
Pakistan ve Hindistan arasındaki ilişkiler, 1947’deki bağımsızlık ve bölünme sürecinden bu yana inişli çıkışlı bir seyir izliyor. İki komşu ülke, aradan geçen on yıllarda üç kez savaşa tutuştu, sayısız diplomatik kriz atlattı ve hâlen nükleer güç olmanın caydırıcılığıyla hassas bir dengede yan yana duruyor. İşte, Pakistan ve Hindistan'ın geçmişten günümüze yaşadığı gerilimli ilişki tarihi ve arakasındaki nedenler...

PAKİSTAN VE HİNDİSTAN'IN TARİHSEL ANLAŞMAZLIKLARI
1947 yılında İngiliz sömürge yönetiminin Hint Yarımadası’ndan çekilmesiyle bölge, Hindu çoğunluklu Hindistan ve Müslüman çoğunluklu Pakistan olarak ikiye ayrıldı. Bu bölünme (tarih literatüründe Partition olarak bilinir), tarihin en büyük kitlesel göç hareketlerinden birine ve geniş çaplı şiddet olaylarına sahne oldu. Milyonlarca insan din temelinde yer değiştirmek zorunda kalırken, binlercesi hayatını kaybetti. İşte bu travmatik başlangıç, iki ülke arasındaki güvensizliğin tohumlarını attı.
Bölünmenin hemen ardından patlak veren ilk Hindistan-Pakistan Savaşı, ilişkilerdeki düşmanlığın fitilini ateşledi. Pakistan’ın kuzeybatısından gelen silahlı gruplar, anlaşmazlık konusu Keşmir topraklarına Ekim 1947’de girdi ve bölgenin Hindu lideri, Delhi’den askeri yardım alabilmek için Keşmir’in Hindistan’a katıldığını ilan etti. Bunun üzerine iki yeni devlet, Keşmir için aylar sürecek kanlı bir savaşa tutuştu. 1948’in sonunda Birleşmiş Milletler’in araya girmesiyle ateşkes sağlandı ve fiili bir sınır hattı belirlendi. Ancak BM gözetiminde Keşmir’in geleceğini belirleyecek bir referandum yapılması yönündeki sözler tutulmadı; Keşmir sorunu düğüm olarak günümüze kadar devam etti.
İlerleyen yıllarda da barış sağlanamadı. İki ülke 1965’te yeniden savaşa girdi, çatışmalar Lahor sınırına kadar yayıldı ve uluslararası baskıyla ateşkes yapıldı. 1971’de Pakistan’ın doğu kesimindeki siyasi kriz, Hindistan ile üçüncü bir savaşa yol açtı. Sadece 13 gün süren bu savaş Pakistan için ağır bir yenilgiyle sonuçlandı; Doğu Pakistan ayrılarak bağımsız Bangladeş devleti kuruldu. 1971 Savaşı’nı sona erdiren Simla Anlaşması ile karşılıklı diyalog ve barış vurgusu yapılsa da, Hindistan ve Pakistan arasındaki rekabet ve güvensizlik azalmadı. Özellikle Keşmir meselesi ve diğer tarihsel anlaşmazlıklar, kalıcı bir normalleşmenin önündeki engeller olarak devam etti.


KEŞMİR SORUNUNUN DOĞUŞU VE GÜNÜMÜZ
Keşmir sorunu, Hindistan ve Pakistan’ın bağımsızlığını kazandığı 1947 yılında doğdu ve o günden bu yana iki ülkenin en kritik ihtilaf konusu olmayı sürdürüyor. Bölünme sırasında çoğunluğu Müslüman olan Keşmir Prensliği’nin hangi ülkeye katılacağı belirsiz kalmış, Pakistan yanlısı güçlerin Ekim 1947’de bölgeye girmesiyle ilk savaş patlak vermişti. Savaş sonunda çizilen Ateşkes Hattı, Keşmir’i fiilen ikiye böldü: Bölgenin yaklaşık üçte biri Pakistan’ın denetimine girerken (İslamabad buraya “Azad Keşmir” ve Gilgit-Baltistan adını vermektedir), kalan kısmı Hindistan’ın Cammu ve Keşmir eyaleti oldu.Her iki ülke de karşı tarafın kontrolündeki bölgeyi “işgal altındaki topraklarımız” diye tanımlamaya başladı. Keşmir’in nihai statüsünü belirleyecek halk oylaması ise gerçekleştirilemedi ve sorun uluslararası arenada çözümsüz biçimde bırakıldı.

Bu çözümsüzlük, Keşmir’i onlarca yıl sürecek bir çekişme alanına dönüştürdü. 1965’teki ikinci Hindistan-Pakistan Savaşı’nın odağında yine Keşmir vardı; Pakistan birlikleri, yerel halka karışarak Keşmir’in Hindistan kontrolündeki kısmına sızmaya çalışmış, çatışmalar uluslararası sınırı aşacak boyuta ulaşmıştı. 1984’ten itibaren Siachen Buzulu’nda ve 1999’da Kargil bölgesinde meydana gelen silahlı çatışmalar da Keşmir yüzünden patlak verdi. 1989 yılında Hindistan yönetimine karşı Keşmir Vadisi’nde başlayan silahlı isyan ise sorunu farklı bir boyuta taşıdı.

HİNDİSTAN'IN SU TEHDİDİ: INDUS WATER TREATY
Hindistan ve Pakistan arasındaki rekabet, yeryüzünün en önemli su havzalarından birine de yansıyor. İki ülke, İndus Nehri ve kollarının paylaşımı için 1960 yılında Dünya Bankası aracılığıyla Indus Su Antlaşması'nı (Indus Waters Treaty) imzaladı. Antlaşma, İndus nehri sistemine ait 6 nehrin kullanımını detaylı şekilde düzenleyerek üç doğu kolunu (Ravi, Beas, Sutlej) Hindistan’a, üç batı kolunu (İndus, Jhelum, Chenab) Pakistan’a tahsis ediyor. Hindistan’a batı kollarında sınırlı sulama ve hidroelektrik amaçlı kullanım hakkı tanınırken, nehrin akışını değiştirecek barajlar yapmasına izin verilmiyor. Bu antlaşma, on yıllardır süren düşmanlığa rağmen taraflarca büyük ölçüde uygulandı ve hatta 1965, 1971 gibi savaş dönemlerinde bile yürürlükte kaldığı için “başarılı bir iş birliği örneği” olarak gösterildi.
Son olarak 22 Nisan 2025’te Keşmir’de meydana gelen ve 26 masum turistin hayatını kaybettiği silahlı saldırı, iki ülkeyi su konusunda açık krizin eşiğine getirdi. Yeni Delhi hükümeti saldırıdan Pakistan’ı sorumlu tutarak 60 yıldır yürürlükte olan İndus Anlaşması kapsamındaki yükümlülüklerini askıya aldığını duyurdu. Hindistan, bu adımın Pakistan’a akan suyun tamamen kesilmesi anlamına gelmediğini vurgulasa da İslamabad’dan sert tepki gecikmedi. Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif, Hindistan’ın suyun akışını durdurma yönündeki herhangi bir girişimini “savaş ilanı” sayacaklarını açıkladı. Nitekim Pakistan tarafı, tarım ve enerji ihtiyacının büyük bölümünü İndus sularından karşıladığını belirterek bu anlaşmanın kendi ekonomisi için hayati önem taşıdığını her fırsatta dile getiriyor.

TÜRKİYE'NİN PAKİSTAN'A YÖNELİK DESTEĞİNİN ARKA PLANI
Ankara, özellikle Keşmir meselesinde uzun yıllardır açık şekilde Pakistan’ı destekleyen bir tutum izliyor. Bu politikanın kökleri Soğuk Savaş’ın ilk yıllarına dek uzanıyor. 1950’lerde Türkiye’nin batı ittifakı içinde yer alması ve Pakistan’ın da benzer şekilde Batı yanlısı blokta konumlanması, iki ülkeyi stratejik olarak yakınlaştırmıştı. Örneğin her iki ülke de o dönemde Sovyet etkisine karşı kurulan Bağdat Paktı’nda müttefik konumdaydı.
Buna karşın Hindistan, bağlantısızlar hareketinin öncülerinden olarak Sovyetler Birliği’ne yakın duruyordu. Bu tablo, Ankara ve Yeni Delhi’nin farklı kamplarda yer almasına yol açarken “Pakistan faktörü” ikili ilişkilerde belirleyici bir unsur haline geldi. Türkiye’nin Pakistan lehine Keşmir konusunda takındığı tavır, Hindistan ile yakınlaşmasını uzun süre engelledi. Nitekim 1991 yılında İslam İşbirliği Teşkilatı’nın toplantısında Ankara’nın Keşmir’deki gelişmeler nedeniyle Hindistan’ı kınaması, Türkiye-Hindistan ilişkilerinde gerginliğe yol açmıştı

HİNDİSTAN TÜRKİYE'NİN TUTUMUNDAN RAHATSIZ:
Türkiye’nin bu tutumu, Hindistan tarafından tepkiyle karşılanıyor. Yeni Delhi, Ankara’nın Keşmir konusundaki açıklamalarını “Hindistan’ın içişlerine karışmak” olarak nitelendirip çeşitli diplomatik girişimlerle itiraz etti. Nitekim Şubat 2020’de Erdoğan’ın Pakistan ziyareti sonrasında yayımlanan ortak bildiride Keşmir’e değinilmesi üzerine Hindistan Dışişleri, Türk büyükelçisini çağırarak rahatsızlığını iletti ve Türkiye’ye gerçekleri anlayıp “iç işlere karışmama” tavsiyesinde bulundu. Hindistan basını da zaman zaman Türkiye aleyhine kampanyalar yürüterek, Ankara’nın Pakistan yanlısı tutumunu eleştiriyor. Hatta Hindistan, savunma sanayi alanında Türkiye ile bazı işbirliklerini askıya alarak tepki göstermişti.
Kaynaklar: BBC, CNN, Al Jazeera