Alper Kul: Otogardan tiyatro sahnesine

Alper Kul oyuncu, yönetmen ve yazar. Derdi sanatla olduğu kadar kendiyle de; tek kişilik oyun, televizyon programı, sinema filmi, diziler... Sürekli bir eksiği var! O yüzden farklı pek çok işle kendini tamamlıyor. Ruhunu ve bedenini zorluyor, çünkü zor ve sıkışık zamanlarda en iyi işlerin çıktığını düşünüyor.

Alper Kul: Otogardan tiyatro sahnesine
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 29.01.2012 - 11:54

Alper Kul zamanla yarışan bir oyuncu. Aynı zamanda yazar ve yönetmen. Pek çok işi bir arada yapmayı seviyor. Çünkü boşlukta kalırsa yorulanlardan. En son ona “5 er Beşer”de alışmışken geçtiğimiz haftalarda “Sümela’nın Şifresi” ile izleyenleri kendisine hayran bıraktı. Zaten Kul’u “Şen Yuva”, “Güneşi Gördüm”, “Kader”, “Hamam” ve “Aşka Sürgün”deki rolleriyle de hatırlamak mümkün. Hangi role soyunuyorsa aslında onu giyiyor Alper Kul. Bir öncekiyle şimdiki ve sonrası arasında yakaladığı fark ve tat da işte bu yüzden. Kul’un yeni projeleri ise yolda. Zaten Broadway geçmişinde sahnelenen en uzun tek kişilik oyun Caveman-Mağara Adamı Türkiye’de sahneye başarıyla taşımıştı. Elbette kapalı gişe olarak! Bu kez “Babamın Oğlu”yla sahnedeydi.

- Alper Kul kimdir? Aslında kim değildir demek daha doğru. Çünkü çok daha fazlasını barındırıyorsunuz. Sinema, tiyatro, yazarlık... Nedir hikâyeniz?

- Oyunculuk özgürlüğü besliyor, çünkü benim canımı kurtardı. Can simidim oldu oyunculuk. O yüzden ona sarıldım, hayata onunla tutundum. O yüzden de ona sadakatim sonsuz. Benim hikâyem de bu.

- Yazmak, oynamak, yönetmek. Dağılarak toparlananlardan mısınız?

- Konsantrasyon eksiliğim var, evet çok dağılıyorum. Aynı anda tek bir iş yapamıyorum. Aynı anda çok işle meşgulüm. Böyle kendimi bir araya getiriyorum.

- Obsesif birine de benziyorsunuz. Var mı öyle takıntılı bir ruh haliniz?

- Sürekli huysuzum, sürekli bir eksiğim var ve o yüzden sürekli başka işler, farklı işler yapmanın peşindeyim. Hem yazıyorum, çok yazıyorum... Yazarken kendimle ya da başkalarıyla sohbet ediyorum. Kalemim de karanlık değil. Artık hikâyenin sonunu yazıyorum, sonra başa dönüyorum. Yazmak kendinle savaş, benliğini birkaç parçaya bölmek demek aynı zamanda.

- Yazmak rahatsız bir iş ama tedavi amaçlı yapıyorsunuz.

- Evet; ilaç, şifa niyetine. Tiyatro yazmak çok fena bir şey mesela. Kendi dünyanı sahneye taşıyorsun. Düşünsene! Tiyatro yazıyorsun senin hayalini gerçekleştirmek için insanlar oynuyorlar, günlerce çalışıyorlar. Delilik bu. Ben de yıllardır bu işi yaptım. Sanırım sanat deli işi!

- Sanat sizi dizginlemeye yetiyor mu?

- Çalışarak, üreterek mutluyum. Derdim sanatla olduğu kadar da kendimle. Tek kişilik oyun, televizyon programı, sinema filmi ve daha neler neler… Kendimi zorluyorum, yorgunluktan düşene, halsizlikten ölene kadar çalışacağım. Zorluyorum hem bedenimi hem ruhumu… Bu çok hoşuma gidiyor, çünkü öğreniyorum. Zaten öğrenmek için de risk almak gerekli. Hep zor anlarda çıkıyor en iyi işler. Ben sınırlardayım diyorum ya mesela, spor yapıyorum onda da kaya tırmanışı hastasıyım var mı böyle hayat?

- Peki, aşkta nasıl bu adam?

- Aşkta da konsantre olamıyorum! Şaka bir yana. Durum aşkta böyle değil. Ben tutkulu ve vahşi bir aşk sevmem, tek sakin olmam gereken yer aşk. Orada huzur arıyorum zaten. Obsesyonla yaratıcılığın arasındayım işte. Kendi düzenim var ama kimse çözemez onu. Öğrenme isteğim de sonsuz. Her şeyi bilmek istiyorum, çalış çalış bitmeyecek ömrüm. Farkındayım, bitmeyecek bir eğitimin eşiğinde olduğumun. Tabii bu maymun iştahlılık olarak da algılanmasın. Aslında haddimi biliyorum.

- Yalnızlıkla aranız nasıl?

- Evimi severim, sokak süpürgesi değilim. Ama yalnızlık bazen zor geliyor. Mesela evde yalnızken yemek yapmak istemem. İnsan ararım yanıma. O yüzden derim hep, yemek pişen ev, evdir diye.

- Oyunculuk hikâyeniz de enteresandı...

- Benim kırılma noktam 20 yaşına kadar yani Savaş Dinçel ile tanışıncaya kadar ve ondan sonrası diye ikiye ayrılır. Daha öncesinde otogarda bilet kesiyordum. Ama çok faydasını gördüm inanın bana. Türkiye’yi tanıdım, dört bir yanından insanıyla tanıştım bu ülkenin. Otogar, konservatuvar gibiydi. Neyse ki Savaş Dinçel girdi hayatıma ve her şey değişti. Sonra Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ni bitirdim. Bir dönem ABD’ye gittim, eğitim aldım. Oyunculuk yaptım. Hep öğrendim, biriktirdim. Sonra da bildiğin gibi Şehir Tiyatroları. Şimdi buradayım ama biraz sonra nerede olurum, onu hiç bilmiyorum...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler