'Allah'ın Kızları'na dava

Geçen yıl Ağustos ayında, Yüksek İnşaat Mühendisi Ali Emre Bukağılı, kitapla ilgili Şişli Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmuş, savcılık ise takipsizlik kararı vermişti. Takipsizlik kararına itirazı değerlendiren Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi, dava açılmasına karar verdi. Nedim Gürsel konu hakkında “Bu durum yalnızca düşünce özgürlüğüne indirilen bir darbe değil, aynı zamanda bir hukuk skandalıdır. Demek ki bazı çevreler Türkiye’nin hâlâ yazarlarını yargılayan bir ülke konumunda olmasını istiyorlar. ‘Allah’ın Kızları’ en az otuz bin okura ulaşmış, kamuya mal olmuş bir roman. Bu kitabı yasaklatmak, yazarını da ceza yasasının 216. maddesi gereğince hapse mahkûm ettirmek için çaba harcayanlar bindikleri dalı kestiklerinin ya da kendi ayaklarına kurşun sıktıklarının farkında değiller herhalde. Bağımsız Türk yargısının onların baskısına rağmen bu oyuna gelmeyeceğini umuyorum. Bunun arkasında Adnan Hoca’nın olduğunu düşünüyorum, bunlar hukukun boşluğunu bilen bir kadroyla çalışıyorlar. Takipsizlik kararı çıkmadan önce Fransa’da Sosyalist Parti başkanı Martine Aubry desteğini sunmuştu, ancak konu kapandı diye gerek duymadım” diye konuştu. Gürsel’in avukatı Şehnaz Yüzer ise, takipsizliğe verilen itiraz dilekçesinde Vakit, Yeni Şafak ve Zaman gazetelerinde konuyla ilgili olarak yapılan haberlerden de söz edildiğini, bu kitaba karşı duruşun bireysel görülemeyeceğini, arkasında belli bir kesimin olduğunu söyledi. Şu anda Fransa’da bulunan Nedim Gürsel, 5 Mayıs’ta yapılacak duruşma için Türkiye’ye gelecek.

Konuya ilişkin olarak Europa dergisinden Aslı Kayabal ile görüşen Nedim Gürsel, Allah’ın Kızları adlı kitabi hakkında 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek ve dini değerleri aşağılamak' iddiası ile, savcılığın takipsizlik kararına rağmen, ikinci kez bir dava açılmasını nasıl yorumladığını şu sözlerle ifade etti: “Doğrusu Şişli Cumhuriyet Savcılığı’nın verdiği takipsizlik kararından sonra böyle bir gelişme beklemiyordum, elbette çok şaşırdım, hatta üzüldüm. Biraz da endişeliyim. Bir yıl kadar önce yayımlanmış ve en az otuz bin okura ulaşmış, yani bir anlamda kamuya mal olmuş bir roman nasıl halkın dinsel değerlerini alenen aşağılayabilir ki? Bir romanın, yapısı gereği, böyle bir kasıtta bulunması mümkün değil. Kaldı ki, eğer teokratik bir toplumda yaşamıyorsak, dine eleştirel bir bakış yöneltmek en doğal hakkımız diye düşünüyorum.”