Sığırcık Suyundan Pulvarizatöre
Osmanlı'nın yüzyıllarca kurtulamadığı çekirge belasını genç Türkiye Cumhuriyeti modern bilimin ışığında birkaç yılda çözdü.
Son günlerde ülkemin aydın insanları ve uzmanları ısrarla tarımda “terör”e işaret ediyor. Ülkemizi bekleyen kıtlık ve açlık tehlikesine dikkat çekiyor. Uzmanların örnekledikleri çağ dışı yaklaşımlar “insan” olanın aklına, bilimsel düşüncesine sığmıyor. Oysa bilimin verileri kullanıldığında sorunları çözmek kolaylaşıyor. İşte size bir Osmanlı-Cumhuriyet karşılaştırması.
"Aman yarabbi! Bu öyle bir afettir ki kurttan bile beterdir. Kurt gelir, sürüye dalar, alabildiği yalnızca bir koyundur, sadece onu yer. Çekirge ise yiyebileceği ne varsa hepsini yer. Kocaman ormanlarda bir ot tanesi bile bırakmayıp çöle döndürür. Sonuç kıtlık ve açlıktır."
Yukarıdaki satırlar 17 Haziran 1881 günü Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayınlanmıştır. Osmanlı coğrafyasında 16. yüzyıldan itibaren görülen çekirge salgınları zamanla afete dönüşür. 1915 yılı ise bu afetin doruk yılı olur. Osmanlı Devleti’nin, çekirgelerin biyolojik yapıları da dahil konuyla ilgili bilgi birikimi, uzmanı yoktur. Örgütlenmesi yoktur. Afetten zarar gören halk çaresizdir. Çekirgeleri kendi olanakları ile yok etmeye kalkınca, açıkgözler ortaya çıkar. Bu açıkgözler kadıya koşarlar. Şöyle derler:
"Çekirgeler sığırcık kuşlarının rızkıdır, öldürülmeleri günahtır. Çaresi biziz, bizim okuduğumuz suları serperek çekirgeler yok edilsin."
Çekirgeler Allah’a havale edildi.
Böylece kendilerinin ‘’şeyh’’ olduğunu iddia edenlerin okuyup üflediği sular Çekirge/Sığırcık Suyu diye ün kazanır. Bu sular dinsel ritüellerle tarlalara serpilmeye başlanır. Serpme işini yapana da ‘’Çekirge Şeyhi’’ denir. Suyun elde edildiği tekkeler, bölgeler padişah fermanıyla hayvan vergisi de dahil pek çok vergiden bağışık tutulur. Ne var ki vergi bağışıklığı nedeniyle insanlar suların olduğu bölgeye göç edince devlet hazinesi zarara uğrar. Çekirge şeyhlerinin çiftçiler ve zenginler tarafından hoşnut edilmesi ise sahte şeyhlerin türemesine neden olur. Köylülerin mücadelesi de savaşlarda yapılan askere alımlar nedeniyle olumlu sonuç vermez. Ama Osmanlı arşivi yüzlerce Çekirge/Sığırcık Suyu belgesiyle dolar. Şeyhler gibi köylüler de derdine deva bulmak için kadıya başvurur. Kadı ne yapar? Kadı, çekirgelere hitaben bir mürasele (resmi kadı mektubu) kaleme alır. Tarlalara bırakılmasını uygun bulduğu bu mektupta çekirgelere şöyle seslenir:
"Çekirge ismiyle anılan siz oburlar, Allah’ın kullarına ait olan ekili ürünleri yiyerek zarar verdiğiniz için sizden şikayetçi olundu. Ben de şeriat adına sizi uyarmak için bu mektubu kaleme aldım. Buna uyarak bulunduğunuz yerden tiz zamanda çekilip gidin. Aksi takdirde her şeyi yok eden Allah’a havale edilirsiniz. Amin!"
Çekirgeler bulundukları yerleri tiz zamanda terk etmez! Devlet, 1912 yılından itibaren yasal önlemler alarak çare bulmaya çalışır. Çekirgelerle mücadele yerel yönetimlere ve köylülere bırakılır. Köyde muhtarlar, ihtiyar heyetleri çekirge yumurtalarının gömülü olduğu alanları belirlemekle, köylüler ise yumurta ve kurtçukları yok etmekle yükümlü kılınır. Aksi durumda hapis yatmak vardır. Peki köylünün mücadele yöntemi nedir?
- Serin ve yağmurlu günlerde çekirgelerin uyuşukluğundan yararlanıp değnek, süpürge, çalı ile vurup öldürmek,
- Teneke, boru veya davul çalıp ürküterek tarladan uzaklaştırmak,
- Nadir de olsa zehirli yem, çinko levha ya da arsenik gibi kimyasal ürünler kullanmak.
Yumurtadan çıkan kurtçuklar (nimf) ise kalabalık insan grupları tarafından ayakla ezilerek, dallarla üzerine vurularak, bazen de yakılarak yok edilmeye çalışılır ama afet engellenemez. Türkiye Cumhuriyeti ise çareyi bilimsel yöntemlerde arar. Kimyasal ilaç ve alet alımı için bütçelere ödenek konur. 1923’te 40 bin lira bütçe ayrılır. Aynı yıl altının gramı 815 kuruştur.
1923-1935 arasında; 1200 Pulvarizatör, 42 ton uranya zehiri, 550 havalı püskürtücü, 120 bin çinko levha, 22 kamyonet, 6 traktör, 3 otomobil alınır. Çekirge ile mücadele için yeni kadrolar açılır. Uluslararası komisyonlara, kongrelere katılım gerçekleştirilir. 1923’te Hollanda, 1924’te Halep ve Roma, 1925-1932 arası Şam ve Kudüs’teki Çekirge Kongreleri’nde Türkiye de temsil edilir. 1931’de İngiltere’deki İmperial İnstitute Entomology Gromwell Road Haşarat Enstitüsü’nün müdürü Bay Uvarof ve yine aynı yıl Berlin Hayvanat Müzesi Orthaptera Haşarat Dairesi Müdürü Prof. Dr. W. Ramme, Türkiye'ye gelir.
Sonuç: Türkiye Cumhuriyeti daha çekirge sürüleri ülkeye girmeden afeti önleyebilmeyi başarır. Tarım canlanır. Öyle ki 1923 yılında 50.8 milyon olan tarım ürünleri ihracatı 1930’larda dünya ekonomik bunalımına rağmen 71.7 milyon dolara yükselir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyor ki: “Hayatta en hakiki yol gösterici bilimdir.”
*Şu kaynaklar karşılaştırılarak okunabilir. (M.A.Yıldırım, http://jss.gandep.edu.tr 1017-1042; A. Demir, Osmanlı Devleti’nde Haşerelere Karşı Bir Önlem: Çekirge Suyu, Erdem/ 67, 2014; M. Temel, H. Baş, Cumhuriyetin İlk Yıllarında İzlenen Bitki ve Orman Sağlığını Koruma Politikası, İLKE, 2008, S. 20)
En Çok Okunan Haberler
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- ABD basınından Esad iddiası