Işık gençliktir!

Işık gençliktir!

13.04.2025 11:38:00
Güncellenme:
Işık gençliktir!

Yıllardır Türkün Milli Mücadele’sini içine sindiremeyenlere tanık oluruz. Neden? Nedeni aslında Kemalistlerin mücadelesinde gizlidir. Çünkü Kemalistler yalnız emperyalistleri değil onların işbirlikçilerini de darmadağın eder. O işbirlikçilerdir ki koltuk, makam, mevki, para ile sarhoş edilmiştir. Ele geçirdikleri makam ve mevkiden aldığı güçle Türk’e zindanı, kurşunu, sürgünü reva görmüştür.

Türk milleti önce emperyalist zulmüne karşı ayaklanır. Parolası Müdafai Hukuk olur. Wilson ilkelerine dayanarak hakkını alacağını sanır. Yanıldığını 15 Mayıs 1919’da, İzmir’in işgal edildiği gün akıtılan Türk kanıyla anlar. O zaman anlaşılır ki emperyalizm yalnızca kendi kıtası için demokrat, yalnızca kendi insanları için haktan yanadır. Bu gerçek milleti birleştirir. Kemalistler güçlenir. 

Kemalistlerin mücadelesine kim karşı duracaktır? Saray, sarayın hükümetleri, sarayın gazeteleri, sarayın gazetecileri.

O saray ki emperyalist devletleri “düvelimuazzama” diye yücelten bir geleneğin devamıdır. Bu düşkün bakışla Türk milletinin “mandater” olmadan bağımsız yaşayabileceğine inanmaz. Sömürge Müslümanlarının mutlu mesut yaşadığını iddia eden İngiliz masalını benimser. İngiliz-saray işbirliğini en güzel betimleyen de 14 Kasım 1918’da Sait Molla’nın baş yazarı olduğu Yeni İstanbul gazetesi olur. Kral George ile Vahdettin’in fotoğraflarını “İki ulu tacidar dostluk halinde” diye paylaşır. Bu öyle bir dostluktur ki Vahdettin İngilizlere zorluk çıkaracak isimleri hükümette görmeye bile dayanamaz (Sarıhan I: 14). Saray ve Damat Ferit hükümeti, Kemalistleri yok etmek için karşı atağa da geçer. Sanki işgal altındaki ülke onların ülkesi değilmiş gibi. 

21 Aralık 1918. Vahdettin, Meclisi Mebusan’ı kapatır. Bu davranış ilk değildir son olmayacaktır. Saray ve destekçileri millet iradesine saygı duymaz çünkü. Milletin sesini kısmak için fırsat kollar. Kemalistler yılmaz, uğraşır, didinir. Sivas’ta meydan okur, Damat Ferit’i düşürür. Vahdettin 1919 Ekim’inde seçim iradesini yayımlamak zorunda kalır. 12 Ocak 1920 günü açılan o meclis çok değil 16 gün sonra Misakı Milli’yi kabul eder. Emperyalistler de karşı atağa geçer, İstanbul’u işgal eder. Vahdettin onlardan geri kalır mı, o da 11 Nisan’da kilidi vurur bir kez daha milletin evine. “Türklere tam bağımsızlığını vermeyecek bir barış kabul edilemez” diyen meclise. Millet iradesinden korkan saray, emperyalist iradeye boyun eğmiştir şimdi. Kemalistler yine milletin iradesine sığınır. Yine seçim yapılır. Dikkat edelim! Altı ay içinde ikinci seçimdir bu. İşgalciler işgalleri altındaki yerlerde yine engeller seçimi. Saray ve hükümeti iki yönlü destek verir emperyalizme. Bir yanda “paşalık” rütbesi verdiği Anzavur’u kullanır, kimlik siyasetiyle bölmeye yönelir milleti. Öte yandan Hilafet Ordusu ismiyle İslam dinini siyasete alet eder Kuvayı İnzibatiye’yi kurar. Kemalistleri yıldırabilir mi? Hayır. İstanbul’da kapanan meclis Ankara’da açılır. Açılan meclise “Büyük Millet Meclisi” adının verilmesi de anlamlıdır. Osmanlı’nın yok saydığı Türk milletinin büyüklüğü vurgulanmıştır. O büyük meclise İstanbul’dan kaçmayı başaran milletvekilleri de katılır. Dünya tarihinde iki seçimle oluşan ilk ve tek meclis olur TBMM.

İLETİŞİM HATLARINA SALDIRI

16 Haziran 1919. Saray ve hükümetinin can alıcı adımlarından biri de iletişim ağını koparmaya dönüktür. Refik Halid bu tarihte Damat Ferit’in posta telgraf genel müdürüdür. Bir genelge yayınlar ve der ki, “Reddi İlhak Cemiyeti tarafından verilecek telgraflar kabul edilse dahi çekilmeyecektir, çekenler şiddetle cezalandırılacaktır.” (Kandemir: 110-111).

Amaç İzmir’in işgalinin ve işgalle gelen vahşetin yurtta protesto edilmesini önlemektir. Telgraf o dönemde halkın olup bitenden haberdar olmasını sağlayan ana iletişim aracıdır. Müdafaai Hukuk dernekleri ülkedeki işgalleri halka böyle duyurmakta, telgraf yoluyla destek bulmaktadır. Saray ve hükümeti bu desteği yok etmek ister. Kemalistleri yıldırır mı bu tehdit? Tabii ki hayır. 20 Haziran’da Amasya’dan, Mustafa Kemal Paşa sesini yükseltir. Önce milletine güvenini vurgular; “Milletin sesini boğarak yasal haklarını istemesini engelleyen ve vatanın mahvolmasına neden olan bu emri hiçbir namuslu telgraf memurunun dinleyeceğini ümit etmem” der. Sonra, “böyle bir namussuzluğa cüret edecekleri” uyarmayı da göz ardı etmez. (ATTB: 40)

23 Haziran 1919. Barış görüşmeleri için Paris’teki Damat Ferit emperyalistlerin alay konusudur. O olmadığı için hükümetine vekalet eden Şeyhülislam Mustafa Sabri işbirlikçileriyle harekete geçer. Mustafa Kemal’i ordu müfettişliğinden azleden karar alınır. Gerekçe, “Halkı hükümete karşı tahrike teşebbüs etmek”tir Aynı gün İçişleri Bakanı Ali Kemal de valiliklere bildirir. “Mustafa Kemal azledilmiştir. Onunla resmi hiçbir işlem yapılmayacaktır. Hiçbir emri yerine getirilmeyecektir.” (Sarıhan I: 339-340).

Mustafa Kemal Paşa sinei millete döner. “Ya istiklal ya ölüm” mücadelesini milletinin içinde milletin bireyi olarak sürdürecektir artık. O, onurlu bir yola baş koyarken Refik Halid yeni bir hukuksuzluğa imza atar. Rüşvet önerir emri altında çalışanlara. Amacı Erzurum kongresi ile ilgili bilgilerin ülkeye yayılmasını önlemektir. Milletin memurunu bir maaş ikramiyeyle millet yolundan döndürebileceğini sanır. Yanılır. Neden mi? 

Çünkü millet, yolun doğruluğundan emindir, liderinin kurtuluşa olan inancı tamdır. 

O lider ki daha 1906’de Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selanik’teki şubesini açarken arkadaşlarına “Köhneleşmiş çürük idareyi yıkmak, milleti egemen kılmak, kısacası vatanı kurtarmak için sizi göreve davet ediyorum!” diyebilen liderdir. (ATABE 1, 32) 

Başarı konusunda en küçük kuşkusu yoktur. Tek şartı vardır: Örgütlenmek. “Kuracağımız teşkilat ile bir gün mutlaka ve ne olursa olsun başaracağız” diyen de odur 1906’da. Aynı kanısını 1918’de Refi’ Cevad’la da paylaşır. Paylaşır ama İngilizci Refi’ “zırdeli” diye tanımlar onu. Çünkü Refi Cevad Mustafa Kemal’in Türk gencinde gördüğü ışığı görmekten çok uzaktır. Mustafa Kemal ise Suriye cephesine gitmeden önce 24 Mayıs 1918 günü 26 yaşında genç bir gazeteci olan Ruşen Eşref’e armağan ettiği fotoğrafa düşer o ışığı. 

“Her şeye rağmen muhakkak bir nura doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleketim ve milletim hakkındaki sınırsız muhabbetim değil bugünün karanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkı ile ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdendir.”

O ışığa saygıyla…

KAYNAKÇA

Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri (ATTB), c. IV, AAM Yayınları, Ankara, 1991.

Atatürk’ün Bütün Eserleri (ATABE), c. 1, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003.

Feridun Kandemir, Milli Mücadele Başlangıcında Mustafa Kemal Arkadaşları ve Karşısındakiler, Yakın Tarihimiz Yayınları, İstanbul, 1964.