Bir Kuvayimilliyeci...

Bir Kuvayimilliyeci...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 28.02.2009 - 08:26

Kuvayi Milliye Şehitleri

Siz toprak altında derin

uykudayken

Düşmanı çağırdılar

Satıldık

Uyanın

Biz toprak üstünde

derin uykulardayız

Kalkıp uyandırın bizi

Şehitler kuvayi milliye

şehitleri

Mezardan çıkmanın

vaktidir .

N. Hikmet

Onbaşı Mahmut, Osmanlı Rus savaşında Erzurum cephesinde, Palandöken dağları eteklerinde savaştı. Bir gece sabaha karşı baskına uğradılar. Daha çadırdaki yataklarından kalkmadan, düşmanın top atışıyla, mermileriyle sarsıldılar. Toparlanmaya zaman bulamadan, askerlerin çoğu yaşamlarını yitirdiler. Onbaşı Mahmut, ilk şaşkınlığı geçtikten sonra silahına sarıldı, çadırdan dışarıya çıktı, düşmana karşılık verdi. Ancak çok zora düşmüşlerdi. Düşman sayıca çok fazlaydı. Askerlerimizin çoğu yok olmuşlardı. Savaş alanını terk etmekten başka çare yoktu. Birden çadırın yakınlarında komutanı olan yüzbaşıyı gördü. Yüzbaşı şoktan, atına binmeye çalışırken bir ayağı üzengide öylece kala kalmıştı. Seslendi ancak duymadığını gördü. Onu öyle bırakamazdı. Yüzbaşıyı da sırtına vurdu ve birlikte vuruşarak çekilmeye başladılar. İki yerinden yaralandı ama sırtındaki komutanını bırakmadı. Savaş alanından epey uzaklaştıktan sonra bir dereden geçtiler. Sırtındaki yüzbaşı, dereyi geçerken kendine geldi. Ne olduğunu, nerede olduklarını sordu. Yüzbaşıyı sırtından indirdi, olanları anlattı. Birlikte uzaklaştılar.

Onbaşı Mahmut daha sonra Ruslara tutsak düştü. İki yıl Yalta da tutsak kamplarında kaldı. Sonra birkaç arkadaşıyla birlikte kamptan kaçmayı başardılar. Karadeniz üzerinden Türkiyeye geldiler. Onbaşı Mahmut yedi yıl askerlik yaptı. Cepheden çepheye koştu. Savaş bittikten ve Cumhuriyet kurulduktan sonra memleketinde çiftçilik yapmaya başladı. Mahmut Ertuğrul yaşamını yitirdiği 1961 yılına kadar Mahmut Ağa olarak çevresinde sevilen ve sayılan bir kişi oldu .

Onlar bize tam bağımsız, onurlu, pırıl pırıl, geleceğe güvenle bakan, tüm dünyada saygı ile anılan bir ülke bıraktılar. Sonra da sessizce atlarına binip, geldikleri gibi gittiler.

Onlar gittiler, biz uykulara daldık. Sonra Menemende Kubilayı kestiler . Sonra Sıvasta otuz yedi aydını diri diri yaktılar. Sonra ülkemizi kaçak kuran kursları ve imam hatip okulları ile donattılar.

Laikliğe karşı eylemlerin odağı olduğu en yüksek mahkeme kararı ile belirlenen bir siyasal partiye ülkemizin ve ulusumuzun yazgısını teslim ettiler. Tarikatlar, cemaatler, gözbebeği yapıldı. 

Sonra, AB diyerek, küreselleşme diyerek, ABD diyerek, stratejik ortaklık diyerek, TSKyi sindirdiler. En değerli ekonomik kaynaklarımızı, topraklarımızı yabancılara sattılar. Ülkemizi adım adım bir din devletine götürmeye çalıştılar. Demokrasi diyerek, kuvayimilliyecilerin uğrunda gözlerini kırpmadan yaşamlarını yitirdikleri ülkemizi bölmeye çalışanlara göz yumdular.

Tam bağımsızlığı savunmak suç sayılır oldu. Atatürkçü olmak tutuculukla, darbecilikle bir tutulur oldu. Gericiliğe, bölücülüğe karşı olanlar, devleti soyanlara karşı savaş verenler, darbeci, tutucu gibi gösterilmeye çalışıldı. Demokrasi diyerek, karşı görüşte olanlar, yönetime karşı olanlar, Cumhuriyet döneminde hiç görülmemiş bir biçimde, bir hukuk devletinde hiç görülemeyecek bir biçimde hukuk kurallarına, yasalara aykırı eylemlerle gözaltına alındılar, darbeci diyerek tutuklandılar.

Devleti yönetenlerin, en küçük bir yolsuzluk söylentisinden bile uzakta olması gerektiği, Cumhuriyetimizin olmazsa olmaz ilkelerindendi. Geçmişte en küçük söylentilerle bile karşı karşıya kalan yöneticilerin görevlerinden ayrılmaları bir erdem, bir dürüstlük örneği olarak bilindi hep. Ama bu erdemden, bu dürüstlükten uzaklaşıldı şimdi.

Devleti yönetenler, dokunulmazlık koruması arkasına gizlenerek yargıdan kaçtılar. Hiç korkmadan ve hiç gitmeyeceklerini sanarak, akçeli suçlar işlediler. Ülkenin gençleri, koca koca okulları bitirdikleri halde, işsiz, parasız dolaşırken işçiler ekonomik kriz diyerek işten çıkarılırken ülkeyi yönetenlerin çocukları köşeyi dönüyorlar. Nereden sağlandığı belli olmayan paralarla görülmemiş biçimde varsıllaşıyorlar. Yolsuzlukları yapanlar, hiç utanıp sıkılmıyorlar. Onlar sıkılmıyorlar ama bu ülkeyi bize bırakanların kemikleri sızlıyor.

Kuvayimilliyeciler, Cumhuriyeti kuranlar, bu güzel ülkeyi kendilerine miras olarak kalmış  gibi değil, bizlerden borç almış gibi gördüler ve bize tam bağımsız, tertemiz bıraktılar. Bizler de ülkemizin gelecek kuşaklara ait olduğunu biliyoruz. Gericilerden, bölücülerden, sömürgecilerden arındırılmış bir ülkeyi gelecek kuşaklara bırakmak hepimizin borcudur.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler