6-7 Eylül 1955 Olayları...
İstanbul, 1955 yılı 6-7 Eylül Günleri trajik olaylara sahne oldu. 6 Eylül Salı gecesi başlayan olaylar, 7 Eylül sabah saatlerine dek sürdü. Neden ve nasıl gelişti bu olaylar, kısaca açıklayayım.
1950 yılında Kıbrıslı Rumlar, adadaki İngiliz işgaline son vermek ve adayı Yunanistan’la birleştirmek (Enosis/Birleşme) için Ethniki Organosis Kupriakou Agonos (EOKA, Kıbrıs Savaşımı Ulusal Örgütü) adında bir gizli örgüt kurdular. Başpiskopos Makarios’un desteklediği örgütü Albay Grivas yönetiyordu. İngiltere’nin adayı terk etmeye yanaşmaması üzerine EOKA, Kıbrıslı Türklere karşı gittikçe artan şiddet uygulamaya başladı. 1955 yılında Kıbrıslı Türklerin can güvenliğinin kalmaması ve terörün bütün şiddetiyle sürmesi nedeniyle Türkiye İngiltere’ye bir nota vererek, gelişen vahim olaylar karşısında kayıtsız kalamayacağını bildirdi. Notaya karşın bir çözüme ulaşılamadı ve 6-7 Eylül olayları başladı.
6 Eylül Salı günü ikindiye doğru Ankara Caddesi’nden geçerken gazete satıcılarının, “Atamızın evi bombalandı. Ekspres, Ekspres, ikinci baskı” diye avaz avaz bağırdıklarını duydum. Bir gazete aldım, İstanbul Ekspres. İlk sayfasında büyük puntolu bir manşet, “Atamızın Evi Bomba İle Hasara Uğradı.” Dükkânlara bayrak asılmış, çoğunun kepenkleri kapatılmış. Vahim olaylar çıkabilir. Evime gittim, pencereye bayrağımızı astım. Saat 21.00 sularında, sürekli korna sesleri duyunca dışarı baktık.
Tamponlarına bağladıkları top top kumaşlar uçurtma kuyruğu gibi uçuşan bir sürü taksi art arda önümüzden geçiyor. Taksilerden başlarını uzatmış adamlar, bağrışa çığrışa bayrak sallıyorlar.
Boğaz’a doğru uzaklaştılar… 8 Eylül 1955 Perşembe: İşime gidiyorum. Galata Köprüsü üzerinde, kaldırım kenarlarında parçalanmış buzdolapları, radyolar, bisikletler, kumaşlar.. aklınıza ne gelirse. 10 Eylül Cumartesi: Taksim’den Tünel’e dek yürüdüm. İçler acısı görüntüler; dükkânlar hâk ile yeksan olmuş; içlerindeki mallar parçalanmış, yakılmış ya da yağmalanmış; çoğu döviz karşılığı ithal edilmiş mallar. Kaldırım kenarları, yirmi-otuz santimetre yüksekliğinde öbek öbek parçalanmış, çiğnenmiş nesnelerle dolu…
Umberto Eco, ‘Baudolino’ adlı romanında, 1204 yılında, Dördüncü Haçlı Seferi sırasında, Venedik tekneleriyle Konstantiniye’ye gelen Katolik Latinlerin, Bizanslıların başkentini nasıl talan ettikleri ve akıl almaz habisliklerini nasıl gerçekleştirdikleri ayrıntılı olarak anlatılıyordu. Durdum, düşündüm. Aradan 751 yıl geçtikten sonra İstanbul, gene benzeri dehşetengiz olaylara sahne olmuştu. Oysa, Lozan Antlaşması hükümlerine göre; Türk kimliği taşıyan Hıristiyanların, yasalar önünde Müslümanlarla eşit konumda bulunduğu belirtilmemiş miydi? O halde, Bizanslıların soyundan gelen İstanbullu Rumlara ve bu arada tüm Hıristiyan yurttaşlarımıza reva görülen bu habisliğin sorumluları kimlerdi? Mülklerinin ve mallarının yakılıp yıkılması, talan edilmesi yetmezmiş gibi, Rum kadınlarına ve kızlarına tecavüz edilmiş; kanamalı küçük Rum kızları cemaat hastanelerinde tedavi edilmişti.
