Cinsiyetler savaşı

Koreli yönetmen Park Chan–Wook son psikolojik–erotik gerilimi Hizmetçi’de iki kadının aşkını ve dayanışmasını anlatarak eşcinsellik, esaret, özgürlük, açgözlülük, hırs, kadın düşmanlığı, öç temalarını sorguluyor.

Cinsiyetler savaşı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 11.08.2017 - 15:23

 

Güney Koreli yönetmen Park Chan–Wook, 2003’te Cannes Film Festivali’nde Büyük Ödül’ü kazandıktan sonra Yeni Kore Sineması’nın ikonu oldu. Öç, aşırı şiddet ve kadın ruhunu gözlem filmleriyle tanınan yaratıcı yönetmen genellikle erkek kahraman odaklı filmler yaptı. Lady Vengeance (2005), I‘m Cyborg, But That’s OK (2006), Crush and Blush’ta (2008) kadın karakterleri inceledi. Chan Wook’un kadın kahramanları toplumsal güçlere karşı savaşan güçlü kadınlar. Bu kadınlar içinde bulundukları durumları kabullenmeyen, yazgılarına boyun eğmeyen, yaşamlarının kontrolünü ele geçirmek, duygularını sonuna dek yaşamak isteyen, arzularının peşinden giden kadınlar. Ayrıca sinemacı “Filmin merkezine bir kadın yerleştirirseniz o film daha zengin ve sofistike oluyor” diyor. Bu kadınlar erkeklerin baskılarına karşı savaşarak onlardan kurtuluyorlar.

Güney Koreli sinemacı Stoker’ın (Lanetli Kan/2013) ardından ülkesine dönerek Koreli oyuncularla The Handmaiden’ı (Hizmetçi/ 2016) çekti. Hizmetçi, İngiliz yazar Sarah Waters’ın lezbiyen cinayet romanı Fingersmith’den esinlenme. Yönetmen, Viktorya dönemi kitabı 1930’lara Japon sömürgesi altındaki Kore’ye uyarladı. Hizmetçi, iki genç kadın arasındaki duyumsal, romantik öyküyü betimliyor. Soylu Japon Leydi Hideko (Kim Min–hee) amcası Kont Kouzuki’nin (Jo Jin–woong) malikanesinde yaşamaktadır. İzumi Hideko 5 yaşındayken Japonya’dan Kore’ye gelmiştir. Kont, Japonya ve İngiltere hayranıdır. Malikanenin mimarisi İngiliz ve Japon etkileri taşır. Hırsız, üçkağıtçı, yankesici Sookee (Kim Tae–ri) Leydi Hideko’nun özel hizmetçisi olarak işe başlar. Onu bu işe sahte Lord Fujimara (Ha Jung-woo) sokar, niyeti Leydi’yle evlenip yüklü mirasını ele geçirmektir. Kadınlardan birinin geçmişi çok karanlıktır, ötekisinin geleceği ise çıkışsız, umutsuzdur. Kore’ye çirkin, Japonya’ya güzel diyen Kouzuki’nin tek amacı yeğeniyle evlenip Japon ve zengin olmaktır. Psikolojik erotik gerilim Hizmetçi’deki erkek karakterler, Kont Kouzuki, Lord Fujimara, Hideko’nun okuma seanslarına katılan soylular hepsi acınacak durumdadırlar. Kadınları Kontrol etmeye kalkıştıkça da isteklerinin esirleri olurlar.

 


Filmdeki malikanenin önemli bir yeri vardır. Japonya’da bile Japon ve Batı mimarisini harmanlayan bina görülmez. Leydi Hideko’nun yatak odası Batı stilidir, Leydi yatakta uyur, Batılı bir kadın gibi giyinir ve yaşar. Hemen yandaki odada hizmetçi Sookee, Japon tarzı odada kalır, yer yatağında uyur. Leydi Hideko’nun erkek konuklara pornografik romanlar okuduğu kitaplığın dışı geleneksel Japon mimarisidir, içiyse Batı edebiyatından yapıtlarla doludur. Kouzuki kendi krallığının içinde yeni bir dünya yaratmıştır. Labirentine bir sahne de yerleştiren Kouzuki, yeğeni Hideko’ya açık saçık romanları okutarak erkek konuklarının zevk duymalarını sağlar. Elektriklerin ara sıra kesilmesiyle dengesiz uygarlık hissine kapılırız.

 

Üç bölümden oluşan filmin ilk bölümünü hizmetçinin, ikincisini Leydi’nin gözünden izleriz. Alfred Hitchcock’tan Brian De Palma’ya dek güdümleme ustalarının en önemli seçimleri bakış açısı ve kameranın pozisyonu olmuştur. Bu seçim farklı bir bakış, bilgi verir, aynanın arkasında saklanan biri, ağacın üstüne tırmanmış bir kişi, planın gerisinden kaçan biri örneği, gerilimin ve yanılsamanın ustaları görüntüyü aldatıcı kılarlar, mekanın bir bölümü eksiktir, kadraj bizden bir şeyler saklar. Hizmetçi’de sıçramalar ve göz aldatmacaları plan içerisinde değil plan–sekanslarda saklıdır. Sinemacı mekanla değil zamanla, her sahneyle, anlatım biçimiyle deneysel oyunlar oynar, izleyiciye entrikanın başlangıcını defalarca sunar. Filmde öylesine bir atmosfer vardır ki güdümleyiciler ve güdümlenenler birbirlerine karışıverirler, kim kimi güdümler belli değildir.

Yönetmen, kapalı mekanda dönen bu kedi–fare oyununu, Kore ile Japonya arasındaki karmaşık, mazoşist, sadist ilişkiye benzetir. Korelilerin Batı kültürünü, modern uygarlığı nasıl algıladıklarını tartışır. “Uzun bir süre Kore, Japonya’ya kültür ve uygarlık aşıladı. Yüzlerce yıl Koreliler kendilerini üstün gördüler, dış dünyayla ilişkiyi kestiler. Bilimsel gelişmelerden, dünyada olup bitenden habersiz kaldılar. Kore’de bir deyiş vardır: sadaejuui. Küçük ulus, büyük ulusun gücü içinde boğulmuştur, bu güce körü körüne itaat eder. Bu gücü öylesine içselleştirir ki ona gönüllü olarak tapar. Japon sömürgesi sırasında Kore toplumu Japonlara tapıyordu, günümüzdeyse ABD’ne, Fransa’ya, Almanya’ya tapabilir.” diyor Park Chan-Wook.

 

Sonunda tüm entrikalardan, güdümlemelerden, baskılardan sonra Leydi Hideko’yla hizmetçi Sookee birbirlerine aşık olup gerçek aşkı bulurlar. Birlikte kaçmaya karar verirler. Hideko bahçenin alçak duvarından her zaman atlayabilirdi ama derin duygusal travması onu hep geçmişine taşıyordu. Sookee yaşamına girip aşkı bulduktan sonra cesaretlendi, özgürlüğü seçti. Final sahnesi bir peri masalı gibidir, yolcu gemisi, dolunay, okyanus, bulutlar. Leydiyle hizmetçi sonunda muradlarına ererler. 


Park Chan–Wook’un yönettiği, Kim Tae-ri, Kim Min–hee, Ha Jung-Woo, Jo Jin–Woong, Moon So–ri, Kim Hae–suk’un oynadığı, aşk, özgürlük, eşcinsellik, esaret, hırs, şiddet, açgözlülük, kadın düşmanlığı, dayanışma ayrımcılık temalarını yetkin bir anlatımla tartışan The Handmaiden (Hizmetçi/ 2016) bugün gösterime girdi.

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler