Baba, geldim ben
Eski tedirginliklerimizi bile özler olduk biz. Ne zaman karanlık çökse. Bir gece vakti, bir vakitsiz eve yolumuz düşse. Sanki biri duvarın arkasında saklanıyordu ya da az sonra çalının arasından çıkacak sanıyorduk.
Annemle babam ayrılınca
Bir çocuğun iç sesinden yazmak istedim. Başkalarına ait duyguların, incinen taraflarımızı daha çok kırdığını gördüm. Biz başkalarının duyguları ile en çok sevdiklerimize de bazen yara oluyoruz sanki. Ne diyeyim, el salla çocuk, el salla, bildiğin tüm yaralara, mecbur bırakıldığın duygulara.
Boşanıyorum, ne olur ikna olun
Kadınlardan bahsediyorum. İkna etmeye çalışan kadınlardan. Kendi yaralarının üstünde gezinip, başka duyguları toparlamaya çalışan kadınlardan.
Yaz insanlarının kışı gelirse
Kasım sonbaharın son ayı, kışa bir merhaba girişi gibidir. Birkaç gün sonra tam da hissettirir bu duyguları. Bir motivasyon bulup çıkmak istersin dışardaki havadan. Söylenir durursun, her mevsim de güzel olabilir, bakmak lazım başka açıdan. Aslında, elinde çay/kahve dışarıyı izlemek kolaydır. Hayali de yanında ikramıdır.
'O zaman severim seni'
Birinin onayını almak ya da en ufacık bir konuda bile ne der acaba diye telaşe düşmek sınırsız gönülsüzlük yaratır, herkes bilir. Bu duygulardan geçmeyenler zaten yok gibidir. Temizsen kalmana izin verirler. Çalışkansan arkadaş olurlar. Güzelsen seninle yürürler...
Kapı kolundaki çiçekler...
Sevdiğini belli etmek, 'biliyor zaten' dememek... Sevmenin saklanmayan tarafı olmak... Ne gerek var göstermeye demenin rakibi kalmak. Ve bu sayede hep de kazanmak. Bu kadar zorken her şey, güzeldir bonkör duygularla karşılaşmak, bir kapı kolunda onlara sarılmak...
Karpuz kollu elbise
Kızların saçları hep derli toplu, üstü başı temiz, edebiyatı çok iyi. Erkek çocuğu kabul edilebilir bir salaşlık içinde, matematiğe çok meraklı... Kodluyoruz her şeyi. Bir proje çizer gibi atıyorlar, atıyoruz adımları. Biraz da iğneleri kendimize batıralım...
İcap edelim, ayıp olur
Misafirliğe gittik tok. Açmışız gibi davrandılar. Dedik yok. Olmaz, yemeden kalkmak yok. Dedik niye olmaz tokuz.
Eyvah çok yakınız
Ortak anların çokluğu, paylaşımların bolluğu kendi duvarlarımızı daraltıyor. Kırgınlıklarımız cabası. Mesafe iyidir.
Nicelik avcıları
Ticaret yapar gibi satın aldığımız sevgilerin göstergesi oldu like’lar. Seninki kaç? Benimki çok. Bir şey tanıtır gibi, bir şeyin reklamını yapar gibi duruyoruz birilerinin arasında.
Degaje çeneler
Bize uzak, yakın fark etmiyor. İçimizdeki o ses bize hep ne gerek diyor, hep de başkasına denk geliyor. Az biraz sevdiklerimiz, kolay ve rahat kızabildiklerimiz daha çok duyuyor, sesimiz daha gür onlara çünkü.
Birlikte iyileşiriz
Adını bilmediğimiz kişiler ile bir tankerin hortumunda düşüyoruz yan yana. Biz birlikte iyiyiz, bunu biliyoruz.
Eskiden çocuk olanlar
Bu ülkenin küçük çocukları vardı. Çocuk çocuk oynarlardı. Tanıdıkları da tanımadıkları da bilmedikleri ceketleri giymez, bilmedikleri gibi bakmazlardı yüzlerine. O çocuklar evlerine dönerdi.
Cebinizdeki şekerler
Eski bayramlar. İçimizde yaşayanlar. Bizi biz yapan dut ağacının altına gerdiğimiz örtüyü hatırlayanlar, şekerleri ceplerine dolduranlar, ikramlardan mideleri dolanlar, eski fotoğraflara uzun uzun bakarken bulurlar kendilerini.
Arıtırsak ne âlâ
Hep başkalarının imtihanlarından geçebilmek için yarışır haldeyiz. Bir mikrofon uzatıldı mı her şeyin en doğrusunu söyleriz. Ezberlenmiş cümleleri seçer, çok da düşünmeyiz.
Ah bu dönem
Bir beklendi, bir heves edildi temmuz bu dönem. Ah bu dönem. Okullar kapandı kapanacak, sınavlar oldu olacak, tatil sezonu açıldı açılacak derken, temmuzu işaretledik takvimlerde.