1453’te Konstantiniye’yi fetheden II. Mehmet, Osmanlı geleneğine göre iki gün askerlerinin kenti yağmalamasına izin vermiş, ama kutsal yapılara zarar verdirmemiş, birçok kiliseyi camiye dönüştürmüş. Buna karşılık Milli Eğitim Bakanlığı’nın resmi verilerine göre 6-7 Eylül Olayları’nda, İstanbul’da var olan 74 kilisenin 70’i, bir havra, 2 manastır, 8 ayazma eşzamanlı olarak yakılıp yıkılmış; 32 Rum ve 8 Ermeni okulu tahrip edilmiş; 3 bin 584’ü Rumlara, ötekiler Ermeni ve Musevilere ait 5 bin 538 taşınmaz yakılmış.
Olayların baş sorumlusu Başbakan Adnan Menderes, cahil halkı tahrik ederek uygun ortamı hazırlayan İstanbul Ekspres ile Hürriyet gazetelerinin yöneticileri ve “Kıbrıs Türktür Cemiyeti” oldu. Örgütlenmeyi “Özel Harp Dairesi” üstlendi ve bomba, Yunan uyruklu bir Türk ajanı tarafından atıldı.
Yıllar sonra, Emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu 6-7 Eylül Olayları’nı Özel Harp Dairesi’nin örgütlediğini doğruladı. Kendisiyle görüşen gazeteci Fatih Güllapoğlu’na şunları söyledi: “... 6-7 Eylül de bir Özel Harp işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi, amaca da ulaştı…” (Tempo dergisi, 9-15 Haziran 1991, s. 24-27) Muhteşem Örgütlenme’nin İstanbul’da yaptıkları, görkemli (?!) eylemleri yukarıda kısaca açıkladım. Eylemler Özel Harp Dairesi’nin asal görevi miydi? Elbette değildi. Azınlıklar arasında kötü niyetliler yok muydu? Vardı elbette. Ama bunlar yasal yollardan etkisiz bırakılabilirdi. Eylemin amacı, Varlık Vergisi’yle iktisadi etkinlikleri büyük ölçüde Müslümanların eline geçen azınlıkları, Kıbrıs olayları bahanesiyle, sadece ekonomik bağlamda değil, toplumsal ve kültürel bağlamda da tasfiye etmek, Türkiye’den göç etmelerini sağlamaktı. Büyük ölçüde başarıya ulaşıldı (?!) 6-7 Eylül 1955’i izleyen yıllarda Rum ve Ermeni yurttaşlarımızın çoğu başka ülkelere göç etti.
Rüzgâr ekip fırtına biçen Başbakan Menderes ve hükümeti, kabahatini başkasına atan bir çocuk gibi, günah keçisi aradı. 6-7 Eylül Olayları’nı komünist bellediklerinin üstüne yıktı... Aylarca tutuklu kalan sanıklar, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada beraat ettiler.
İngiliz, Fransız, Alman ve Yunan arşivlerinde araştırma yapan Bochum Ruhr Üniversitesi’nden Dr. Dilek Güven, “6-7 Eylül Olayları ve Failleri” adlı makalesinde (Toplumsal Tarih, Sayı: 141, Eylül 2005, ss. 38-49) kaynak göstererek belirlemeler yapmış. İlginç bazıları şöyle: Yunan basınına göre olayların sorumlusu İngiltere’dir. Nitekim arşivlerde, İngiltere’nin 6-7 Eylül Olayları’nın planlanmasına katkısı bulunduğuna ilişkin ipuçları vardı.
Örnekse, Atina’daki İngiliz Büyükelçiliği’nin 19 Ağustos 1955 günlü raporunda, Türk-Yunan dostluğunun yüzeysel bir olgu olduğu; mesela, Atatürk’ün Selanik’teki evinde oluşacak küçük bir hasarın Türk-Yunan ilişkilerini zedeleyeceği belirtilmişti. İngiliz Dışişleri’nde çalışan bir bürokrat ise daha açık olarak, “Ankara’da oluşacak birkaç olayın aslında işlerine çok yarayacağını” ifade etmişti...
Ne Medicilerin ne de Borjiyaların entrika ve komplolarının, hiçbir zaman, İngiliz politikacılarının gerçekleştirdiklerine ulaşmadığını bildiğim için, Güven’in yazısındaki belirlemeleri okuyunca hayret etmedim. Yalnız “Atina’daki İngiliz Büyükelçiliği’nin 19 Ağustos 1955 günlü raporundan Menderes’in haberi var mıydı? Bu denli raslantı olabilir miydi” soruları geldi aklıma.
Altay Gündüz Prof. Y. Müh. İTÜ, YTÜ E. Öğretim Üyesi
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Restoranlarda 'harcama limiti' uygulaması başladı