Yazının şeytanları
Bir yazar yazar için, “neden yazıyorsun” sorusunun yanıtı, büyük bir gizem barındırır.
‘Neden yazıyorsunuz?’ bir yazarın en sık duyduğu sorulardan biridir. Diğeri de ‘Yeteneğinizi ne zaman keşfettiniz?’ Her iki soru da bir biçimde yanıtlanabilir. Oysa yanıtları yoktur. Çünkü bir yazar neden yazdığından tam olarak emin olamaz. Sanat için mi, şöhret için mi, para için mi, kibirden mi, kendine engel olamadığı için mi, hayvani bir dürtüye teslim olduğu için mi, bilemez.
İngiliz yazar George Orwell ‘Neden yazıyorum’ başlıklı deneme kitabında “Tüm yazarlar kibirli, bencil ve tembeldir ve yazma dürtülerinin altında bir gizem yatar. Kitap yazmak, acıdan kıvrandıran bir hastalığın uzun süren nöbetleri gibi insanı yiyip bitiren korkunç bir mücadeledir. İnsan, karşı koyamayacağı ve anlayamayacağı bir iblis tarafından itilmese, kesinlikle böyle bir işe kalkışmazdı’ der.
Orwell’in mükemmel tarifiyle o ‘iblisler’ bir kere bulaştıktan sonra yazarın ne aklını ne de yüreğini rahat bırakırlar. Gecenin en ıssız, en karanlık saatlerinde yazının şeytanları doluşur yazarın hayatına. En beklenmedik anlarda bir fikir fısıldayıverirler. Sırf yazar baştan çıksın diye.
Yazar o tohumun peşine takılmadan, minik tohum boylu boslu bir öyküye dönüşmeden, içinde devleşmeye başlamadan yakasını bırakmaz yazının şeytanları. Masasına oturup, kalem ya da klavye, kullandığı yazı aleti her neyse, beyaz sayfaya bakarken yazarın başının çevresinde dans ederler. Fikir üstüne fikir üflerler kulağına. Yazara içine girdiği kaosu düzenlemek, öykünün dalgalarında sörf etmek ya da o karmaşaya teslim olmak kalır.
Kalem kağıt üstünde, beyinden ele akan bir elektrik akımı etkisindeymiş gibi oynadıkça, kelimeler kelimelerin üstüne dizilip, hayali dünyanın taşları kocaman yapılar kurdukça yazar artık şeytanlarına bütünüyle teslim olmuş demektir. Kafasının içindeki sesler o dünyanın bir sonraki sayfasından haberler getirir durur.
‘Beyaz elbiseli kadın o eve gitse ve yıllar önce terk ettiği adamla karşılaşsa’ der bir ses mesela. Ya da ‘Silahın tetiği tutukluk yapsa…’, ‘Hayır. Otobüse binmesin, yaya gitsin işine, yolda onunla karşılaşsın’.
Masaya her gün yeni plan ve projeyle oturan zavallı yazarla alay eden şeytanların arasında geçen aylar ve yıllar…
Yazarlık yeteneğinin güzel bir cümle, harika bir paragraf, muhteşem bir sayfa yazmaya bağlı olmadığını en başta yazarlar bilir. Yetenek her gün o masaya oturup yazmaktadır. Her gün elinden kaçıp gidecekmiş gibi ilerleyen öykünün titrek duvarları arasında dolaşmaktır. O duvarlar sürekli yer ve şekil değiştirir. Yetenek, yazının şeytanlarına kanmak ve onların sofrasından beslenmektir.
Yapayalnız, bunaltıcı ve ödülsüz de olsa beyaz sayfaya oturmayı göze almaktır. Dışarıda nefis bir hava varken, sevdikleri onu hasretle beklerken, denize gitmek, şakalaşmak, serin bir içki yudumlamak ve güneşin batışını seyretmek varken, her şeye rağmen yazmaktır yetenek.
En çok da cesaret yerlerde sürünürken, ruh kırılıp bin parçaya ayrılmışken, bir gün mutlaka unutulup gideceğini bilmeye rağmen yazabilmek hünerdir. Yazmak baş kaldırışların en asili ve en tekil olanıdır. Orada kişisel şeytanlarınız, peşinizi bırakmayan karakterleriniz, yazmazsanız sizi uykunuzda boğacağına inandığınız öykülerle savaşırsınız.
Bir yazar neden yazdığını bilemez. Neden yazdığını bilse, mantık çerçevesinde açıklayabilse yazmak nafile kalır. Aşk, suç, intikam, adalet, dostluk ve büyülü şeylerin gücü…Şeytanlar yazarı her defasında kelimelerle kandırır.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Restoranlarda 'harcama limiti' uygulaması başladı