımsız santraller, fabrikalar... Doğaya ait olan her şey, birilerinin gözünde bir mülk, bir kâr hesabı. Sonra "kontrol edilemeyen yangın" diye geçiyor haber bültenlerinde. Oysa en başta kontrol edilmesi gereken şey insan açgözlülüğü. Sigara izmariti, cam şişeler, mangal keyfi derken yangınlar bilinçli veya bilinçsiz başlatılıyor…
Hiç toprağa basmayan insanlar var artık, hiç ağaca tırmanmamış, çiçeklerin kokusunu bilmeyen, bir tırtılın sabrını hiç izlememiş insanlar. Böyle yaşayan biri için ağaç da bir “şey” sadece. Yanar da, kesilir de, satılır da. Çünkü onun gözünde orman canlı bir şey değil, bir obje.
NİYET YOK
Bir diğer sorun da devletin ihmali, refleks kaybı, önlemlerin yetersizliği. Yangın çıktıktan sonra değil çıkmadan önce yapılacak hamleler yaşam kurtarır ama bazen uçak yok, bazen koordinasyon. Ve en kötüsü: Bazen niyet yok.
PEKİ BÜTÜN BUNLAR PSİKOLOJİMİZİ NASIL ETKİLİYOR?
Orman yangını izlerken hissettiğimiz o çaresizlik, o boşluk... aslında içimizde bir travmaya dönüşüyor. Yanan her ağaçla biraz daha tükeniyoruz. Bu yüzden “Acaba bu yıl nereleri yanacak” sorusuyla giriyoruz artık yaza. Ve o yangın görüntüleri sosyal medyada dönüp dururken hepimiz yavaş yavaş duygusal olarak da yanıyoruz.
NE YAPABİLİRİZ?
Belki “Ben ne yapabilirim ki?” demek çok kolay ama tam da bu cümleyle yangının bir parçası oluyoruz. Oysa şunları yapabiliriz:
- Piknik yaptığın yerde mutlaka iz bırakmadan çık.
- Sigaran varsa asla doğada söndürme.
- Cam şişeleri ortada bırakma, güneşle birlikte mercek etkisi yaratabilir.
- Sosyal medyada sadece üzülme; bilgi paylaş, bilinç yay.
- İmza kampanyalarına katıl, yerel yönetimleri uyar, organize ol.
- Fidan dik, bu kampanyalara katıl ama daha önemlisi doğayı koru.
Ve doğayla yeniden bağ kur. Ayakkabını çıkar, toprağa bas. Bir ağaca sarıl.Yağmurda yürümeyi dene. Yani kendini doğanın dışında değil, bir parçası gibi hisset.
Burada devreye giren en güçlü araçlardan biri eğitim. İlkokuldan itibaren her çocuğa sadece kitap bilgisi değil, doğaya saygı öğretilmeli. Bir ağacın gölgesiyle bir banknotun gölgesi arasında fark olduğunu bilmeli çocuk. Kendi geleceğini korumanın, ormanı korumaktan geçtiğini hissederek büyümeli.
YABANCILAŞMA VE CEHALET
Yalnızca doğaya giden değil, doğada “kalabilen” bir insan profili oluşturmalıyız. Betonla büyüyen değil toprakla temas eden bir nesil... Çünkü doğaya uzak olan insan, önce kendine, sonra her şeye yabancılaşır. Ve bu yabancılaşma sonunda alev alev cehalete dönüşür.
Yangınlar sadece ağaçları değil ortak aklımızı, geleceğimizi de yakıyor. Bu yüzden mücadele sadece orman işçilerinin değil öğretmenin, gazetecinin, ebeveynin, influencerın, sanatçının, öğrencinin, herkesin.
Bu ülkenin ağaçlarını da, insanlarını da kurtaracak olan tek şey vicdanla örgütlenmiş bir bilinçtir.