1919 ruhuyla
Mustafa Kemal Atatürk’ün sarayın teslimiyetçiliği ve emperyalizme karşı 98 yıl önce Samsun’da attığı adım, bugün hâlâ yolumuzu aydınlatıyor.
“1919 senesi Mayısı’nın 19. günü Samsun’a çıktım. Vazıyet ve manzara-ı umumiye: Osmanlı Devletinin dahil bulunduğu grup, Harbi Umumide mağlup olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şeraiti ağır, bir mütarekename imzalanmış. Büyük Harbin uzun seneleri zarfında, millet yorgun ve fakir bir halde. Millet ve memleketi Harbi Umumiye sevk edenler, kendi hayatları endişesine düşerek, memleketten firar etmişler. Saltanat ve hilâfet mevkiini işgal eden Vahdettin, mütereddi, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği yeni tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın riyasetindeki kabine; âciz, haysiyetsiz, cebîn, yalnız padişahın iradesine tâbi ve onunla beraber şahıslarını vikaye edebilecek herhangi bir vaziyete razı...”
Bu sözlerle başlıyordu Ebedi Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümsüz eseri Nutuk. Bir tesadüf ya da önemsiz bir ayrıntı değildi, Gazi’nin milletine seslenişinin başlangıcının 19 Mayıs olması. 23 Nisan’daki gibi bölüp parçalanmaya çalışılan bir millet kendi iradesiyle bir araya mı getirilmişti? 30 Ağustos’taki yurdu işgal eden emperyalistler yalın ayak bir ordunun azmi ile vatan toprağından mı sökülüp atılmıştı. 29 Ekim’deki gibi Kurtuluş Mücadelesi milletin iradesinin tecellisi ile mi taçlanmıştı? Hayır, sadece bir vapur sessiz sedasız Samsun’da bir limana yanaşmıştı ve Gazi o limandan Anadolu’ya ilk adımı atmıştı. Ancak o ilk adım büyük ve kutlu bir yürüyüşe dönüşecek, Anadolu’nun en doğusundan en batısına kadar İstiklal mücadelesi bu adımla başlayacaktı.
19 Mayıs’ın önemini, “doğum günümdür diyerek tasvir eden Gazi Paşa, günün gelecek kuşaklar tarafından hatırlanması için özel çaba harcamıştı. Daha Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren kutlanmaya başlayan “Atatürk’ün Samsun’a çıktığı gün” Cumhuriyet gazetesinde de geniş yer bulmuştu. 1932 yılının 19 Mayıs’ında, 13 yıl öncesi şu sözlerle hatırlanıyordu:
“19 Mayıs; Türk kurtuluş tarihinde benzersiz bir hususiyeti olmak lazım gelen şerefli bir yaprak işgal eder. En nikbin kalpleri bile karartan korkunç fırtınalı gecelerin ufkundan sızan bir sabah yıldızı ne ise 19 Mayıs da bizim için odur. Çünkü o sabah mütareke sonu zincirlenen Türk’ün kurtarıcısı halas yolunda ilk adımı attı. Büyük Gazi o gün Samsun’a ayak basmıştı! Millî mücadele bu kutsi imanlı hamlenin mahsulüdür. Halâ ve zafer yıllarından sonra sulh ve sükun seneleri geçirdik; kurtuluşu tebşir eden yeni tarihin ilk günü hudutsuz zaferlerin yüksekliğini daha iyi anladıkça kıymetini daha çok tebarüz ettirdi. Bugün onun manasını daha içten kavramış olarak fazla alkışlıyoruz.”
Anadolu görevi
21 Mayıs’ta ise bu kez Falih Rıfkı Atay’ın Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yayımlanan makalesinde 19 Mayıs’la ilgili yer alan görüşler gazetemiz sayfalarına taşınıyordu. “Türk inkılap tarihinin ilk sayfası: Gazi, Anadolu’ya nasıl geçti” başlığıyla yayımlanan makalede Falih Rıfkı’nın şu sözleri öne çıkarılmıştı; “0, kararını vermişti: ‘Bir iş yapacağım ve muvaffak olacağım’ diyordu.”
Yazıda ayrıca -Mustafa Kemal Samsun’a dönemin Osmanlı Padişahı Sultan Vahdettin tarafından vatanı kurtarması için gönderildi- iddiasına yönelik bilgiler de vardı. Şunları diyordu Atay:
“1919 senesi ilkbaharı... Vahdettin hükûmetinin erkânı, Anafartalar kahramanına itimat edemiyorlar ve onu Anadolu dağlarına atarak çürütmeyi planlıyorlar. Bunun için nazırlar bir şekil de bulmuşlardır. Harbiye Nazırı Şakir Paşa bir gün Mustafa Kemal Paşa’yı çağırıyor ve bir rapor okutuyor. Ecnebi zabitlerinin bu raporunda Türklerin Samsun köylerindeki Rumlara tecavüz ettiği, fakat Osmanlı hükümetinin bu hali men edecek halde olmadığı yazılmakta, protestoda da ‘eğer devlet bu tecavüzleri hemen önlemezse bu vazifeyi biz yapacağız’ denilmektedir. Nazır bu işin tahkiki için Paşa’nın gönderilmesini doğru bulduklarını söylüyor. Gazi teklifi, kendine bir sıfat verilmek şartıyla hemen kabul ediyor. Verilecek vesika için Erkani Harbive ikinci reisi ile görüşürken: ‘Onların bütün istediklerini yazınız, fakat Şark vilâyetlerindeki kuvvetlerin kumandanı ve mıntıka dahilindeki valilere emir vermek yetkisini haiz olduğunu da kaydediniz’ diyor. İkinci reis soruyor: ‘Bir şey mi yapacaksınız?’ ‘Evet bir şey yapacağım ve bu maddeler yazılsa da yazılmasa da o şeyi yapacağım’ diyor ve gülümseyerek ilâve ediyor: ‘Vazifemizdir, çalışacağız!’ Gazi’nin dokuzuncu ordu müfettişliği kâğıdını Sadrazam Damat Ferit imzalamaktan vazgeçiyor, Harbive Nazırı tereddütle mühürlüyor.”
İsmet Paşa’ya gitti
Falih Rıfkı yazısının bundan sonraki kısmında Mustafa Kemal’in Samsun yolculuğu öncesi yaptığı planları ve Anadolu’daki örgütlenmeye İstanbul’da destek verecek kişilerle görüşmelerine yer vermektedir. Bu kişilerden birisi de İsmet Paşa’dır:
“Mustafa Kemal Paşa, Süleymaniye’de İsmet Bey’in evine gidiyor, genç ve güzide erkânı harp miralayına meseleyi anlatıyor. İsmet Bey hemen soruyor: “Peki ben ne yapacağım?” “Şimdilik burada kalacaksın. Ya Harbiye Müsteşarı olacaksın, yahut Erkânı Harbiye’de esaslı bir vazife alacak, bana yardım edeceksin.”
...VE SİLAH ARKADAŞLARINA KARARINI AÇIKLAR: GİDİYORUM
Bu görüşmenin ardından Mustafa Kemal akşam yemeğine Damat Ferit’in evine davetlidir. Falih Rıfkı’nın anektodlarına göre yemek oldukça soğuk bir havada geçer. Elbette bu şartlar göz önüne alındığında beklenen bir şeydir. Yemekte geçen konuşmalardan Damat Ferit’in, Mustafa Kemal’in kendisine verilen görevden başka bir şeyler planladığından kuşkulandığı görülmektedir:
"Bir iki kelimeden sonra derin bir durgunluk başlamıştır. Biraz sonra Cevat Paşa da geliyor. Soğukluk içinde yemek yeniliyor. Yemekten sonra Sadrazam: ‘Biraz konuşalım müfettiş paşa bize biraz izahat versin’ diyor. Ortaya Anadolu haritası açılıyor. Damat Ferit: ‘Samsun’da ne yapacaksınız’ diye soruyor. Gazi cevap veriyor: ‘Samsun ve çevresinde bildirilen hadiselerin mübalağalı olduğu basit şeylerdir. Yerinde takyidat yapıldıktan sonra alınacak tedbirler kolaydır. Fakat şimdiden ne yapacağımı söylemek isabetizsiz düşmekten çekiniyorum.’
Cevat Paşa bu cevabı takviye ediyor, fakat Damat Ferit endişelidir; Anafartalar kahramanına Şark’ta kumanda edeceği mıntıkanın sınırlarını soruyor, Gazi ‘ben de bilmiyorum’ cevabını veriyor. Sadrazam vesveseli bir vaziyetle elini harita üzerine koyarak ‘ihtimal şu bölge’ diyor. Cevat Paşa cevap veriyor:
‘Mıntıkanın ehemmiyeti yok. Paşa tabii o mıntıkadaki kuvvetlere kumanda edecek. Hoş zaten nerede kuvvet kaldı ki...”
Yemeğin ardından Cevat Paşa ile Mustafa Kemal dışarı çıkarlar, bu yürüyüş sırasındaki konuşma ise Falih Rıfkı tarafından şöyle nakledilir: “Mustafa Kemal. Cevat Paşa’nın koluna girmiş, Teşvikiye’ye doğru yürüyorlar. Cevat Paşa soruyor: ‘bir şey mi yapacaksınız?’ ‘Evet bir şey yapacağım.’ ‘Allah muvaffak etsin.’ ‘Muvaffak olacağız!’ Ve ayrılıyorlar.”
Gizli şifre hazırlattı
Mustafa Kemal’in Samsun yolculuğundan birkaç gün önce 15 Mayıs’ta İzmir işgal edilir. Fevzi Çakmak, adalardaki Rumların İzmir’e çıkma girişiminde bulunmaları durumunda ateşle karşılık verilmesi emrini verdiği için 1. Ordu’daki görevinden azledilmiştir. Yerine ise Cevat Paşa getirilir. Mustafa Kemal, devir töreni sırasında silah arkadaşlarına kararını açıklar.
“Ben Anadolu’ya gidiyorum, aramızda fazla münakaşaya lüzum yok. Bana yardım edeceksiniz, diyor. Muvafakat cevabı alıyor. Cevat Paşa’ya, Ulukula civarında bulunan 20. Kolordu’nun hemen Ankara’ya hareket etmesini ve kendisiyle muhabere edebilmek için gizli bir şifre hazırlattırmasını söylüyor.”
Diz dize görüşme
Sonrasında ise Vahdettin’in bugüne kadar çok tartışılan sözleri geliyor... Atay şöyle aktarıyor: “Mustafa Kemal Yıldız’da Vahidettin’in odasında ve Padişahla adeta diz dizedir. Ecnebi zırhlılarının topları Yıldız’a çevrili.. Vahidettin ‘Paşa, paşa, diyor, memleketimize çok hizmet ettiniz. Bunların hepsi tarihe geçti. Asıl şimdi yapacağınız hizmet hepsinden mühim olacaktır. Paşa, isterseniz devleti kurtarabilirsiniz.”
Doğaldır ki bu sözler kendi başına ele alındığında bazıları tarafından Mustafa Kemal’in Samsun’a vatanı düşmandan kurtarmak için gönderilmesine delil olarak yorumlanmıştır. Ancak ne Atay’ın anılarında ne de sonraki yıllarda Atatürk’ün Kurtuluş Mücadelesi ile ilgili sözlerinde padişahın böyle özel bir görevlendirme yaptığına dair bir anektod bulunmamaktadır. Dolayısı ile Padişah’ın devletin kurtarılmasından kastının, Anadolu’da başlayan direniş mücadelesini ve Kuvayi Milliye örgütlerini yok etmek anlamını taşıdığını söylemek mümkün.
Arkada bir torpido
Mustafa Kemal’in yola çıkacağı gün, kendisine haber gelir, bir düşman torpidosu Bandırma Vapuru’nu izleyecektir. Paşa sebebini merak eder. Tutuklamak içinse, henüz İstanbul’dadır. Gerisini Atay’dan dinleyelim: “Gazi bir anda karar verdi. ‘Düşündüklerimi tatbik edemedikten sonra ölmek daha iyidir.’ Hemen Galata rıhtımına iniyor, bir sandalla vapura gidiyor, kaptana hareket emri veriyor. Kaptan ilk defa Karadeniz’e çıkacaktır ve pusula da bozuktur. ‘Kaptan Efendi’ diyor, ‘kıyı kıyı gidersiniz. Maksat Anadolu’nun herhangi bir yerine ayak basmaktan ibarettir. Eski Bandırma çalkana çalkana Sinop’a varıyor, daha kısa kara yolu olmadığından gene onunla Samsun’a gidiliyor. Belki bir torpido takibe çıkmıştır. Fakat Karadeniz’in azgın dalgalarıyla boğuşmaktan kıyı taraflarını arayamamıştır. Mustafa Kemal 19 Mavıs 1919’da Samsun toprağına işte böyle ayak bastı.”
Samsun’dan Hatay’a istiklal bayrağı
19 Mayıs 1919’da Samsun’da Anadolu’daki istiklal yürüyüşünü Atatürk, hayata geçirdiği son 19 Mayıs’ta ise bir başka istiklal yürüyüşünü başlatacaktı. Tarih 19 Mayıs 1938. Gazi doktorların tüm ısrarlarına karşın Ankara’daki stadyumda törenleri saatlerce izliyor. Birkaç gün önce Hatay’ı işgal altında tutan Fransa’daki gazetelerde Paşa’nın sağlığının iyi olmadığı haberleri çıkmıştır. Bu yüzden uluslararası alanda bir mesaj verilmesi gereklidir. Aynı günün akşamı Mustafa Kemal ani bir kararla, trenle Mersin’e geçiyor. En son sunulan sağlık raporu, günde 12 saatten fazla yatarak dinlenmesini emrediyor. Mümkün değil, Hatay sorunu çözülecek. Mersin’de askeri birliklerin geçit törenini tam 45 dakika izliyor. Bu bir anlamda intihar demek, ama yetmiyor, ertesi gün Atatürk Mersin ve Viranşehir’de incelemelerde bulunuyor. Sonrasında Mersin açıklarında bir deniz gezisine katılıyor. İki gün sonra Adana’ya geçiyor, oradaki askeri birlikleri denetliyor. Çünkü gerekirse hayat için savaşılacak, tüm dünyaya devletin başındayım, sağlığım iyi diye haykırıyor. Akşama fenalaşıyor. Sonrasında sağlığı hızla kötüye gidecek. İstanbul’a dönünce sağlık sorunlarının anlaşılmaması için Savarona yatına geçiyor. Doktoru kesin istirahat verse de burada toplantılarını sürdürüyor. Diplomatik girişimler, askeri çabalar sonucunda Hatay, 12 Eylül’de bağımsızlığını ilan ediyor. Ulu önder 10 Kasım’da hayata gözlerini yumuyor. 19 Mayıs’ta başlattığı yürüyüş ölümünden sonra 30 Haziran 1939’da nihayete erecek, Hatay vatan toprağına katılacaktı.
‘Dağ başını duman almış gümüşdere durmaz akar'
19 Mayıs’ı yani emperyalizme karşı kurtuluş ve istiklal mücadelesinin başlama gününün gençlik ve sporla buluşmasında henüz Osmanlı döneminde kutlanmaya başlanan İdman Baramları’nın da önemli bir yeri vardır. 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra iktidara gelen İttihat Terakki Partisi’nin gençliğe verdiği önem ve Osmanlı’ya çökmüş yılgınlık ve eziklik havasını dağıtma çabalarının bir parçası olarak 12 Mayıs 1916’da kutlanmaya başlanan İdman Bayramları o güne kadar Osmanlı topraklarında pek görülmemiş kalabalık gençlik gruplarınca yapılan büyük jimnastik gösterilerinin de öncüsü olmuştu. İstibdat Rejimi sırasında değil toplu jimnastik gösterisi kalabalıkça bir grubun sokakta bir araya gelmesine bile tahammül edemeyen Abdulhamit yönetiminde fazlasıyla ihmal edilen spor etkinlikleri de bu sayede hız kazanmıştı.
Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle bu bayramın kutlanmasına ara verilse de törenler sırasında kullanılan bir marş hem kurtuluş mücadelesinin hem de Gençliğin simgesi olacaktı. Mustafa Kemal Samsun’a çıkışının ardından Anadolu’da halkı örgütlemek için batıdan doğuya şehirleri gezmektedir. Ancak Amasya yolu üzerinde arabaları bozulur. Heyettekilerin moralinin bozulduğu bir sırada Mustafa Kemal arabadan inerek yürümeye başlar, ağzından “Dağ başını duman almış gümüş dere durmaz akar” dizeleri dökülür. Milli mücadeleden hiçbir şartta vazgeçmeyeceği mesajını verdiği bu olay da Gençlik Marşı’nı bir simge haline getirir. İşte bu marş, İdman Bayramları sırasında toplanan gençlik tarafından söylenen ve orijinali İsveççe olan marştır.
Cumhuriyetin ilanının ardından Milli Eğitim Bakanlığı İdman Bayramı’nı yeniden ele alarak 1927’den itibaren her mayısın üçüncü haftasında kutlanması kararı almıştır. O dönem yapılan gösterilerde İstanbul’daki lise öğrencilerinden oluşan 5 - 10 kişilik gençlik grupları gösteriler düzenlemeye başlamıştır. İstanbul’daki gösterilerin adresi bugün de varlığını sürdüren Fenerbahçe Stadı ve Robert Kolej’in atletizm sahasıdır. Törenlerin “Atatürk Günü” adı ile yapılması ise 24 Mayıs 1935’te gerçekleşir. Fenerbahçe Stadı’ndaki kutlamalara Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaşlı sporcular da katılır. Organizasyondan bir süre sonra yapılan Ulusal Spor Kongresi’nde söz alan Beşiktaş Kulübü kurucularından Ahmet Fetgeri, Atatürk Günü’nün tüm gençliğe mal edilebilmesi için 19 Mayıs’larda kutlanmasını önermişti. Öneri kongrede kabul edilmiş, Atatürk’ün onayı ile alınan kararla “Gençlik ve Spor Bayramı” ismi ile kutlanmaya başlamıştır. 12 Eylül’ün ardından alınan karar ile bayramın isminde değişikliğe gidilmiş ve 19 Mayıs’lar “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” adı altında kutlanmaya devam etmiştir.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu