Beyni daha iyi çalıştırmanın 7 yolu
Beynin çalışma mekanizmasını bilen birileri varsa, onlar da sinirbilimcilerdir. Saygın bilim dergisi New Scientist bu konuda en yetkin isimlere (Nilli Lavie, Jason Chein, Vinod Goel, Alan Baddeley, Gabriele Wulf, Tim Rogers, Michael Ramscar, John Kounios) danışarak beynin en önemli yedi fonksiyonunun nasıl çalıştığını ve bunlardan en iyi performansı alabilmek için nasıl kullanılması gerektiğini araştırdı.
DİKKAT
Nedir? Beynimizin en önemli temel işlevlerinden biri dikkattir. Dikkat, belli bir zaman diliminde neyi fark edeceğimizi belirler ve bunun farkındalık kapsamı içinde kalmasını sağlar. Çevremizde olup bitenlerden bir anlam çıkartabilmek için bizimle ilgisi olmayan her şeyi filtre etmemiz ve yalnızca tek bir şey üzerine odaklanmamız gerekir. Dikkatin işlevi burada bitmez; yoğunlaşmış dikkat, ezberlemek veya öğrenmek için de gereklidir. Dolayısıyla dikkati yoğunlaştırma yeteneğini geliştirebilmeniz durumunda, beynin geri kalan işlevlerini de geliştirme şansına sahip olabilirsiniz.
Nasıl çalışır? Beynin dikkat sistemi temel olarak iki tanedir. Biri, “aşağıdan-yukarıya” olan sistemdir. Bu, ani seslere, hareket eden nesnelere veya dokunma hissi gibi önemli girdilere otomatik olarak farkındalık yaratır. Bu sistem hızlıdır ve her zaman açık konumdadır (en azından siz uyanıkken).
İkincisi, “yukarıdan-aşağı” olan diğer sistem bile bile, isteğimiz üzerine devreye sokulan dikkattir. Düşünmemiz gereken ne ise onu hedef alır ve iş bitene kadar orada kalır. Bu dikkat şekli, herhangi bir işi yapmamızı sağlar ve yoğunlaşma gerektirir.
Ne yazık ki dikkatin dağılması gibi tasarım hataları da söz konusudur. Yukarıdan-aşağı dikkat gayret ister; dolayısıyla dağılma riski yüksektir. Ayrıca aşağıdan-yukarı dikkat sistemi tarafından kesintiye uğratılma olasılığı fazladır.
Geliştirilebilir mi? Dikkat dağılmasını önlemek de bizim elimizdedir. Telefonun sesini kısmak, TV’yi kapatmak gibi basit önlemlerle aşağıdan-yukarı gelen dikkat dağıtıcılar engellenebilir. University College London’dan bilişsel sinirbilimci Nilli Lavie, benzer şekilde beynimizin “yukarıdan-aşağı” dikkat kapasitesini arttırabileceğimize inanıyor.
Lavie araştırmalarında, ikinci tür dikkati geliştirmenin yolunun girdi sayısını azaltmaktan değil, arttırmaktan geçtiğini keşfetti. Lavie’nin “yüklenme kuramı”na göre beyin duyuları işlemden geçirme konusunda sınıra dayandığı anda başka girdileri kabul etmez. Bunlara dikkat dağıtıcılar da dahildir.
Lavie bu keşfinin hem dikkat dağıtıcılar, hem de dalgınlık durumları için geçerli olduğunu söylüyor. Gerçek yaşamda yapılacak işler, görsel unsur ilaveleriyle daha dikkat çekici hale getirilebilir. Örneğin yazılı bir metni çerçeve içine almak, arka plana renk vermek gibi.
Bilişsel eğitim de bu konuda yararlı olabiliyor. Dikkat eksikliği bozukluğu olanlar veya beyni hasarlı hastalar üzerinde çalışan bilim insanları, bilişsel eğitimin dikkatin uzun süre bir nokta üzerinde yoğunlaştırılabilmesinde yarar sağladığını belirtiyor (Frontiers in Human Neuroscience, vol 4, p 60).
Bilişsel eğitime bir diğer seçenek de meditasyondur. Meditasyon yapan insanların beyinleri incelendiğinde beynin dikkat ile ilgili bölgelerinin daha iyi geliştiği görülüyor.
ÇALIŞAN BELLEK (KISA SÜRELİ BELLEK)
Nedir? Dikkat gibi çalışan bellek de beynin en kritik işlevlerinden biridir. Bildiğiniz ve anımsadığınız her şey çalışan bellek üzerinden depolanır.
Ancak çalışan bellek, uzun süreli bellek için yalnızca bir takas odası değildir. Bugün çalışan bellek beynin not defteri olarak nitelendiriliyor. Burada bilgiler geçici olarak tutulur ve üzerlerinde manipülasyonlar yapılır. Eğer düşünerek ve gayret sarf ederek bir iş yapıyorsanız çalışan belleğinizi kullanıyorsunuz demektir.
Nasıl çalışır?1970’li yıllarda İngiltere’deki York Üniversitesi’nden Alan Baddeley ve Graham Hitch, bu sistemin nasıl çalıştığı ile ilgili bir model geliştirdiler. Bu sistemin en önemli parçası “yönetici konumundaki kontrol noktası” idi. Bunun görevi, ilgili bilgiler üzerinde dikkati yoğunlaştırmaktı. Ayrıca “köle” sistemleri de devreye sokularak uzun süreli bellekten bilgi tedarik ediliyordu.
Bugün bazı bilişsel sinirbilimciler çalışan belleğin ayrı bir sistem olmadığını, tam tersi uzun süreli belleğin bir parçası olduğunu ileri sürüyor.
Ne olduğundan bağımsız olarak, çalışan bellek insan beyninin standart parçalarından biridir, ancak bazı insanların çalışan bellekleri diğerlerinden daha iyidir. Öyle ki akademik başarı için çalışan belleğin IQ’dan daha iyi bir haberci olduğu ileri sürülüyor.
Geliştirilebilir mi? Neyse ki bu sistemin iyileştirilme şansı bulunuyor. Bazı çalışmalar, çalışan belleği hedef alan beyin eğitim programlarından olumlu sonuçlar alındığını gösteriyor. Söz konusu eğitim programları ayrıca bilişsel yeteneklerde de gelişmelere yol açabiliyor.
MANTIKLI DÜŞÜNCE VE AKILCILIK
Nedir? İnsanlar kendilerini mantıklı ve akıllı yaratıklar olarak görme eğilimindedir. Aslında böyle olabiliriz, ancak bunun için biraz gayret göstermek gerekiyor.
Mantıklı düşünce insanların bir mikro-işlemci gibi davranmasını gerektirir. Ne var ki pek çok insan böyle doğmaz; sonradan verilen eğitim ve egzersiz sayesinde mantıklı olabilir. Bu durumda dahi katıksız bir akılcılığı korumak için de yoğun gayret sarf etmek gerekir.
Nasıl çalışır? “Sol beyin=mantık, sağ beyin=inanç” şeklindeki popüler inanış aslında çok da bilimsellikten uzak bir tespit değildir. Görüntüleme teknikleri yardımıyla elde edilen bilgilere göre mantıklı bir düşünce silsilesi oluşturmak için yalnızca sol prefrontal konteksin devrede olması gerekiyor.
Ancak mantıklı bir düşünce ile inanç arasında bir çelişki olduğu zaman prefrontal korteksin sağ tarafı devreye girerek çelişkiyi çözüyor (Brain Research, vol 1428, p 24). Ve ne yazık ki çoğunlukla kazanan taraf sağ yarıküre oluyor. Son yıllarda birbiri ardına yapılan çalışmalardan alınan sonuç şöyle: Varolan inanışlarla çelişen yeni bir bilgi ortaya çıktığı zaman beyin geriye doğru kaykılıp inanışların üzerine kapanıyor. Başka bir deyişle varolan düşünceleri güncellemeye yanaşmıyor.
