Birlikte iyileşiriz
Adını bilmediğimiz kişiler ile bir tankerin hortumunda düşüyoruz yan yana. Biz birlikte iyiyiz, bunu biliyoruz.
Kırılmayı, üzülmeyi ne çok seçiyoruz. Hemen darılmayı. Üstüne alınmayı. Uzaklaşıp, belki de küs kalmayı. Sağımıza solumuza bakmadan kendi eksiklerimizi bulmayı. Olanları yok saymayı. Başka duygulara sarılmayı. Hayatın dışına çıkıp, bir “ben” içinde kalmayı.
Başka hikayelerde kavuşuyoruz bütün iyikilerimize. Onları görünce fark ediyoruz, kendi içimizdeki, elimizdeki, avucumuzdaki kıymetlerimizi. Sıkıntılarımızdan utanıyor, ağladıklarımıza kızıyoruz. Kolektif acılarda bırakıyoruz bireysel sancılarımızı.
Neler oluyor hayatta demeyi öğreniyoruz. Küçük şeyleri es geçmeyi. Büyük telaşların, kendi minik telaşlarımıza öğrettiklerini. Oysa nefes aldığımızı boğuluyor sanırken, oysa yaşadığımızı uzun saatler uyurken ve kalmamış gibi düşünüp, oysa oldukça çokken, sonradan görüyoruz.
Hepimizi üzen günler yaşadık, etkilerini hala yaşıyoruz son günlerde. Ortak acı çok daha büyük hissediliyor yaşamın tüm enerji alanlarında. Büyük de zaten. Hiç düşünemediğin, aklından geçirmediğin tecrübelerle yol alıyoruz. Yollarımız kesişiyor hiç tanımadıklarımızla. Bütün hırslarımızı, patilerini suyun içinde soğutmaya çalışan mahzun bakışlı canda bırakıyoruz. Dün kıyısında güneşlenip, şezlongunda uzandığımız sahildeyiz şimdi, dumandan kaçan ineklerle, çakılın üstünde birlikte oturuyoruz. Bir domuz sürüsünün yardım sesine açıyoruz pencerelerimizi. Kulak veriyoruz onlara, biliyormuş gibi dillerini. Adını bilmediğimiz kişiler ile bir tankerin hortumunda düşüyoruz yan yana. Biz birlikte iyiyiz, bunu biliyoruz.
Kara yolunda koşan insanlarla koşuyoruz hep beraber. Yumurtalarına kapanmış kuşun fotoğrafına bakıp uzun uzun anneliği konuşuyoruz. Bir diğer sayfada ayakları bandajlı kedicik çıkıyor karşımıza, kendi can dostlarımız geliyor aklımıza, üzüntüden doluyoruz. Alevlerin arasından koşa koşa gelen bir başka canda hayat buluyor, onu kucağına alıp ortamdan kaçıran kişiye binlerce teşekkür ediyor, ben ne yapabilirim diye kendimizi yokluyoruz.
Yanmış evler, yitirilmiş eşyalar ve dumanlı yüzlerde bırakıyoruz biz de yaşlarımızı. Görüyoruz, emekler kayıp, diktiğin ağaçlar kül, sabaha yaptığın plan yok. Kimimiz fiziksel varıyor oraya, kimimiz yapabilecekleri ile koşuyor uzaktan yardıma. Ama hep bir el uzatma gayesi, hep bir dokunma çabası içindeyiz. Çünkü biliyoruz, biz birlikte iyileşiriz.
Ormanlar. Ağaçlar. Albümlerimize girmiş yeşilin bin bir tonundaki o manzaralar, yerini bambaşka bir görüntüye bırakıyor. Bir film seti gibi. Bir kabus gibi. Bir deseler inanmam der gibi. Oradan oraya varanlar. Her bir yerlerden akan bilgiler. Alınan duyumlar. Sosyal medyadan yapılan çağrılar. Gecikenler, zamanında gelenler. Konuşanlar. Susanlar. Hep bir ağızdan konuşanlar.
Daha çok içine giriyorsun yaşanılanların her bir haberde. Başkalaşıyorsun her ayrı hikayenin öznesiyle. Çeki düzen veriyorsun bir kendine. Bir kendini dürtüyorsun. Önündeki sehpaya uzattığın ayaklarını topluyorsun. Yemeğini hızlıca yiyip kalkıyor, keyfince sohbete devam etmiyorsun. O ağaçları, yemyeşil ormanları, o ormanlar içinde yaşayan canlıların alevler içinde kaldığını görünce oturup, yaşlısından çocuğuna hep beraber hüngür hüngür ağlıyorsun.
Bir zeytin ağacının altında oturup, cır cır böceğinin sesini dinleyenler iyi bilir. Sen. Ağaç. Böcek. Bir de toprak kokusu. Biz bize şifayız. Biz bize gereğiz.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu