Cumhuriyet kurulduktan sonra laik ve bilimsel eksene oturtulan sistem çok örselendi: Tek çözüm laik eğitim
Türk eğitim sisteminin içinde bulunduğu durum, 1923’ün sonlarında çok karanlık. 12 milyon nüfusun sadece yaklaşık bir milyonu okuryazar.
40 bin köyün 37 bininde okul ve öğretmen yok. Eğitim çağındaki çocukların ancak dörtte biri okula gidebiliyor. Yükseköğretimdeki öğrenci sayısı sadece 2 bin 837 iken ülke genelinde 479 medresede 18 bin öğrenci kayıtlı. Prof. Dr. İsa Eşme, 100 yılda eğitimde nereden nereye geldiğimizi görebilmek için Cumhuriyetin devraldığı eğitim mirasını hatırlamak gerektiğini belirterek şöyle diyor:
FİKRİ HÜR VİCDANI HÜR...
“Cumhuriyet, devraldığı sorunların
çözümünde, önceliği eğitime verdi.
İzlenecek eğitim akıl ve bilime dayalı
olmalıydı. Bunu sağlamak üzere 3
Mart 1924’te gerçekleştirilen Öğretim
Birliği Devrimi ile eğitim laik ve
bilimsel eksene oturtulmuştu. Eğitim
alanında daha radikal bir atılım olan
ve 1 Kasım 1928’deki Harf Devrimi
ile okuryazarlığın önü açıldığı gibi,
Türk diline dönüş sağlanmış ve Batı
uygarlığına geçiş kolaylaştırılmıştır.
1930’lu yılların başlarında 14 milyon
civarındaki nüfusun 3 milyonu şehir
ve kasabalarda, 11 milyonu köylerde
yaşıyordu. Bunun için yeni bir eğitim
devrimi, yeni bir atılım gerekiyordu.
Bu atılım, bizzat Cumhuriyetin
kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün
önerisiyle 1936’da ‘eğitmen kursları’
denemesiyle başlatılacak olan ‘Köy
Enstitüleri’ projesiyle sağlanacaktı.”
Hasan Âli Yücel’in 1946’da görevden uzaklaştırılmasıyla başlayan yeni dönemin ilk kurbanının Köy Enstitüleri olduğunu belirtten Prof. Dr. Eşme, 1950’den bugüne gelinen noktayı şöyle anlattı: “Cumhuriyet, akıl ve bilime dayanan laik eğitim sistemiyle çağdaş dünya ile uyumlu bir kuşak yetiştirmek istiyordu. Cumhuriyetin ilk 70-80 yılında, verilen bazı ödünlere rağmen, bu büyük ölçüde başarılarak ülkemiz bulunduğu coğrafyada örnek bir ülke oldu. Peki, son 20 yılda uygulanmak istenen eğitim sistemi ile nasıl bir yurttaş yetiştirilmek isteniyor? “Dindar, muhafazakâr, ait olduğu grubun değerlerine duyarlı, itaatkâr, biat kültürünü benimseyen, eleştirel düşünceye kapalı, ait olduğu grubun emirlerine bağlı” yurttaş. ”Eğitimde 100 yılda nereden nereye geldik” sorusunun cevabı, Cumhuriyetin başındaki yurttaş yetiştirme hedefleriyle son dönem benimsenen bu hedefler arasındaki farkta saklıdır.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında
uygar ülkeler arasında yer alabilmek
ve bu coğrafyada bağımsız bir ülke
olarak varlığımızı koruyabilmek
için çözüm akıl ve bilime dayalı laik
eğitimdir.
50 YILDA NELER OLDU?
1950’den 2000’li yıllara uzayan
50 yıllık sürede, Cumhuriyet
eğitiminin ana direkleri olan
öğretim birliği ve laik eğitim
sürekli örselendi. Bunun en çarpıcı
göstergelerinden ilki 1973’te
çıkarılan Milli Eğitim imam hatip
okullarının, öğretim birliği yasası
çiğnenerek liselere alternatif
okullar haline getirilmesi oldu.
İkincisi, 12 Eylül askeri yönetimince
1983’te din derslerinin zorunlu
dersler grubuna alınmasıydı. Son
20 yılda yapılanlar cumhuriyetin
eğitim ilkelerinin örselenmesinin
ötesinde bir “dönüşüm”
niteliğini aldı.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- ‘Hepinize test yapalım, bakalım kim ne kadar geçiyor!’
- Erdoğan'ı protesto eden gençlere işkence iddiasına yanıt