Mavi’nin sessiz derinliği

Mavi’nin sessiz derinliği

17.08.2025 11:37:00
Güncellenme:
Güven Baykan
Takip Et:
Mavi’nin sessiz derinliği

Bir dönem Bulgaristan’da kültür bakanlığı yapan Türk kökenli Bulgar sanatçı Vejdi Rashidov Bodrum’da “Mavi” isimli sergi ile sanatseverler ile buluştu.

Heykelleriyle zamanın dokusuna, suluboya resimleriyle duyguların en kırılgan katmanlarına dokunan Türk kökenli Bulgar sanatçı Vejdi Rashidov, politik bir figür, bir kültür insanı ama her şeyden önce yaşama karşı duyarlılığını sanatla ifade eden biri.

2-10 Ağustos’ta Bodrum Akyarlar’daki Galeri Taş Ev’de açılan “Mavi” adlı kişisel sergisi, Rashidov’un Türkiye’de uzun bir aradan sonraki ilk buluşması oldu.

Yıllarını heykel sanatına adamış bu değerli sanatçıyla sanat yolculuğunu, “Mavi”yi ve yaşadığı çağa tanıklıklarını konuştuk.

“Mavi” uzun bir aradan sonra Türkiye’deki ilk kişisel serginiz. Türkiye’ye dönüş sizin için ne ifade ediyor?

İlk Türkiye sergim 1991’de, Armoni Sanat Galerisi’nde olmuştu. Orada tanıştığım Zerrin Çolak ve Aynur Pehlivanlı, Bulgaristan’dan sanatçıların eserlerini ilk kez sergilemek için beni davet etmişti. Bu, hem sanatsal üretimlerin hem de güzel bir dostluğun başlangıcı oldu. Aynur’un vefatından sonra uzun süre onun yasını tuttuk. Yıllar sonra kızı Elif, annesinin yolundan giderek bugün bu sergiyi yapmamıza aracı oldu. “Mavi” ise gökyüzünden aşkın gözlerine, Ege’nin denizine kadar yaşamımıza eşlik eden büyülü bir renk.

Hem klasik hem modern heykel anlayışını harmanlayan özgün bir dil geliştirdiniz. Bu tarzın oluşumunda hangi kültürel etkiler ve kişisel deneyimler öne çıktı?

Bir sanatçının klasik dönemden günümüze uzanan yolu ancak iyi yetişmiş sanatçılara özgüdür. Picasso bunun en parlak örneklerinden. Klasik dönem sağlam bir temel oluşturur, geri kalanı ise bugüne uzanan yoldur. Suluboyaya ilgim ise çocukluktan geliyor. Suyun doğasını anlamak ve ona hükmetmeye çalışmak hep ilgimi çekti. Akvarel zor bir teknik olsa da Mihail Vrubel’in eserlerinde olduğu gibi geniş ve zengin bir renk yelpazesi sunar.

Suluboya gibi naif bir teknik ile bronz gibi güçlü bir malzemeyi aynı sergide buluşturuyorsunuz. Bu iki uç arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz? “Mavi” teması bu dengenin neresinde?

Ağır bir hastalık nedeniyle doktorlarım uzun süre bronz ve kimyasallarla çalışmamı yasakladı, bu yüzden suluboyaya yoğunlaştım. Dört yıldır yeniden heykel yapabiliyorum. “Mavi”ye gelince… Gökyüzü ve deniz gibi, hayatımızdaki en sonsuz şey mavidir. O, bizim bir parçamızdır.

KÜLTÜR BAKANLIĞI YAPTI

Uzun yıllar Bulgaristan Kültür Bakanlığı ve Meclis Başkanlığı gibi önemli görevlerde bulundunuz. Sanatçı kimliğinizle siyasetçi kimliğiniz çatıştı mı?

Tesadüfler beni siyasete taşıdı. Kültür alanındaki dostlarıma faydalı olmak için bu sorumluluğu üstlendim. O dönemde Türkiye ile kültürel ilişkilerimiz çok iyiydi. Sinemada ortak yapımlar, kültürel mirasın korunması, kaçak eserlerin iadesi gibi birçok anlaşmaya imza attık. Bugün hem Bulgarlar hem de Türkler, yenilenen Aziz Stephen Kilisesi’nin keyfini çıkarıyor. Siyasi görevlerim sürerken ise gecelerim hep yaratıcılıkla geçti.

Sizin için özel anlam taşıyan, üretim sürecinde unutamadığınız bir eser var mı?

Yaşam bana, eserlerimin dünyanın pek çok müzesinde ve koleksiyonerin koleksiyonunda yer alması mutluluğunu yaşattı. Bir sanatçı için her eser kıymetlidir. Aralarında insanı duygulandıranlar olduğu gibi başarısız denemeler de var. Gençken Ulusal Sanat Akademisi’nde öğretim görevlisi oldum ve bir gerçeği fark ettim: Gençler, salonlarda hayran oldukları büyük sanatçıların eserlerine bakarken onlara benzeme hayali kuruyordu. Bu bana, atölyeme dönüp kendi yolumu çizmem gerektiğini gösterdi. 11 yıl sonra öğretmenliği bıraktım. Bana göre gençler, büyük sanatçılar olmayı hedeflemeli, ustaların yetenekleriyle kendilerini kıyaslayıp hedeflerinin peşinden gitmeli. Başarıya giden yol budur.