Bir diğer şaşırtıcı nokta da genel inanışın aksine duyguların akılcılığın düşmanı olmadığı yönünde. Duyguları işleyen prefrontal korteks bölgesi hasar görmüş insanların, karar almakta zorlandığı biliniyor (Cerebral Cortex, vol 10, p 295).
Bir diğer ilginç bulgu da güçlü duyguların mantıklı kararlar almamıza engel olduğu ile ilgili. Özellikle bu etki sevdiğimiz insanlarla ilgili kararlarda kendini hissettiriyor.
Geliştirilebilir mi? Toronto’daki York Üniversitesi’nden bilişsel psikolog Vinod Goel, beyne uygulanan uyarı tekniklerinin mantıklı düşünme sürecini destekleyebileceğine inanıyor. Son çalışmalara göre birkaç aylık egzersiz, frontal ve parietal loblar arasındaki, hatta iki yarıküre arasındaki bağlantıları bile güçlendirebiliyor (Frontiers in Neuroanatomy, vol 6, p 32). Ne var ki bu uygulama uzun vadeli çözüm sağlamıyor; zira egzersizler kesildiği anda bağlantılar eski haline dönüyor.
ÖĞRENME
Nedir? Öğrenme beyninizin doğal olarak yaptığı bir şeydir. Aslında doğumdan bir ay önce başlar. Yararlı (veya yararsız) bilgi ve becerileri kazanma ve saklama sürecidir.
Nasıl çalışır? Önce öğrenme sırasında fiziksel olarak neler olup bittiğine bakmak gerekir. Bilgi girişi sırasında beyin bazı bağlantıları koparır ve yenilerini kurar; nöronları birbirine bağlayan sinapsları güçlendirir veya yok olmalarına yol açar. İnsanlar aktif bir şekilde öğrenirken yeni bağlantıların oluşumu, eskilerinin yok oluşundan fazladır. Sıçanlar üzerinde yapılan araştırmalarda göründüğü üzere bağlantı kurulma süreci çok hızlıdır. Başta hipokampus olmak üzere bazı beyin gölgelerinde öğrenme sırasında yeni beyin hücreleri gelişebilir. Ancak devreler bir kez oluşunca kalıcı olması için kullanılması gerekir.
Geliştirilebilir mi? İngiltere’deki York Üniversitesi’nden Alan Baddeley, bağlantıların kalıcı olması ve zamanla kaybolmaması için bilinçli olarak bildiklerimize yeni bilgiler eklememiz gerektiğini söylüyor.
Öğrenme, ömür boyu süren bir süreçtir. O halde ileri yaşlarda yeni bilgiler edinmek niçin zorlaşır? Bu noktada bilim adamları, moral verici bulgular elde etmiş durumda. Bir kere bu yavaşlamanın nedeni fizyolojik değil; tam tersi insanların yaşlandıkça öğrenmeye daha az zaman ayırmasıdır. Yaşlı insanlar ayrıca yeni bilgilere gençliklerinde olduğu kadar heyecan ve istekle yaklaşmazlar.
Nevada Üniversitesi’nden Gabriele Wulf yaşlıların daha çok ayrıntılara yoğunlaştıklarını, gençlerin ise hemen fiiliyata geçip hedefe kilitlendiklerine dikkat çekiyor. Ayrıca yaşlıların zihinsel “kısa yollara-kestirmelere” başvurmaktan kaçınmaları gerekiyor.
Bir diğer yöntem ise aktif kalmaya çalışmaktır. Yaşlanmayla birlikte beyin dokusunda kayıplar meydana gelir. Ancak bunun nedeni yeni şeyler öğrenmeye, yeni şeyler yapmaya daha az vakit harcamamızdır. Az miktarda egzersiz ile beyin eski canlılığına kavuşabilir. Son yapılan bir araştırma, haftada üç gün, 40 dakikalık egzersizin bir yıl içinde hipokampusun boyutlarını belirgin biçimde arttırdığını ortaya koyuyor (PNAS, vol 108, p 3017).
BİLGİ
Nedir? Beynin en yararlı özelliklerinden biri bilgi kırıntılarını toplamak ve aralarında bağlantılar oluşturmaktır. Bilgi aslında güçtür. Azı tehlikelidir, fazlası ise yaşam kalitesini arttırır.
Nasıl çalışır? Bilgi tam olarak nedir? Olgular nasıl depolanır, düzenlenir ve ihtiyaç duyulduğunda nasıl geri çağrılır?
Bilginin dayanağı doğal olarak bellektir. Bu bellek özellikle nesneler, kişiler, olaylar ve yerlerle ilgili genel bilgilerdir. Ve buna semantik bellek denir. Bu, Paris’in Fransa’nın başkenti olduğunu bilen bellektir.
Bilgi, hangi bilgileri depoladığınızdan çok, bunları nasıl organize ettiğinizle ilgilidir. İyi organize edilmiş bilgi sayesinde dünya ile ilgili ayrıntılı ve zengin bir algıya sahip olabilirsiniz.
Ancak beynin bu devasa bilgi hazinesini nasıl organize ettiği tam olarak bilinmiyor. Son yapılan bir araştırmaya göre beyinde bu düzenlemelerden sorumlu bir “merkez” bulunuyor. Bu merkez bildiğimiz her şeye bir etiket yapıştırarak sınıflara ayırıyor. Böylece birbiri ile ilgili şeyler arasında bağlantı kurabilmemizi sağlıyor.
Geliştirilebilir mi? Neyse ki beyne sığdırılabilecek bilgilerin bir üst sınırı yoktur. Bilindiği kadarı ile bugüne dek kimsenin beyni yeni bilgileri dolu olduğu için reddetmiş değildir.
Oysa Almanya’daki Tübingen Üniversitesi’nden Michael Ramscar, uzun yaşayan insanların beyinlerinin zaman içinde bu doluluk noktasına eriştiğini ileri sürüyor. İnsanların yaşlandıkça bilişsel yeteneklerinin azalmasını, aşırı dolu bir PC sabit sürücüsünün yeni bilgileri kaydederken uzun zaman almasına benzetiyor.
YARATICILIK
Nedir? Esin perisi genellikle hiç beklenmedik zamanlarda ortaya çıkar. Bunlar nereden gelir? Esin perisi çağırıldığında gelir mi?
Nasıl çalışır? Drexel Üniversitesi’nden sinirbilimci John Kounios bazı beyinlerin yaratıcılık açısından daha şanslı olduğunu belirtiyor. Kounios EEG ölçümlerinden yararlanarak yaptığı deneylerde, sağ yarıkürelerinde beyin faaliyetleri daha yoğun olan kişilerin, sorunlarını mantıktan çok içgüdüleri ile çözdüklerini keşfetmiş (Neuropsychologia, vol 46, p 281). Kounios beynin bu özelliğinin kalıtsal olabileceğine dikkat çekiyor.
Geliştirilebilir mi? Daha yaratıcı bir beyne sahip olmak mümkün mü? Bunun için ilk olarak beyni, üzerinde oynayabileceği bilgilerle donatmak gerekiyor. Ancak dolu bir beyin yaratıcı fikirler üretebilir.
Yaratıcı fikirlerin kendini belli edebilmesi için daha rahat, stressiz bir ortam gerekiyor. Yapılan araştırmalar rahatlamış, mutlu bir ruh halinin gergin ve endişeli bir ruh haline göre yaratıcılığa daha uygun bir zemin hazırladığını gösteriyor (Psychological Science, vol 21, p 1770).
Bir başka araştırmaya göre de yaratıcı fikirler insanın odaklanamayacak kadar aşırı yorgun olduğu dönemlerde ortaya çıkıyor. 2011 yılında yapılan bir çalışmaya göre sabahları daha aktif olan insanların gecenin geç saatlerinde, geceleri daha aktif olanların ise sabahları daha yaratıcı olma eğilimi taşıdığını gösteriyor (Thinking&Reasoning, vol 17, p 387).
Gelecekte daha yaratıcı beyinlerin oluşturulmasında, beyni elektrik akımı ile uyaran teknikler yarar sağlayabilir. Son yapılan bir araştırmada sağ temporal lopta beyin faaliyetlerini arttıran, soldakini baskılayan bir teknik yardımı ile sorun-çözme hızında % 40’lık bir artış sağlandığı görülmüş (Neuroscience Letters, vol 515, p 121).
ZEKÂ
Nedir? Zekânın ölçümü her zaman sorun çıkartmıştır. Bunun nedeni zekânın tek bir “şey” olmamasından kaynaklanıyor. Bu durumda bile farklı IQ testlerinden alınan puanlar incelendiğinde, tek bir IQ türü ölçümünde iyi puan alanların –veya kötü puan alanların- diğerlerinden de benzer sonuçlar aldığı uzun zamandır biliniyor. Bütün bu bulgulara dayanarak tek bir genel zekâ faktörünün veya “g”nin etkin olduğu söylenebilir. Genel zekâ faktörünün akademik başarı, gelir, sağlık ve yaşam beklentisi üzerinde belirgin bir rol oynadığı da bilimsel olarak kanıtlanmış durumda.
Nasıl çalışır? Demek ki yüksek zekâ iyi bir şeydir. Peki bu nereden geliyor? Bu sorunun yanıtında genetik geniş yer tutuyor. 1990’lı yıllarda ilk ikiz deneyinde, ayrı mekânlara büyütülmüş tek yumurta ikizlerinin IQ derecelerinin, birlikte büyümüş çift yumurta ikizlerinin IQ derecelerinden daha benzer olduğu ortaya çıkmış (Science, vol 250, p 223). Ancak bu çevrenin zekâ üzerinde en ufak bir rolü olmadığı anlamına gelmez. Beyin çocukluk evresinde gelişirken beslenme, eğitim ve dış uyarıcıların çok önemli bir etki yarattığı artık biliniyor. Kötü beslenen, iyi bir eğitim almayan çocukların genetik potansiyellerine gerektiği gibi de ulaşamadıkları görülüyor.
Geliştirilebilir mi? Ancak iyi eğitim görmüş ve iyi beslenmiş çocuklarda bile çevrenin etkisi zamanla zayıflıyor. Yetişkin bir insanda genetiğin rolü % 60-80’lerde seyrederken, genç çocuklarda genetik etki % 30 civarında. Beğenin veya beğenmeyin, yaşlandıkça yakın aile üyelerine olan benzerlikleriniz artıyor.
Zekâ bu kadar önemli bir rol oynuyorsa yetişkinlerin zekâlarını arttırmak için ne yapmaları gerekir? Bu konuda iyi haber, tek bir tip IQ’nun yaşam boyu gelişime açık olması. Bilim insanlarının pek çoğu mantıklı olanı bulup çıkartma, benzerlikleri saptama yeteneğini ölçen akışkan zekâ ile bugüne dek öğrendiklerimizin bir toplamı olan kristalize zekâ arasındaki önemli bir fark bulunduğunu söylüyor. Akışkan zekâ yaş ile birlikte yavaşlarken, kristalize zekâ gelişimini sürdürüyor. Dolayısıyla yaşlandıkça öğrenme hızımız yavaşlarken, daha akıllı davranışlar sergilediğimizi iddia edebiliriz.
DOĞRU ZAMAN
Son olarak beynimizin günün hangi saatinde daha iyi çalıştığını araştıran bilim insanları, herkesin farklı bir biyoloji saati olduğunu, ancak genel olarak insan beyninin en dinamik olduğu saatlerin sabahın ileri saatleri ile öğlen arasında, ayrıca öğleden sonra 4 ile gece 10 arasında olduğunu söylüyor.
Reyhan Oksay
Kaynak: New Scientist, 4 Ekim 2014
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza