Ortadoğu’nun ışığı Tahiri

Batıda kadın haklarının yeni şekillenmeye başladığı 19. yüzyılda İslam dünyasından çıkan bir ses, kadınların özgürlük mücadelesi için öncü haline gelmişti. İşte Tahiri’nin hikayesi...

Ortadoğu’nun ışığı Tahiri
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 06.03.2022 - 14:06

Yıl, 1848… Elizabeth Cady Stanton ve Lucretia Mott isimli iki kadın öncülüğünde New York-Seneca Falls’ta üç yüze yakın kadın ve erkek toplanır. Kadınlarla erkeklerin eşit yaratıldığını haykıran bildiri, yüz katılımcı tarafından imzalanır.  

Batı’da Seneca Falls Sözleşmesi ile ilk kadın hareketleri ivme kazanırken, birkaç bin mil ötede İran’da tek bir kadın bütün doğuya başkaldırmaktadır. Doğduğunda (1817/1820?) adı Fatima Baraghani’dir. 

Kaçar Hanedanı’nın kadınları baskı altına aldığı İran’ın Kazvin kentinde yüksek din bilginlerinden oluşan bir ailede doğmuştur. Babası Molla Muhammed Salih’dir. İki amcası vardır: Molla Taghi ve Molla Ali. Tüm aile bireyleri İran’ın önemli din düşünürleri arasındadır. Fatima, babasının desteğiyle çok iyi bir eğitim alır. Zekâsı nedeniyle ona Zerrin/Altın Tac diye hitap eder, erkek öğrencilere verdiği dersleri dinlemesine de izin verir. Bir koşulla; perde arkasına saklanacak ve varlığını belli etmeyecektir. Edebiyat, şiir, din felsefesi konularında derin bilgi birikimi olur. Genç yaşta amcası Molla Taghi’nin oğlu ile evlendirilir. Üç çocuk annesi de olsa o, bilginin peşinden gider. Aile sohbetlerinde sürekli kötülenen bir ismi, Şeyh Ahmed Ehsai’yi araştırmaya başlar. Amcası Molla Ali ve dayısı Molla Cevad Valiyani’nin kütüphanesinde Ehsai’ye ait eserleri okur. Onun izinden giden Seyyid Kazım Rashti’nin kitaplarını adeta yutar ve onunla mektuplaşmaya başlar. Öğrenmek istediği, izledikleri yolun kadınlar hakkındaki düşünceleridir. Verilen yanıtlar onu cezbeder. Kendi düşüncelerini de paylaşır. Rashti de ondan etkilenir. Fatima’ya ‘’Kurret’ul Ayn’’ diye seslenir. ‘’Göz Nuru’’ demektir. Fatima, onu görmek için Irak’a gitmek ister. Ailesini, İmam Hüseyin’in mezarını ziyaret edeceğini söyleyerek ikna eder. Kerbela’ya geldiğinde Rashti ölmüştür. Onun evinde kalır. Kitaplarını okur. Oruç tutarken halka açık konuşmalar yapar, düşüncelerini aktarır. Rashti’nin yolundan giden Muhammed Ali Mehmet Bab ile tanışır. Toplumdaki kirlenmenin önüne geçmek isteyen Bab, çevresine şeriatın görünüşünden çok, anlamına odaklanmalarını öğütlemeye başlamıştır. Fatima onun yoluna katılır. 23 Mayıs 1844’te Babilik olarak anılacak hareketin neferi olur. Pek çok kadını yanına çeker. İnsanlara iyi olan her şeyi yapmalarını her türden kötülükten kaçınmalarını öğütler. Hepimiz kardeşiz, der. Mallarınızı aranızda paylaşınız, cümlesi de ona aittir. Sahtekarlık yok, dindar sahtekarlık yok, rahip buyrukları yok! Hayırlı olsun! Deliliğin şovuyla işimiz bitti! diye haykırır. Kimi toplantılarda ara ara peçesini de çıkarmaya başlar. Ulemanın tepkisini çekince yoldaşları ile Irak’tan ayrılır. Düşüncelerini yayarak Kermanşah’a oradan Hamedan’a giderler. Babilik onunla geniş kitlelere yayıldığında eşi Molla Muhammed evine dönmesini ister. Dönmez. Eşine yazdığı mektupta; “eğer gerçekten bana yol arkadaşı olmak isteseydin benimle Kerbela’da buluşmak için acele ederdin…  Ne bu dünyada ne de öbür dünyada seninle birleşemem. Seni hayatımdan sonsuza dek kovdum” der. 

Yıl 1848. Badasht Konferansı. Fatima’nın sözü, şiiri değil eylemi vardır. Kalabalığın önünde peçesini çıkarıp atar. Onu izleyen erkekler dehşete kapılır, kaçışır hata biri korkudan kendi boğazını keser.   Bab ise desteğini göstermek için ona Tahire adını verir. Tahire; saf, pak demektir.  Birlikte Mazandaran kentine kaçsalar da Tahire yakalanır. İran Şahı Nasır-ül Din’in ona olan duyguları karışıktır. Nefret mi, hayranlık mı bilemez. Girdiği yoldan dönmesini ister, evlilik de teklif eder. Tahire yolundan yine dönmez. Tahran’da Mahmud Han’ın evinde ev hapsine alınır. Dört yıl süren bu tutukluluk günlerinde, ev onu görmeye ve dinlemeye gelen kadınlarla dolar. O da çok eşliliği, peçe de dahil kadınlara uygulanan kısıtlamaları açıkça kınamayı sürdürür. Büyük saygı görür. Batılı gazetelerde isminin dillendirilmesi de bu dönemde olur. Duyulan saygı öyle büyüktür ki İranlı din adamları, mahkeme üyeleri onun düşüncelerini çürütmek amacıyla onunla birlikte yedi konferansa katılırlar. Tahiri’nin savlarını çürütemezler. Onu kafir ilan ederler. Ölüm fermanını yazarlar. 

1852 Ağustos'unda bir gece, hükümet muhafızları Tahiri’yi evinden zorla çıkarır, infaz kararını açıklarlar. Tahiri gelin kostümünü giyer, parfümünü sürer, dualarını söyler ve Mahmut Han’ın elini öper. Han’ın küçük oğlu bahçeye kadar Tahiri’ye eşlik eder, boğulmayı seçtiği için ona ipek beyaz bir mendil verir.  Tahiri, Tahran yakınlarındaki İlkhani bahçesine götürülür.  Kendi peçesiyle boğularak öldürülür. Cesedi sığ bir kuyuya itilir ve üzerine taşlar atılır. İnfazında doğum kayıtları da yok edilir. Son sözü mücadelesinin özetidir: 

“Beni istediğin kadar erken öldürebilirsin ama kadınların özgürleşmesini durduramazsın.”

Tarihi, o kuyudan kayaları tek tek çıkarma cesareti olan kadınlar değiştirebilir…


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon