Türk ulusunun ortak belleği

Türk ulusunun ortak belleği

11.09.2022 14:00:00
Güncellenme:
Türk ulusunun ortak belleği

Bartu Bölükbaşı Türk Mitoloji Atlası isimli çalışmasıyla Türk kültürüne ait en eski söylenceleri karşılaştırmalı bir okumayla bizlere sundu. Biz de kendisiyle hem Türk kültürünün kozmolojik evrenini hem de güncel siyasete yansımalarını konuştuk.

Bir ulusu var eden, geçmişten geleceğe uzanmasını sağlayan en önemli mirası kültürüdür. Bu kültür çağdan çağa, kuşaktan kuşağa, coğrafyadan coğrafyaya; söylencelerle, yazıyla, simgelerle aktarılarak toplumda bir bağ oluşturur, geçmişten aldığı ortak bellekle geleceği biçimlendirir.

İllüstratör ve araştırmacı Bartu Bölükbaşı’nın Presstij etiketiyle yayımladığı Türk Mitoloji Atlası isimli çalışma da bu niteliğe sahip bir kitap. Karşılaştırmalı mitoloji okumalarından yaptığı çıkarımları çizimleriyle birleştirerek hem kaynak açısından hem de görsel olarak tarih yayıncılığında önemli bir boşluğu dolduran Bölükbaşı ile Türk mitolojisini konuştuk.

- Mitoloji ve Türk mitolojisine ilgi duymaya nasıl başladınız?

Türk mitolojisi ve tarihi temasında çalışan bir illüstratörüm. İki çizgi romanım, bir romanım bir de atlasım var. Mitoloji merakım büyük oranda içine doğduğum aile kültürü ile ilişkili. Bu merakın doğuşunu sağlayan başlıca neden altı dil bilen, bir nöroloji profesörü olduğu kadar sosyal bilimler ve dinler tarihi alanlarında doktora düzeyinde araştırmacının ağzını açık bırakacak birikim sahibi olan babamdı. Farmakolog olan annem ise çalıştığı halisünatif bitki ve mantarlarla bana ilham vererek mitoloji merakımın insan merkezli bir noktada sıkışıp kalmasını engelledi. Doğanın egzotik yönleriyle ilgilenmemi sağladı.

Babam tipik bir Kemalist olduğu için Türk tarihi ve kültürünün yanı sıra Anadolu coğrafyasının kadim kültürleri olan Hititler, Luviler, Arzawa krallıkları ve Karyalılar gibi toplumları da kökleri olarak görüyor ve kültürel miraslarını da sahipleniyordu. Bu yüzden bana İlyada’yı tanıtıp Truva savaşını okumamı teşvik ederken bir yandan da Truvalıların işgalci Akhalara karşı mücadelesinin haklılığının altını çiziyordu. Binlerce yıl sonraki Yunan işgali ve Kurtuluş Savaşımız arasında bağlantı kuruyor, Atatürk ve Hektor’u karşılaştırarak anlatıyordu. Kişiliğimin oluşumunda da bu toprakların tarihsel ve mitolojik ögelerinin iç içe geçmesinin büyük rolü oldu.

Çocukluğum Aydın ve Denizli’de geçtiği için de okuduğum mitolojik öyküleri, etraftaki antik kentlerin kalıntılarına bakarak zihnimde canlandırmak en büyük zevkimdi. Mitoloji okumalarım yıllar içinde Grek, Anadolu, Mısır gibi Akdeniz panteonlarından çıkıp Avrupa ve Asya panteonlarına uzandı ve Türk mitolojisini merkez alan anlatılar oluşturmaya karar vermemle sonuçlandı.

- Türk Mitolojisi Atlası için türünün ilk örneği diyebilir miyiz?

Evet, çünkü bir illüstrasyon kitabı olduğu kadar akademik düzeyde karşılaştırmalı mitoloji çalışmalarından oluşuyor ve çizimler ile araştırma materyalleri aynı kişiye ait. En azından bugüne dek bunun bir örneğini görmedim.

- Çizimlerinizi nasıl bir estetikle ele aldınız?

En büyük ilhamım Alphonse Mucha, İvan Bilibin, Viktor Korolkov gibi Slavonik Romantizm akımının temsilcileri oldu. Çizim üslubumun oluşmasında ise Conan’ın çizeri John Buscema, Ralph Meyer ve Serpieri’nin etkisi vardır. Çizimlerimde God of War ve Witcher III gibi günümüz konseptlerinden de etkilendiğimi söyleyebilirim.

- Girişte Jung'un arketiplerini incelediğinizden söz ediyorsunuz. Jung arketipleri ile Türk mitolojisindeki karakterler arasında nasıl bir eşleştirme yapılabilir?

Jung ve ondan ilham alan Joseph Campbell dört arketip üstünde duruyor. Bunlar evreni düzenleyen eril güç Bilge İhtiyar, yaşam yaratan ve doğanın yeniden üretimini sağlayan Ana Tanrıça, yarattığı kaos ile çürümeye yüz tutmuş statik yapıları yıpratarak yenilenmelerini sağlayan düzenbaz ve bir ayağı yeraltı dünyasında olup diğeri bizim dünyamıza basan kahraman ya da arketipsel tabiriyle Kozmik Çocuk.

Türk mitolojisindeki en bütünlüklü tipleri ele alırsak Bilge İhtiyar Fırtına Tanrısı Ülgen, Ana Tanrıça Umay Ana, düzenbaz figürü Yeraltı Tanrısı Erlik Han, kahraman tipi ise Oğuz Kağan, Basat, Keloğlan, Köroğlu, Kögüdey Mergen, Huban Arığ gibi figürler.

- Türk mitolojisinin dünya uygarlıklarına esin veren mitolojiler içindeki yeri nerede ve günümüzde uygarlığa yön veren Batı medeniyetinde görmezden gelinmesinin nedenleri nedir?

Türklerin Eski Slav, İran ve Çin halkları ile etkileşimlerini bir yana bırakırsak, 20.yüzyıla dek Türk mitolojisi başka kültürlere esin verecek ölçüde bilinmiyordu, 19-20. yüzyıl Rus araştırmacıların emekleri ve Kemalist Devrim’in yetiştirdiği Türk araştırmacıların çabalarıyla akademik düzeyde yeniden canlandırıldı. Görmezden gelinmesinin nedeni Batılılar değil aslında.

Kemalist Cumhuriyet, Türk mitolojisinin akademik temelini atmıştı. Ancak 1950’de bana kalırsa bir karşıdevrim olan DP (Demokrat Parti) iktidarı toplumu İslamcılaştırıp itaatkârlaştırabilmek için gerici ve dışa bağımlılığı körükleyen politikaların yanı sıra milli eğitimde de görece eşitlikçi ve askeri, demokratik eski Türk kültür tarihini Kemalizm’in ana referansı olarak algılayıp tasfiyeye girişti. Şamanist Türk dönemini bir kenara atarak Osmanlı-Selçuklu fetih edebiyatına sarıldı. Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu, Ahmet Arvasi gibi sağ kalemler eski Türk kültürünü ve mitolojisini siyasal İslamcı politikalar karşısında tehdit edici ölçüde özgürleştirici bir kültür olarak algılayıp hedef aldılar.

Onlara göre Türkler, Araplara benzerlikleri kadar değerliydiler ve benzemiyorlarsa da devlet eliyle benzetilmeliydiler. Dolayısıyla Türk şamanizmini ve mitolojisini görmezden gelenler Batılılar değil Türkiye’deki Amerikancı-Natocu yeşil kuşak olan İslamcı çizgi.

KARŞIDEVRİMİN SONUÇLARI

- 50'li yıllarla daha çok batı kopyacılığı tarzı bir kültür inşası süreci başlamış görünüyor.

Bu 1950’de DP’nin iktidara taşınması, tarikatlara yol verilerek Cumhuriyet’in tasfiye sürecine girilmesi ve DP’nin ülkedeki gerici eylemlerini meşrulaştırmak için uluslararası alanda sürekli komünizm tehdidi altında olduğunu haykırması ile ilişkili.

Bildiğiniz gibi Türkiye, ulusal çıkarıyla hiçbir ilişkisi bulunmayan Kore savaşına yüzlerce Mehmetçik yollayarak kan parası ödedi ve NATO’ya alındı. Sizin Batı taklitçiliği olarak adlandırdığınız şey aslında Amerikancılık ve İslamcılığın yerli sentezinden ibaret. İkisinin en büyük hedefi de Nurettin Topçu’nun tabiriyle aynı madalyonun iki yüzü gibi gördükleri kemalizm ve komünizmin temsil ettiği devrimcilikti.

- 2000'lerin başından beri Türk kültüründen söz etmenin kültür sanat çevrelerinde "ayıp" olarak görüldüğü, Türk kökenlerinden esinlenerek eser üretenlerin ırkçılıkla suçlandığı bir dönemden geçtik. Bugün ise gençlerin Türk mitolojisine ilgisi patladı.

Bu durum tamamen 2000’lerdeki ‘’barış süreci’’ ile ilişkili. O dönemde dışarıda ABD ve AB’nin sponsorluğunu yaptığı AKP, içeride liberaller ve Fethullahçıların “pr” çalışmasını üstlendiği bir tarikatlar koalisyonuydu. Bu siyasal İslamcı partiyle iş tutmak isteyen “Kürt siyaseti” ise ortaklığa Kemalizm düşmanlığı, özerklik ve Türk kimliğini anayasadan çıkartma emelleriyle dahil oldu.

Bir grup Atatürkçü ve sosyalist AKP’nin böyle bir barış tesis edemeyeceğini, tam tersine İslamcı program çerçevesinde toplumsal çatışmayı körükleyeceğini söylediyse de “Kürt siyaseti” bu kişileri ‘’barış karşıtı darbeci kemalistler’’ olarak itham etti. Sonuç ortada. Tam on sene Cumhuriyet önderlerine ve Türk kimliğine sabahtan akşama küfredildi ve insanlar kimliklerinden utandırıldı. Şimdi bunun geri tepmesini yaşıyoruz ve insanlar hem Cumhuriyet Devrimi’ne hem de kendi kimliklerine sahip çıkıyorlar. Trajik olan ise “Kürt siyaseti”nin Türkiye tarihinin gördüğü en karanlık siyasi partiyle işbirliği yapmış olmasına dair hiçbir özeleştiri vermemesi.

- Türk mitolojisi uzun süredir sağ siyasetin tekelinde bir konu olarak görülüyordu, sizin bu alanı sahiplenmeniz milliyetçilikle suçlanmanıza neden oldu mu?

Hayır, çünkü Türk Mitolojisi Atlası’na başladığım ilk günden beri amacımın şoven hislere oynayarak şöhret kazanmak olmadığını, Türk mitolojisinin bilince çıkarılmasının halkımızın tamamının kazanımı olduğunu vurguladım. Öncelikle sağ siyasi gelenekten gelmiyorum, sosyalistim. Öğrencilik yıllarımda da kampüste ve sokakta siyasi mücadelenin içindeydim. Sağ siyaset, Türk mitolojisini ‘’putperestlikle’’ ilişkilendirir ve varlığını Türkler üstünde İslam dininin egemenliği adına tehlikeli görüp unutturmaya çalışır.

Bu tavrı İslam gelenekleriyle uyuşmayan Türk adetleri için de yapar (Kağanların “toy” denen meclise hesap vermek zorunda oluşu ve Kağan’ı meclisin seçmesi, eski Türklerdeki görece eşit kadın-erkek ilişkileri, kadınların orduda hizmet vermesi ve devlet yönetiminde yer alması gibi) ve bu tip davranışları tarihsel belgelerde gizlemeye, toplumda unutturmaya çalışır. Nurettin Topçu, Necip Fazıl Kısakürek, Kadir Mısıroğlu, Seyyid Ahmet Arvasi gibi sağ kalemler Türk şamanizmini aşağılayıp gizlerken Türk-İslam dönemi anlatılarını öne çıkarır ve devleti kutsayan fetihçi, despotik devlet aygıtını yüceltirler ki bahsettikleri devlet aslında eski Türk modeli değil İslam devletlerinin de temeli olan Doğu Roma-İran modelindeki teokratik devlettir. Ben tam tersini yapıyorum.

Eski Türklerin görece eşitlikçi askeri, demokratik dönemine (bu tabir Marx ve Engels’e ait) gönderme yaparak devlet karşısında toplumu önceliyorum. Pagan dönemimizin “Kurultay” ve “Toy” meclislerinde olduğu gibi yönetenlerin bugün de demokratik yollarla halka hesap vermeleri gerektiğini ifade ediyorum. Tektanrıcı dönemin baskıcı dinsel politikalarının karşısında Türk şamanizminin yani çoktanrıcı dönemin inanç özgürlüğünü vurguluyorum. Günümüzde sağ siyasetin kadına biçtiği ‘’evde otur, yemek yap, çocuk doğur, siyasete karışma’’ manifestosunun karşısında Türk kadınlarının Ana Tanrıça Umay’ın uzantısı gibi algılandığı pagan dönemden söz ediyorum.

Erkeklere biçilen ‘’vergi ver, askere git, devlet ne diyorsa onu yap’’ manifestosunun karşısında Uygur döneminde Türklerin askerliğin yanı sıra bankerlik, tüccarlık ve diplomatlık yapmalarından; resim, şiir ve heykel sanatıyla uğraşmalarından söz ediyorum. Kısacası eski Türk dönemini göstererek bugün de toplumun, özel olarak da her renkten çalışan sınıfın devlet ve sermayeye karşı özgürlüğünü, refah ve hak arayışını teşvik ediyorum.

TÜRK SLAV ANLATILARI İÇ İÇE

- Eski Cermen ve Slav topluluklarının Hazar bölgesinde Türk kimliği altında yaşadığını ve pagan inançlarının Türklerin şaman inancıyla iç içe olduğunu söylüyorsunuz. Peki o zaman bugüne uzanan ayrım ve bölünmenin kaynağı nedir?

Roma İmparatorluğu’nun geç dönemlerinde Proto-Türk topluluklarından olan Hunlar batıya büyük göçe girişerek Avrupa Hunlarını meydana getirdiler. Bu dönemde Cermen ve Slav halkları da Hunların boyun eğdirdiği bağlaşık halklar olduklarından kısmen iç içe yaşıyorlardı. Cermenlerle Proto-Türkler arasında ciddi bir motif alışverişi yok. Ancak Slavlarla neredeyse siyam ikizleri kadar denk mitolojik anlatılarımız var.

Bazı hikayelerde farklı olan tek şey kahramanların ve Tanrıların adları. Bu durum Slavlarla M.S. 4. yüzyıldan beri aynı coğrafyayı paylaşmamız, uzun süreli etnik karışım yaşamamız ve kurduğumuz devletler aracılığıyla birbirimizi kapsamamızdan kaynaklanıyor. Erken dönemde Slavlar bizim devletlerimize içkinken geç dönemde Türk toplulukları Slav devletlerine içkin oldu. Türk mitolojisini Slav mitolojisi ile karşılaştırmalı ele almadan kavramak mümkün değil. Elbette tersi de geçerli.

DEMİRİN DÖNÜŞTÜRÜCÜ GÜCÜ

- Türk kültüründe elementlerin nasıl bir mitolojik temsiliyeti var?

Türk mitolojisinde evrenin her bir zerresi ve yaşayan tüm varlıklar kutsal elementlerin kombinasyonlarından oluşur. Her yön bir elementle simgelenir ve merkezde yeryüzünü temsil eden toprak elementi bulunurdu. Diğer elementler ağaç, ateş, demir ve sudur. Hava elementinden rüzgar olarak bahsedilir ve diğer elementleri taşıyarak bir araya getiren başlıca elementtir. Demirin özel bir önemi vardır çünkü doğayı dönüştürme gücü olduğuna inanılır. Bu yüzden demirciler ve şamanlar kardeş kabul edilir.

HAYAT AĞACI VE YENİDEN DOĞUŞ

- Türk kültüründe doğum-ölüm-yaşam ile gök-yer-yeraltı arasında nasıl bir eşleştirme yapılabilir? Bir de hayat ağacının simgesel önemi nedir?

Türk mitolojisinde erken dönemde hayat ağacı üst dünya, orta dünya ve yeraltı diyarlarını birbirine bağlar. İskandinav mitolojisindeki “Yggdrasil”in karşılığıdır. Hayat ağacının tepesinde Ana Tanrıça Umay bulunur ve ağacın çevresini kaplayan süt gölünden kuş formunda ruhlar yaratarak yardımcısı Yayık’a verir.

Yayık ruhları yeryüzüne indirip hamile kalacak kadınların karınlarına yerleştirir. Bunun yanı sıra hayat ağacı bir reenkarnasyon makinesi gibi çalışır. Ölenlerin ruhları kuş formunda orta dünyadan uçup ayrılarak dinlenmek üzere hayat ağacının dalları arasına çekilir. Ruhlar yeterince dinlenip olgunlaştıklarında Umay’ın girişimiyle yeryüzünde yeniden bedenlenirler.

TÜRK ŞAMANİZMİ İBRAHİMİ DİNLERE UZAK

- Günümüzde dünya üzerindeki Türk topluluklarının büyük çoğunluğu Müslüman. Peki İslam'a esin kaynağı olan mitlerle Türk mitolojisinin temelleri eşleşiyor mu?

Bu soruya olumsuz yanıt vermek gerekir. Türk şamanizmi bölgenin üç İbrahimi dinine yapısal ve etik bakımdan en uzak dinlerden. Ne evren algıları ne tanrısallık düşünceleri ne de etik kavramı temelindeki öte dünya algıları uyuşuyor. Buna karşın Türk şamanizmi Budizm, Taoizm, Şinto, Rus paganizmi ve İskandinav şamanizmi gibi dinlerle çok kapsamlı ortaklıklara sahip. Türk mitolojisi düşünüldüğünden daha Doğulu bir yapıda.

TÜRK ŞAMANİZMİ ÇOKTANRICIDIR

- Şamanizm Türk kültürünün neresindedir? Bir din midir yoksa yaşam biçimi mi?

Eski Türk dininin bilimsel ifadesi Türk şamanizmidir. Çoktanrıcıdır ve en ufak tereddüte yer bırakmayacak şekilde dinsel bir yapıdır. Türk şamanizminin en yakın akrabası Japon Şinto dinidir. Türk panteonuna en yakın mitolojik panteon ise Rus panteonudur.