Metrodan fazlası: Kentin kalbinde bir serap

Metrodan fazlası: Kentin kalbinde bir serap

4.05.2025 11:16:00
Güncellenme:
Ayça Ceylan
Takip Et:
Metrodan fazlası: Kentin kalbinde bir serap

Norveçli mimarlık firması Snøhetta imzalı Qasr Al Hokm İstasyonu, geçmişle geleceği, doğayla kentsel belleği bir araya getirerek ulaşımı yeni bir yaşam biçimine dönüştürüyor.

Geleceğin kentlerini inşa ederken en çok düşündüğümüz sorunlardan biri artık yalnızca büyümek değil; aynı zamanda büyürken nasıl daha yaşanabilir, adil ve sürdürülebilir kentler yaratabileceğimiz. Artan nüfus, yoğun trafik ve iklim krizinin etkileri, ulaşım altyapılarına bakışımızı kökten değiştirmeye başladı. Bu dönüşümde toplu taşımanın, özellikle de metro sistemlerinin rolü her zamankinden daha önemli. Yeni nesil metro tasarımları yalnızca işlevsel değil; aynı zamanda çevreye duyarlı, kültürel bağlamı gözeten ve sosyal yaşamı destekleyen yapılar olarak öne çıkabiliyor. Bu anlayışın çarpıcı örneklerinden biri olan Qasr Al Hokm Metro İstasyonu’nu geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da deneyimleme olanağım oldu.

Şubat ayının sonunda kullanıma açılan Qasr Al Hokm Metro İstasyonu, Norveçli mimarlık firması Snøhetta’nın tasarımıyla yalnızca bir ulaşım noktası değil; sürdürülebilir kentsel dönüşümün etkin bir bileşeni olarak inşa edilmiş. Proje, sürdürülebilirliğin tüm yönlerini bütüncül bir şekilde ele alıyor. Öncelikle çevresel sürdürülebilirlik bağlamında enerji verimliliğine bakıldığında, istasyonun tasarımında enerji ve su tasarrufuna büyük önem verildiği görülüyor. Doğal havalandırma sistemleri, akıllı gölgelendirme stratejileri ve gün ışığından maksimum düzeyde yararlanan iç mekân kurgusu, istasyonun enerji gereksinimini en aza indiriyor. Özellikle Arap Yarımadası gibi sıcak ve kurak iklimlerde doğal gölge ve hava sirkülasyonu sağlamak, hem kullanıcı konforu hem de enerji verimliliği açısından yalnızca teknik bir gereklilik değil; aynı zamanda etik bir sorumluluk.

Sürdürülebilirlik yalnızca enerji ve kaynak yönetimi ile sınırlı değil elbette. Qasr Al Hokm Metro İstasyonu, ekonomik ve sosyal açılardan bakıldığında da önemli bir örnek. İstasyon, kentin kalbinde konumlanarak farklı toplumsal kesimlerin kolayca ulaşabileceği bir kamusal alan yaratıyor. İstanbul'dan bir örnekle karşılaştıracak olursak, Mısır Çarşısı’na yürüyerek beş dakika uzaklıkta bir metro istasyonu hayal edebilirsiniz. Burada metro, yalnızca bir ulaşım aracı değil; insanları buluşturan, kamusal yaşamı destekleyen bir merkez işlevi de görüyor. Umuyorum ki bu yaklaşım, toplu taşımanın bireysel araç kullanımına karşı güçlü bir seçenek sunarak hem karbon ayak izini azaltır hem de kent kültürünün daha kapsayıcı bir biçimde şekillenmesine katkı sağlar.

KENT KİMLİĞİYLE İÇ İÇE

Riyad'ın tarihi merkezindeki konumuyla geçmişle gelecek arasında bir köprü kuran istasyon, modern teknolojilerle donatılmış olsa da tasarımı kentin kültürel kimliğine saygı gösteriyor. Böylece kullanıcılar, istasyonun içinden geçerken yalnızca bir yerden bir yere gitmiyor; aynı zamanda kentin tarihine, kimliğine ve doğasına da temas ediyorlar. Sürdürülebilir mimarlığın gücü, mekânları yalnızca işlevsel değil; aynı zamanda yaşayan organizmalar gibi tasarlamasından geliyor. Gezegenin refahını gözeten, insan ilişkilerini güçlendiren ve zamanla daha da değerlenen yapılar inşa etmek, mimarinin geleceği için anahtar.

Bu metro istasyonunda geleneksel mimariden esinlenen iç tasarımla geçmişe gitmek, bahçeler ile anı yakalamak ve dış yapıdaki kavisli paslanmaz çelik dairesel yüzeye kentin tarihi kimliğinin de yansımasıyla geleceğe yolculuk yapmak; bir anlığına kentin ortasında bir serap gördüğünüzü bile düşündürebilir.

HEM DOĞA HEM KENT BELLEĞİ İLE UYUMLU

Mimarlık ve sürdürülebilirlik arasındaki ilişki bu projede oldukça net bir şekilde okunabiliyor. Bir yapının sürdürülebilir olması, doğayla uyum içinde tasarlanmasının ötesinde; kültürel bağlamı ve sosyal adaleti de gözetmesini gerektiriyor. Snøhetta'nın yaklaşımı, tam da bu noktada günümüzün mimari sorumluluğuna güzel bir örnek: Bir binayı tasarlarken yalnızca malzeme seçimine değil; onun kent yaşamına nasıl dokunduğuna, hafızalarda nasıl bir yer edineceğine ve geleceğe nasıl bir miras bırakacağına da bakmak önemli bir fark yaratıyor.