İstanbul’un kalbinde yer alan Akbank Sanat binasında, bu hafta 43. Akbank Günümüz Sanatçıları Ödülü Sergisi açıldı. Sergi bu yıl “dostluk” teması etrafında kurgulanıyor. Küratör Ceren Erdem’in ifadesiyle, sergide dostluk yalnızca insanlar arası bir bağ değil; aynı zamanda politik, ekolojik ve duygusal bir eylem biçimi olarak ele alınıyor. 27 genç sanatçının yer aldığı bu seçki, doğayla, hayvanlarla, nesnelerle kurulan ilişkileri de sorguluyor. Ziyaretçilerini 31 Temmuz’a dek bekliyor.
Atatürk Kültür Merkezi’nde ise dansın diliyle başlayan Haziran programı dikkat çekiyor. Boris Eifman imzasını taşıyan iki büyük prodüksiyon, Anna Karenina ve Rus Hamlet, AKM sahnesinde sanatseverlerle buluştu. Tolstoy’un klasik yapıtı ile Shakespeare’in trajedisi, dans ve müzikle yeniden yorumlandı. Özellikle Rus Hamlet, I. Pavel’in yaşam öyküsüyle Hamlet karakterini çarpıcı bir şekilde iç içe geçirerek izleyiciye çok katmanlı bir deneyim sundu.
Pera Film, Onur Ayı kapsamında hazırladığı “Olduğum Gibi” adlı film seçkisiyle kuir sinemanın öncü örneklerine odaklanıyor. 1994 yapımı Balık Tut ve Gus Van Sant’ın kült filmi Benim Güzel Idaho’m, kimlik, aidiyet ve arzu üzerine düşündürüyor. Bu iki yapım, özellikle 90’lı yılların Amerikan bağımsız sinemasının kuir temsiline dair izler taşıyor.
Haftanın sinema salonları da oldukça hareketli. Testere serisinin ilk filmi yeniden gösterime girdi. Aynı oyuncu kadrosuyla çekilen Sihirli Annem: Hepimiz Biriz, hem nostalji hem de yeni nesil izleyici için sıcak bir aile filmi sunuyor. Karate Kid: Efsane Dövüşçüler, Jackie Chan’in rehberliğinde yeni bir öğrencinin öyküsünü anlatırken; Fenike Planı, Wes Anderson’ın stilize anlatımıyla öne çıkan bir casusluk hikâyesi sunuyor. Al Pacino’nun başrolünde olduğu Son Ritüel, karanlıkla ve inançla yüzleşen bir şeytan çıkarma hikâyesini işlerken, yerli yapım Su Yüzü ise memleketine dönen bir kadının geçmişle hesaplaşmasını sade ve içten bir anlatımla aktarıyor.
Ankara’da CSO Ada, sanat sezonuna tüm hızıyla devam ediyor. 2 Haziran akşamı, Anadolu’nun güçlü sesi Mustafa Özarslan, Menberi İcra Topluluğu ile sahne aldı. Ritüel, ezgi ve toplumsal hafızayı bir araya getiren bu performans izleyicilerden büyük ilgi gördü. Takip eden günlerde, Yaza Merhaba Konseri kapsamında Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin seçkin solistleri sahneye çıkacak. Ayrıca Patrick Süskind’in kült eseri Kontrabas, tek kişilik performansıyla müzik, yalnızlık ve toplum üzerine düşündürmeye devam ediyor. 4 Haziran'da ise Modern Dans Topluluğu’nun sahneleyeceği Sentez, “İnsan” ve “Heyecan” başlıklarıyla çağdaş dansın anlatı gücünü izleyiciyle buluşturacak.
İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenen Kuşdili ise, yakın dönemde izleyicisiyle buluşmuş, etkileyici bir yapım olarak hâlâ konuşulmaya devam ediyor. Leyla İpekçi’nin yazdığı ve Semih Kaplanoğlu’nun yönettiği bu oyun, savaş üzerine bir metin kaleme almaya çalışan bir yazarın zihinsel serüvenini merkezine alıyor. Ancak Kuşdili, klasik anlamda bir hikâye anlatmaktan çok, yazının sahneyle kurduğu derin ilişkiyi irdeliyor. Karakterler, sahnede yazıldıkları gibi değil, yazıldıkça yaşayan ve değişen birer varlığa dönüşüyor. Kaplanoğlu’nun sahneye taşıdığı bu metafizik derinlik, Rabia Kip’in sembolik dekor ve kostüm tasarımları, Ayhan Güldağları’nın ışık rejisi ve Mustafa Biber’in içsel ritim taşıyan müzikleriyle bütünleşiyor. Başroldeki oyuncunun çok katmanlı performansı ise izleyiciyi yalnızca bir anlatıya değil, bir zihinsel çatışmanın içine davet ediyor. Kuşdili, tiyatroda metin, oyunculuk ve düşüncenin sınırlarını zorlayan özel bir yapım olarak hafızalarda yerini alıyor.
Sanatın uluslararası sahnesinde ise Ahmet Güneştekin’in büyük başarısı öne çıkıyor. Roma Ulusal Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi’nde açılan “Yoktunuz” sergisi, özellikle Hafıza Tepesi adlı enstalasyonla dikkat çekti. Binlerce lastik ayakkabıdan oluşan bu eser, Canova’nın “Herkül ve Lika” heykelinin karşısında izleyiciyle geçmişin acıları üzerine yüzleşmeye çağırıyor. Güneştekin’in iki eseri müzenin kalıcı koleksiyonuna alındı.
Pera Müzesi ise çini sanatına odaklanan özel bir sergiyle gündemde. Sıradışı Minas adlı sergi, 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında Kütahya’da yaşamış olan Minas Avramidis’in özgün çini yorumlarını günümüze taşıyor. Genovefa Hikâyesi adlı seramik tabak serisi, sadakat, sabır ve affetme gibi kavramları çini yüzeyinde hikâyeleştiriyor.
Son olarak, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan Dipten Gelen Ses: Arifiye Köy Enstitüsü 1940–1946 adlı kitap, Cumhuriyet’in eğitim ideallerine ışık tutuyor. Süleyman Edip Balkır’ın tanıklıklarıyla hazırlanan bu çalışma, torunu Bengü Balkır Mısırlıoğlu’nun arşiv katkısıyla tamamlanmış. Sade ve samimi bir dille kaleme alınan kitap, yalnızca bir eğitim kurumunun değil; bir dönemin, bir inancın ve halkçı kalkınma hayalinin hikâyesini taşıyor.
Sanat dolu bu hafta, bize bir kez daha gösteriyor ki kültür yalnızca izlenecek değil; hissedilecek, tartışılacak ve birlikte paylaşılacak bir zemin. Önümüzdeki günlerde de her köşede sanatla buluşmak dileğiyle…