‘Önceliğim görünürlük değil derinlik’

‘Önceliğim görünürlük değil derinlik’

19.10.2025 11:23:00
Güncellenme:
‘Önceliğim görünürlük değil derinlik’

Sahne enerjisi kadar üretkenliğiyle de dikkat çeken Türkmen, müziğe yaklaşımını şu sözlerle anlatıyor: “Paylaşmak benim için viral olmak değil bir duyguyu aktarmak. Dinleyiciyle bağım görünürlükten değil güven ve derinlikten besleniyor.”

Türk pop müziğinin en istikrarlı ve üretken isimlerinden birisi Gökhan Türkmen. Üretimlerine hız kesmeden devam eden müzisyen, unutulmayan şarkısı “Şerefine”nin iki farklı yorumuyla hayranlarıyla buluştu. Türkmen ile hem son dönemde dinleyiciyle buluşturduğu çalışmalarını hem de kariyerinden satır başlarını konuştuk.

– “Şerefine”nin iki farklı yeniden yorumu ile dinleyicilerinizle buluştunuz. Neden iki farklı yorum? “Şerefine”nin hayranlarınız için önemi çok farklı. Peki sizin açınızdan nasıl bir önemi var?

Bu şarkı benim için sadece bir melodi veya söz değil, zamanın ruhuyla değişen bir duygu hali. İki versiyonla dinleyiciye ulaşmak istememin nedeni, aynı eserin farklı dönemlerde ve ruh hâllerinde nasıl başka renkler kazanabileceğini göstermekti. Her iki versiyon da sahnede birlikte haykırabileceğimiz bir enerji taşıyor. “Şerefine”, özündeki samimiyeti korurken farklı duygulara sesleniyor.

– Ümit Sayın’la bestecisi olduğu ve yıllar önce Tarkan’ın sesiyle unutulmaz hale gelen “Dön Bebeğim” şarkısını yeniden seslendirdiniz. Fikir nasıl ortaya çıktı, nasıl bir araya geldiniz?

Bu şarkı, Türk popunun kolektif hafızasında çok özel bir yerde duruyor. Ümit Sayın bana, sözü ve müziği kendisine ait eserlerden oluşan bir proje hazırlığında olduğunu söyledi. “Şerefine” bana kısmet oldu. Sohbetlerimizde bu eserin yeni bir kuşağa da ulaşmasını istiyorduk. Asıl heyecanımız, bestecisinin de sahnede olması ve onun ruhunu hissettirerek şarkıyı yeniden üretmekti. Benim için bir tür saygı duruşu oldu.

– Hayranlarınızla sosyal medyada veya ana akım medyada çok sık görünmeseniz de farklı bir bağ kurduğunuz görülüyor. Nasıl bir bağ bu?

Bizdeki bağ sadece “sanatçı–dinleyici” ekseninde değil. Konserlerde, gelen mesajlarda hep hissediyorum; samimiyet ve karşılıklı güven üzerine kurulu bir ilişki bu. Paylaşımlarımı “viral olsun” diye değil bir duyguyu, fikri veya hikâyeyi paylaşmak için yapıyorum. Görünürlük değil derinlik benim önceliğim.

‘SANATIN DOĞASI DEĞİŞİM’

– Uzun süredir sahnedesiniz ama hem müzikal hem de imaj anlamında sürekli yenileniyorsunuz. Bu sürekliliği nasıl sağlıyorsunuz?

Sanatın doğası değişim. Kendi içimde de sürekli öğrenmeye, risk almaya açık bir yer var. Yeni insanlarla çalışmak, farklı müzik türlerinden beslenmek, hatta çocuklarımla yaptığım küçük müzik oyunları bile bana taze bir bakış kazandırıyor. Değişimi bir “görev” değil bir “yaşam biçimi” olarak görüyorum.

– Yazın Harbiye’de verdiğiniz konser çok konuşuldu. O geceye dair gelen yorumlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Harbiye benim için bir konser salonundan çok bir buluşma mekânı. O gece sahnedeki tarzım, repertuvarım ve konuklarım aslında yaz boyunca kafamda kurduğum bir hikâyenin sahneye yansımasıydı. Yorumlarda da bunun bir “gösteri”den çok bir “deneyim” olarak hissedilmesi beni mutlu etti.

– Zaman zaman şarkıcı–söz yazarı yönünüzün göz ardı edildiğini düşünüyor musunuz?

Evet, bazen öyle oluyor ama bu da doğal. Dinleyici çoğu zaman sahnedeki performansı görüyor. Oysa ben üretim sürecinin her aşamasında var olmayı seviyorum. Şarkının sözünden melodisine, düzenlemesinden klibine kadar bir bütün halinde anlatmak benim yolum. Bu genel bir durum aslında çoğu zaman insanların, bunun kocaman bir ekip işi olduğunu unuttuğunu fark ediyorum.



– Dinleyici olsanız, akustik tınılarla içimizi titreten Gökhan Türkmen’i mi, yoksa hareketli ritimlerle içimizi ısıtan Gökhan Türkmen’i mi dinlerdiniz?

Aslında ikisini de dinlerdim. Çünkü benim için akustik tınılar içe dönüş, hareketli ritimler ise paylaşımın coşkusu. İkisi birbirini besliyor. Her iki deneyimin de bambaşka hislere hitap ettiğini görmezden gelemezdim (gülüyor).

– Eşinize ve ailenize olan tutkunuz herkesin takdir ettiği bir yönünüz. Ailenizi sizden birkaç cümleyle dinlesek…

Aile benim için nefes gibi; hem ilham kaynağım hem denge noktam. Çocuklarım bana masumiyetin ve yenilenmenin gücünü hatırlatıyor, eşim ise bütün bu yoğun tempo içinde bana yuvayı ve köklerimi hissettiriyor. Zor zamanlardan birlikte geçiyoruz, birlikte öğreniyoruz, heyecanlanıyoruz. Birimiz düştüğünde diğeri tutuyor. Hayat bizi bir denge içinde tutuyor. “Birinin eşini omzunda hissetmekten daha güç veren bir şey var mı?” deseniz, bu duyguyu kelimelerle anlatmak zor.



– Son dönemde çalma listelerinizde kimler var, neleri dinliyorsunuz?

Son zamanlarda indie ve alternatif sahneden çok şey dinliyorum. Türkçe’de genç üreticiler, elektronik ve akustik birleşimleriyle dikkat çekiyor. Dünya müziğinde ise İskandinav cazından Latin soul’a uzanan geniş bir yelpazede dolaşıyorum. Yunus Umut Ateş, Birkan Nasuhoğlu, Paptırcem ve Dilan Baykal gibi isimlerin yeni projelerini dinlemekten büyük keyif alıyorum.

DEDESİNİN SOYİSMİNİ ATATÜRK VERDİ

– Daha önce ailenizin soyadını dedenize Atatürk’ün verdiğini söylemiştiniz. Bu öyküyü bize bir kez daha anlatabilir misiniz?

Evet, bu ailemizin en kıymetli hikâyelerinden biridir. Dedem, Atatürk’ün gezi yatı kaptanıydı. Samsun limanı dahil birçok alanda hizmet vermiş. Bir ziyaret sırasında Atatürk kendisine “Türkmen” soyadını veriyor. Dedem de bize hep “Bu soyadı bir onur olduğu kadar sorumluluk” derdi. Ben de o sorumluluğu hissediyorum.

TÜKETİM DÖNGÜSÜNE KAPILMADAN ÜRETİM

– GTR etiketiyle işin yapımcılık tarafında da varsınız. Bu gözle bakınca ülkemizde müziğin gelişimini ve sosyal medyada yayılma biçimini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de çok genç ve yetenekli bir kuşak var. Sosyal medya onlara alan açıyor ama aynı zamanda büyük bir hız baskısı da yaratıyor. Biz GTR’de bu hızlı tüketim döngüsüne kapılmadan, sanatçıların uzun vadeli kariyer inşa etmesine imkân verecek projeler geliştirmeye çalışıyoruz. Sanatçılarımızın çoğu da söz ve müzik yazarı. Günümüz şartlarında analitik veriler duygunun önüne geçip müziği ticari bir ağın parçasına dönüştürüyor. Bu durum zaman zaman beni endişelendiriyor. Çünkü müziği besleyen şey duygu, duyguyu besleyen şey özgürlük. Veriler uğruna yapılan her hamle bizi birliktelikten, birlikte hissetmekten uzaklaştırıyor.

İlgili Konular: #Gökhan Türkmen