Bilginin Ağırlığı, Bilgisizliğin Mutluluğu
Mutlu mu olmak istersiniz, bilgili mi? Bu soruya yanıt vermek zordur. Bir koyun gibi yaşamak mı, yoksa dünyadan haberi olarak yaşamak mı? Hem bilgili, hem mutlu olmak, ya da bilgi ile mutlu olmak. Çağdaş yaşam Batılıların kendi koşullarını dünyaya dayatmalarından sonra zorlaştı. Bilgisiz halkların demokrasi söylemleri Batı'yı memnun ediyor. Cahil demokrasisi olmadığını 300 yıldır biliyorlar.
Sevgili Okuyucular,
Anadolu’da geçen çocukluk yıllarımı anımsıyorum. Anadolu halkı bilgisiz ve okuma yazmasızdı. Kentlinin ‘elifi görse direk sanır’ dediği halk. Ama şimdi kentleri dolduranlardan daha mutluydu. Türkler çok azla mutlu olan bir toplumdu. Bunu çocukluğumda oynadığım oyuncaklardan biliyorum. Fabrika işi mekanik oyuncaklar yoktu. Eyüp’te killi topraktan yapılıp kuruduktan sonra renk renk boyanan zıpzıp (bilye, mile) yapılırdı. Zıpzıp oynamak bizim çok küçükken en çok sevdiğimiz oyunlardan biriydi. Un bulamaçla renkli kâğıtlarını yapıştırdığımız uçurtmalarımız vardı. Bazen çocuğun biri bir küçük top getirirdi. Çember de çevirirdik.
Elazığ’da 1930’lu yıllarda oynadığımız başlıca oyun çelik çomaktı. Birdirbir oynardık. Eğirdir’de birdirbir’in yanında uzun eşek, esir almaca oynardık. Sallama sapanımız vardı. Bir de sadece orada gördüğüm bir boncuk oyunu vardı: Bir eşek semerinin bağlarının geçtiği dövme demirden yapılmış ortası açık 5-6 santimlik demirleri taş duvara vurup bir iki metre uzağa düşürürdük. Yerde duran demire bir karıştan daha yakın düşüren bir mavi boncuk kazanırdı. O kaba mavi boncuklarla eşeklerin palan takımlarında süs yaparlardı.
En sevdiğimiz oyunlardan biri aşık oyunuydu. Koyun ayağından çıkan aşıklarla oynanırdı. Bir tanesinin içine biraz kurşun dökülür ve daha ağır yapılırdı. Toprağa bir daire çizilir, ortasına aşıklar dizilirdi. Kurşunlu aşık (adını unutmuşum) dışarıdan atılır ve çember içindeki aşıklara vurarak onları dışarı çıkarırdı. Ankara’da Başkent’in asfalt sokakları vardı. Otomobilli ulaşımın pek olmadığı o sokaklarda savaş içinde çocuklar patenle kayarlardı. İlkokul öncesi babamın görevli olduğu Berlin’e gittiğim zaman evde bir büyük renkli top, bir tren ve üç tekerlekli bir bisiklet buldum. Birden dünyam değişti.
Bu sırada Anadolu’da hangi çocukta böyle oyuncaklar olabilirdi?
İkinci Dünya Savaşına kadar Türkiye eşsiz bir atılım yaptı. Yeni alfabe akıl almaz değişiklik, Türkiye’nin kurtarıcısıdır. Yeni yazı ile birlikte tren yolları da Cumhuriyetin büyük başarılarıdır. Anadolu 1923 ile 1938 arasında dünyanın çağdaşlaşan tek Müslüman ülkesi oldu. Bugünü de o yıllara borçluyuz. Fakat 1950’li yıllarda köylerde elektrik yoktu. Birkaç önemli yol asfaltla belki kaplandı ama, yolların çoğu tozlu şoselerdi. Henüz halk otomobil sahibi olmamıştı.
BUGÜNÜN ÇOCUKLARI İSE
Kırsal kesim kente gelince yeni bir dünya ile karşılaştı. Artık köye dönemezler. Daha mutlu değiller. Eskiden ekmek, su, birkaç doğal ürünü sağladıkları zaman yakın geleceği garantiliyorlardı. Bugün gelecek garantisi dünyada da yok Türkiye’de de. O insanlara toprağın verdikleri ve kendi ürettikleri yetiyordu. Onların dostu gerçekten kara topraktı. Yaşar Kemal’in ‘Orta Direk’ adlı romanı o Anadolu insanını anlatan gerçek bir destandır.
Bugünün köylü çocukları otomobillerin yeni modellerini tartışıyorlar. Liseye gidenlerinin elinde telefon var. Bütün insanlarımız çağdaş araçlardan çok memnun. Çünkü bunlar toplumsal statü öğeleri. Daha fazlasını istiyorlar. Ama üç çocuklu, kocası işsiz bir kadın ailesine bakıyor. Dünyada en kötü şey, böyle sayısız ailenin varlığını bile yansıtmayan istatistiklerin dünya ekonomisini yansıttığı yalanını sürdürmektir.
Bu insanlar mutlu mu, mutsuz mu? Kendileri de bilmiyorlar. Üçkâğıtçılar da onların cehaletini istismar edip ceplerini insafsızca dolduruyorlar. Halkın mala ve paraya bağlı bir sahte mutluluktan haberleri var. Fakat yapacakları bir şey yok. Gençler internet kafelerde de bilgisayar oyunu oynuyor, porno seyrediyor. Okul ödevlerini de yapıyorlar. Hepsi aydaki astronotlar gibi, köksüz. Aile otomobil alamadığı zaman büyük mutsuzluk hissediyorlar. Bizim fakir toplumun sevgilisi arabadır. Ama dertleri yol değil.
1914-1945 dünya savaşları dünyanın altını üstüne getirdi. Türkiye’de olumsuz değişiklikler Mustafa Kemal öldükten sonra başladı. Amerika’nın kapitalist liderliğinde para insanların tek amacı oldu. Namık Kemal ‘ne füsünkâr imişsin ey didarı dolar, esiri aşkın olduk, gerçi kurtulduk demokrasiden’ der miydi acaba?
GELECEK SENARYOLARI
Gelecekle ilgili sonsuz senaryo düşünülebilir. Fakat bütün dünyanın tek amacı sürdürebilirlik. Diyelim, petrol alımında zorlandık. İstanbul’da elektrikler iki gün kesildi. (Türkiye’nin bir haftalık rezervi olduğu söyleniyor.) Mevsim kış. Ne yaparsınız?
Diyelim, çok yağmur nedeniyle ulaşım zora girdi. Ne yapabilirsiniz.
Eğer deprem olur da, uzmanların dediği gibi, bir milyon kişi açıkta kalırsa, İstanbul ve Türkiye bu şoktan çıkabilir mi? Fakiri, yaşlısı, hastası ile, 17-18 milyonluk kent ne kadar zamanda felç olur? Fukuşima depremi öğretici oldu mu?
Elektrikli adamın mutsuzluğu elektriksiz adamda yoktu. Küçük yerleşmelerde ulaşım sorunu yoktu. Namazdan sonra bir okkalık ekmeğini alıp yürüyerek evine dönen, gazetesiz, radyosuz, televizyonsuz, ulaşımsız, tüketimsiz bir halk. Şimdilerden daha mutlu.
Kuşkusuz bu artık olanaksız. Bugünün insanının sahip oldukları çok fazla. Endişesi de o oranda çok. Fakat her şeye egemen olan kesin bir olgu var: Köylü köyüne dönmüyor ve dünyanın verdiği konforu istiyor. Seçimini yapmış. Kent istiyor. Televizyon istiyor. İnternet istiyor. Alışveriş merkezlerinde gördüğü her şeyin, alamayacak bile olsa, müşterisi. Bunlar dünya ile ortak istekler. Toplumun gelecekten beklediği çağdaş yaşam araçlarının hepsine sahip olmak.
Zıpzıp ile başlayıp internet’e kadar geldik. Elektriksiz köyden İstanbul’a doluştuk. Sekiz milyon okuma yazma bilmeyen köylüden başlayıp 22-25 milyonluk öğrenci kütlesi olan 75 milyonluk bir devlet olduk. Politik amaçlarla ne yaparsak yapalım, ders programlarıyla ya da öğrencilerin yaşı ile ya da okulların düzenlenmesi ile nasıl oynarsak oynayalım, kaç tane cami ve imam hatip okulu kurarsak kuralım, ister Sudan’da, ister İsfahan’da, ister Karaçi’de, herkes çağdaş yaşam araçlarına sahip olmak istiyor.
Sakallı, sakalsız, örtülü, örtüsüz her kişi televizyonda ve çevresinde gördüğü dünyanın yapışık parçasıdır. İş adamları yurtiçinde ve dışında Rus, Çinli, Arap, Amerikalı ne kadar Hıristiyan, Yahudi, Budist işadamı karşılarına çıkarsa, onlarla ortak olacaktır. Bu, günümüzün dünya politikasıdır. Bunu yaparken ülkeler ya gerçekten ortak, ya da başka ülkelerin el ulağı olacaktır. 19-20. yüzyıl diplomasisi bitmiştir. O çağdan kalan bütün kurallar ve gösteriler sadece komik olmaya yaramaktadır.
Geleceğin değişmeyen bir sözlüğü var. Bu uygulanıyor ve uygulanacak:
Enerji= Fizik, kimya, jeoloji
Elektrik= Fizik ve kimya
Tarım= Biyoloji ve klimatoloji
Sağlık= Tıp, biyoloji, kimya, fizik
Makine= Fizik, kimya
Savaş ve silah = Fizik, kimya
Bilime, evrime inanmasanız ve bütün dünya nüfusu camilerden, tapınaklardan çıkmasa da, kullandığınız her şeyin arkasında bilim ve ona bağlı teknoloji var.
Bilimin arkasında da akıl var. Bu da sadece insanlara özgü bir yetenek.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza