Suriye'nin geçici yönetimi ile SDG arasında, Kürtlerin anayasal haklarını tanıyan ve SDG kontrolündeki tüm bölgelerin 2025 sonuna kadar merkezi yönetime devredilmesini öngören tarihi bir antlaşma imzalandı.
Antlaşma, Trump'ın yeniden başkan seçilmesiyle, SDG'ye yönelik ABD desteğinin belirsizleştiği ve Öcalan'ın PKK'ya 'silah bırakma' çağrısı yaptığı kritik bir dönemde gerçekleşti.
SDG, Esad döneminde reddedilen özerklik taleplerinin bir kısmını elde ederken, Şam yönetimi de Suriye petrol rezervlerinin yüzde 95'ini barındıran sahaların kontrolünü kazandı.
Bu antlaşma, ülkenin batı kıyılarında yüzlerce Alevi sivilin öldürüldüğü kanlı olayların hemen ardından, ‘parçalanmış Suriye'de ulusal birliği sağlama’ iddiasıyla ortaya çıktı.
Peki, antlaşma bölgesel güçler için ne ifade ediyor?
TÜRKİYE
Türkiye için antlaşma, güney sınırlarına ilişkin güvenlik parametrelerinde potansiyel bir değişimi işaret ediyor. Zira Ankara, 2016’dan bu yana, PKK'nın Suriye’deki uzantısı olan, ABD destekli SDG’ye yönelik geniş çaplı terörle mücadele operasyonları düzenliyor.
Türkiye, Suriye İç Savaşı’nın başından itibaren çeşitli muhalif grupları destekledi ve özellikle Kürt grupların, Suriye’nin kuzeyindeki alan kontrolünü önlemek amacıyla sınırın bazı bölümlerinde, Türk askerinin konuşlandığı tampon bölgeler oluşturdu.
Şayet her şey yolunda giderse, SDG'nin Türkiye sınırından olası bir çekilmesi ve Şam yönetimine entegre olması, Türkiye'nin güvenlik endişelerini kısmen giderebilir.
El-Şara'nın geçen ay Ankara'ya düzenlediği ziyaretinin önemli gündem maddelerinden birinin de uzun zamandır planlanan bu antlaşma olması muhtemel.
RUSYA
Bir zamanlar, devrik Baas rejiminin birincil uluslararası destekçisi olan Rusya’nın, Suriye'nin batısında, Sovyet döneminde kalma stratejik askeri üsleri bulunuyor.
Devrilmesinin hemen ardından Esad’a sığınma hakkı tanıyan ve akabinde yeni yönetimle uzlaşma yoluna giden Moskova uzun bir süredir, değişen dengelere rağmen, Şam yönetiminin ülkenin tamamında kontrolü yeniden tesis etmesi gerektiğini savunuyor.
Reuters’a konuşan diplomatik kaynaklara göre, “Rusya tarafsızlık pozisyonunu korurken entegrasyon görüşmelerini ‘sessizce’ teşvik etti.”
Görünen o ki; Rusya'nın Suriye'deki askeri varlığı, özellikle Tartus'taki deniz ve Lazkiye'deki hava üsleri, kararlarının şekillenmesinde büyük rol oynuyor.
İRAN
Baas rejiminin bir diğer önemli destekçisi olan İran, antlaşmaya temkinli yaklaştı.
Suriye ve Lübnan’da ağır darbeler alan İran, bölgedeki varlığını korumaya çalışıyor, ancak Türkiye ve Körfez ülkelerine yakınlığı aşikar olan El-Şara’nın yükselişi aynı zamanda İran’ın pozisyonuna da bir meydan okuma teşkil ediyor.
İran devlet medyası, Dışişleri Bakanlığı’nın değerlendirmelerine yer verdiği konuya ilişkin haberinde, “Tahran’ın, Suriye'nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu” belirtirken, “Herhangi bir antlaşmanın tüm Suriyelilerin haklarına saygı göstermesi gerektiğini” vurguladığını aktardı.
İSRAİL
Son yıllarda Suriye'deki İran bağlantılı hedeflere yönelik yüzlerce hava saldırısı düzenleyen ve son zamanlarda Suriyeli Kürtlere yönelik desteğini gizlemeyen İsrail, antlaşmaya yönelik resmi bir açıklama yayınlamadı.
İsrail basınında yer alan bilgilere göre, İsrail Dışişleri Bakanlığı'na yakın kaynaklar, antlaşmanın gerçekten uygulanıp uygulanmayacağı ve merkezi hükümetin, Suriye'nin kuzeyinde kontrol sağlayıp sağlayamayacağı konusunda şüpheci bir yaklaşıma sahip.
Bir diplomatik kaynak, "Kağıt üzerindeki antlaşmalar ile sahada gerçekler genelde birbirini tutmaz. Suriye'de gördüğümüz şey, kimin hangi toprakları fiilen kontrol ettiğidir, antlaşmaların ne dediği değil" ifadesini kullandı.
İsrail'in bir diğer endişesi de ABD'nin bölgeden çekilmesi halinde ortaya çıkabilecek güç boşluğu. Zira bölgedeki Amerikan varlığı, İsrail’e sınırlarının ötesinde bir güvenlik kalkanı sağlıyor. İsrailli üst düzey yetkililer, Kürtlere olan desteği açıkça ifade etmekten kaçınmıyor.
İsrail medyasında yer alan analizlerde, SDG ile Şam yönetimi arasında yapılan antlaşmanın İsrail için ‘hem fırsat hem de risk’ yaratabileceği değerlendiriliyor.
Bu gelişme, İsrail'in ‘kuzey cephesi’ olarak adlandırdığı Suriye ve Lübnan sınırındaki güvenlik stratejisini yeniden şekillendirmesini gerektirebilir.