Ah bizim ‘makus tarih’imiz

Bir kahvehanenin altında tesadüfen bulunan moziklerin üstündeki metal ayaklara mı, oluşumu yüzyıllar süren mağaradaki ‘aşk’ ifadelerine mi, Adamkayalar’a ulaşabilecek bir yol olmamasına mı, şehrin göbeğindeki antik kente mi üzülsek bilemedik.

Yayınlanma: 26.06.2017 - 20:12
Abone Ol google-news

Tarsus’un ardından rotamız Mersin’di. Tarsus’taki keyifli gezimiz bizi o kadar mutlu etmişti ki acaba Mersin’de günümüz nasıl geçecek diye heyecanlanmaya başlamıştık. Dijital tatilin ilk günü programımıza göre Mersin Limanı’nda, bir gece kulübünde dans ederek bitecekti. Mersin Limanı’nda deniz tarafında birbiri peşi sıra kafeler, restoranlar yer alıyor. Hepsi birbirinden özenli şekilde dekore edilmiş, her beğeni için ayrı konseptlerde oluşturulmuş. Biz de hoşumuza gidenlerden bir tanesini seçtik. 4 kişilik kokteyle 70 TL hesap ödeyip güneşi burada batırdıktan sonra dans etme planlarını yorgunluğun etkisiyle iptal etmeye karar verdik. Burada dikkatimizi çeken ayrıntı insanların sanki bir davete katılırcasına özenli giyimleriydi. Silifke’deki otelimize geçip akşam yemeğinden sonra ertesi günün planlarını gözden geçirdik. Birkaç eklemeyle ikinci güne hazırdık. Hedefte Kızkalesi sahilinde denize girip güneşlenmek, Astım Mağarası, Adamkayalar ve Narlıkuyu Mozaik Müzesi’ni gezmek, meşhur tantuninin tadına bakmak için merkeze uğramak vardı.

Her şeye para

 Sabah otelde kahvaltı yaptıktan sonra Kızkalesinde denize girmek için yola çıktık. Sahili ve ince kumuyla dikkat çeken Kızkalesi Plajı’nda iki şezlong ve bir şemsiyeye 20 TL verdik. Çok kısa süre kalacağımızı söylesek de indirim alamadık. Sahilde sıralı birçok büfe ve restoran var. Suriyeli çocuklar su, kola, meyve suyu, çilek ve dondurma satmak için sahili boydan boya turluyor. Bazen yanınıza gelip sorarak bazen de dürterek rsrarla bir şeyler satmak istiyorlar. Plajdaki soyunma odaları ve tuvaletler de ücretli. Bazı oteller de kuytu yerlere kabin ve duş koymuş. Kabini kullanmak kişi başı 3 TL, duş ise 2 TL.

 

Kondüsyon şart

Sahilde biraz atıştırdıktan sonra Astım Mağarası ve Cennet Cehennem mağaralarına gitmek için yola çıktık. 6-7 kilometrelik bir yolculuktan sonra gittiğimiz iki mağarada da müze kart geçerli. Astım Mağarası’na giriş oldukça ilginç. Hediyelik eşya ve mağazaların arasından giriliyor. Daracık merdivenlerle aşağıya indikten sonra mağaradaki nemli hava sizi etkilemeye başlıyor. Mağarada dikkatimizi çeken ise Türkiye’de sıkça rastladığımız boş yer bulduğunda kazıyarak aşkını ifade etme şekli. Türkiye’de aşkları ifade etmenin ilginç bir yöntemi burada da karşımıza çıktı. Elin ulaşabildiği bazen de hayretle bakıp bunu buraya nasıl yazmışlar diye düşüründüren yerlere “aşk”larını kazımışlar. İkinci durak Cennet Cehennem Mağarası ise bizi oldukça etkiledi. Mağaranın cennet tarafına zorlu bir yolculuktan sonra varabiliyorsunuz. Ancak cehennem tarafı kolay ve düz bir yolda. Mağaraların adları seçilirken mesaj verilmeye çalışılmış. Cennet Çukuru’ndaki kiliseyi görmeye giderken öncelikle mutlaka dinlenerek inin. Mutlaka su alın ve güneşli bir günü tercih etmeyin. O kadarmerdiveni inip çıkmak için biraz gözü kara ve kondüsyonlu olmak gerekiyor.

Adamkayalar’a yol yok

Yaklaşık 13 kilometrelik yolculuktan sonra Adamkayalar’ın olduğu Erdemli ilçesindeki Şeytan Deresi Vadisi’ne ulaştık. Adamkayalar, sadece tarihi Kilikya Bölgesi’nde değil, dünyada da eşine rastlanmayan arkeolojik bir miras. Bizim için bu gezinin en merak ettiğimiz bölümüydü Adamkayalar. Ancak büyük bir hüsrana uğradık. Derin vadinin sırtlarına yapılan oyuklara ulaşmak için ne bir tabela ne de bir yol vardı. Sadece kayaların üzerine işaretlenmiş ok işaretleriyle ulaşma imkânı sağlanmıştı. Yolu sorduğumuz bir çift de çok tatmin edici cevaplar vermeyince onların da Adamkayalar’aulaşamadıklarını düşündük.

Koruyayım derken..

Listemizde yer alan Narlıkuyu Mozaik Müzesi’ni bulmak çok zor olmadı. Müzenin içinde 4. yüzyılda yöre halkına şifa sunması dileğiyle Cennet Obruğu’ndan gelen suyun denize ulaştığı yerde yaptırılan hamamdan kalan taban mozaiği ve yalağı yer alıyor. Mozaikte Zeus’un üç güzel kızı tasvir ediliyor. Müze görevlisinin anlattığına göre mozaiğin üzerinde yıllarca kahvehane varmış. Taban mozaiğinin bir kısmı sökülmüş. Kalanı ise müze binası ile koruma altına alınmış. Ziyaretçilerin gezmesi için yapılan metal yürüyüş yolunun ayaklarının mozaiğin üstünde olduğunu görünce gözlerimize inanamadık. Görevliye durumu sorunca “Yok, yok zararı yok onun” yanıtını aldık. Müzeden çıkıp gezdiğimiz Narlıkuyu sahili balık restoranlarının istilasına uğrasa da yine de güzelliğini ve farklılığını koruyor.

Şehrin göbeğinde antik kent

Açıkçası bu manzaralar sonrası keyfimiz kaçmıştı. Daha kötüsünü görmeyiz diye düşünüyorduk antik kent Soli Pompeipolis’e gidene kadar. Yıllar önce keşfedilmesine karşın çevresinde birçok yüksek katlı bina yer alıyor. Yerleşim yerlerinin içinden geçip ulaştığımız antik şehir kalıntıları oldukça büyüleyici bir atmosfere sahip. Helenistik ve Roma dönemlerinden birçok medeniyetin izlerini taşıyan 3 bin yıllık antik kent, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne de aday. Antik kent, Mustafa Kemal Atatürk’ün son ziyaret ettiği ören yeri olma özelliğini de taşıyor. Alanda toprak altından çıkarılan 47 sütun ve adalet tanrıçası Nemesis’in mermer heykeli sergileniyor. Sütunlu Cadde’de bulunan diğer heykeller ise Mersin Müzesi’nde sergileniyor. Nemesis’in orada bırakılması gazabına uğramamak için olsa gerek. Alandaki kazı çalışmaları hâlâ devam ediyor ve bölge tellerle çevrili. Sütunlu yola paralel yaya ve bisiklet yolu ile oturma alanları yapılmış. Biz de güneşin batışını burada ayrı bir keyifle izledik.

Sıra tantunide

Mersin’de ne yemeli diye sorunca cevap tantunidir. Biz de Facebook’taki Mide Lobisi’nin önerilerinden biri olan Memoş Tantuni’yi seçtik. Ardından künefe yesek mi yemesek mi diye düşünürsen uçağımızın kalkış saatine çok az kaldığını fark ettik. Riski göze alıp künefeyi seçtik, ardından da Adana’dan kalkacak uçağımıza yetiştik ama otobanda hız limitini zorlayarak.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler