Büyüleyici bir film: First Cow

MUBI’de izleyiciyle buluşan “First Cow” 2021’de izlediğiniz en iyi filmlerden biri olarak kalacak hafızanızda.

Yayınlanma: 05.08.2021 - 13:48
Abone Ol google-news

FİLMİN NOTU: 9/10

“First Cow” (İlk İnek) daha ilk sahnesinden önümüze atıveriyor bulmacasını. Genç bir kadın köpeğinin eşelediği toprağı biraz daha eşeleyince bir kafatası buluyor ve sonrasında yapılan kazı sonucu yan yana yatan iki cesedin iskeletleri keşfediliyor. Neredeyse el ele tutuşur gibi yatan bu iki iskelet kim peki? İki aşık, karı koca, iki kardeş, iki arkadaş?… Bunun yanıtını belki son sahnede bulacağız, belki film bittikten çok sonra ama yönetmen Kelly Reichardt’ın bugün ‘slow cinema’ (yavaş sinema) olarak tanımlanan çizgiye sahip filminde 200 yıl öncesinden gelen bir esrarın ötesinde alttan alta hayatımızı belirleyen kapitalist ilişkilerin, ırklar arası eşitsizliklerin ve doğa karşısında hırçınlaşan insanın sessiz ama güçlü bir yansıması var.

COOKIE GİZLİ GİZLİ SAĞAR

Film, Reichardt’ın deyişiyle “Ticaretin ilk başladığı yıllarda, Amerika henüz Amerika olmamışken” geçen bir hikâyeyi anlatıyor. Klasik anlamda bir hikâye değil elbette, ama yolları bir şekilde kesişen iki adamın önce yardımlaşmayla başlayan sonra birlikte yaşamaya ve iş kurmaya kadar evrilen ilişkisi söz konusu. ABD’nin Pasifik kıyısında, ülkenin kuzey batısına denk düşen tarafında (Reichardt’ın sevdiği coğrafya burası) kunduz avlayan bir grup avcının aşçısı olarak onlarla birlikte kasabadan kasabaya dolaşan Cookie (hem aşçılığından, yani ‘cook’tan gelen hem de onun mülayim hallerinin ona kazandırdığı kurabiye anlamına da gelen bir lakap) ile Çinli bir göçmenin tesadüf eseri başlayan dostlukları (ki burada homo erotik çağrışımlara da alan açan ama Reichardt’ın açık açık göstermeyi tercih etmediği bir ilişki de sezinleniyor yer yer) bölgenin zengin ve güçlü toprak sahibi tarafından uzaklardan getirilmiş bir inekle ilginç bir yön alır. Bu inek o bölgedeki ilk ve tek inektir ve Cookie aşçılık yetenekleri konuşturmak için geceleri gizli gizli ineği sağarak, elde ettiği sütle leziz mi leziz pişiler (ya da lokma, uzmanı olmadığım bir konu açıkçası) yapmaya başlar. Cookie ve King Lu bu pişileri kasabada satmaya başladıklarında bir anda ciddi bir taleple karşılaşırlar ve arzı artırmak için hırsızlığa daha yoğun bir şekilde devam ederler. Hikâyenin sonunu az çok tahmin ediyorsunuzdur.

KIRILGAN KARAKTERLER

Reichardt’ın Jon Raymond’ın “The HalfLife” adlı romanından uyarladığı “First Cow” ikilinin birlikte kotardığı 5. film aynı zamanda. Raymond’ın romanı çok daha uzun bir zamana ve farklı kıtalara yayılmış bir kurmaca gerçi ama yazar ve yönetmen olarak 1820’lerin Amerika’sında yarattıkları bu yeni ve çok daha minimal anlatı da 4:3 formatında çekilmiş gerçek bir mücevher. Kırılgan karakterlerin yeni kurulan dünyada kendilerine bir yer bulmaya çalışmalarını anlatan ama sosyal çatışmaların eşiğinde daha doğru dürüst davranmayı bile bilmeyen bu ikilinin (King Lu toprak ağasının evinde palas pandıras lafa girince etrafındakiler şöyle bir bakıyor ona; haddini bilmeyen bu adamın pervasızlığı nereden geliyor dercesine) trajik bir sona doğru gittiklerini de sezdiren Reichardt gerilimi de yer yer çok etkili kullanıyor. Örneğin Cookie ve King Lu’nun sattıkları pişiyi yiyen toprak ağası (Toby Jones her zamanki gibi müthiş oynamış bu adamı) “Londra gibi tadı var bunun” derken aslında yediği şeyin kendi ineğinden gelen sütle yapıldığını bilmiyor ama sırf onun ağzına attığı lokmayı çiğneyişini izlerken hem iki hırsız hem de biz izleyiciler ciddi bir gerilimi iliklerimizde hissediyoruz: Ya anlarsa? İşte bu da Reichardt’ın azıcık şeyle ne denli, yoğun bir anlatı oluşturabildiğinin bir göstergesi.

Filmde güç sahipleri, güce sahip olmak için uğraşanlar ve bir de güçsüzler var; toplumsal denklemi bu şekilde kurmuş Reichardt ve hikâyenin dramatik merkezini de güçsüzlerin yanında netleştirmiş. Cookie (John Magaro) ve King Lu (Orion Lee) belki güçsüzler sınıfındalar ama onların günün birinde refah bir hayat sürme gibi bir hayalleri ve bir de kimsede olmayan becerileri var.

YAVAŞ SİNEMA KORKUTMASIN

Asıl soru tüm hikâyesini becerikli, istekli ve girişken bireylerin günün birinde Amerikan Rüyası denen o konforlu hayatı sürecekleri vaadine yaslayan Amerika’nın nasıl olup da bu iki hevesli karaktere bu şansı tanımaması deği mi? Reichardt bu soruyu sorarken bir yandan da tam orta yere koyduğu o güzelim ineği de benzersiz bir metafora dönüştürüyor; üretken, bereketli ve son derece değerli bir dişi, ama daha da önemlisi bir sermaye... O sermayeyi korumak, kimseyle paylaşmamak ise palazlanan sistemin en birinci ilkesi ve hâlâ yaşadığımız tüm kabusların temel sebebi. Yavaş sinema tanımı sizi korkutmasın, “First Cow” her anını dikkatle izlediğiniz, etkisi zaman geçtikçe güçlenen, kısık ateşte pişen bir yemek gibi lezzetiyle büyüleyen bir film; çok kolay değil böylesini bulmak. 


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler