Çölde bir gece...
Kendimi bildim bileli çöle ve onun ruhuna büyük bir tutkuyla bağlıyım. Dubai’de yaşadığım süre içinde bu hevesimden mahrum kaldığım söylenemez. Çölün hemen yanı başında yükselen bir şehirde çölü düşünmeden yaşamak zaten imkânsız. Zaman zaman biz onu unutsak da o varlığını hep hatırlatıyor, balkonumu örten kumlarıyla bize her sabah selam gönderiyor. Bu selamı karşılıksız bırakmak ona hayran ruhlara yakışır mı?
Buraya taşındığım günden beri uzun bir çöl yolcuğunun planlarını yapıyordum. Hedefimde, Türkiye’nin yüzölçümüne yakın büyüklükteki Rubülhali Çölü vardı. Her fırsatta bu heybetli komşumun davetkâr kumlarına misafir olmuş, kızgın kum tepelerinde yürümeye gayret etmiştim ama bütün bunlar günübirlik gezilerden ibaretti. Ona birkaç kez dokunsam da sınırlarını keşfetme fırsatı bulamamıştım. Bu hayalimi gerçekleştirmek için daha fazla dayanamayacağımı anlayıp yaklaşık iki hafta önce hazırlıklara başladım. Amacım, çölün derinliklerine uzanmak, kesintisiz kum deryasının gizemli ıssızlığına ulaşmaktı. Sert rüzgârların inatla üzerime geldiği o gece yarısı yola koyuldum. Şafak sökerken uçsuz bucaksız çölün kenarına ulaşmayı hedefliyordum. Uzak gökler altında yaptığım bu yolculuğun heyecanı diğerlerine benzemiyordu. Saatlerce yol almama rağmen görüntü hiç değişmedi. Kum tepeleri bazen yükseliyor, bazen derinleşip gölü andıran beyaz tuz yataklarına yer açıyordu. Gökyüzündeki yıldızlar her zamankinden daha parlak, sanki biraz daha yakındı. Baştan çıkaran bu manzara karşısında önce yön duygumu kaybettim. Algılama kabiliyetim bedenimden uçup gitti. Zaman durdu. İçinde bulunduğum mekân, bu âlemde ne kadar küçük ve önemsiz olduğumu bir kez daha hatırlatıyordu. İnsanoğlunun evrenle kurduğu ilişkiyi önümde uzanan sonsuz boşlukta hissedebiliyordum. Hayatın sona erdiği, rüya âleminin başladığı eşikteydim.
BURADAN ÖTESİ YOK!
Sabaha doğru rüzgâr şiddetini azalttı. Gökyüzü yavaş yavaş aydınlanırken yolların bittiği noktaya ulaştım. Rubülhali’ye yaklaşabildiğim kadar yaklaşmıştım fakat buradan ötesi yoktu. Arabayı durdurup dışarı çıktım. Kum tepeleri koyu sarı bir gölge gibi ufuk çizgisine kadar uzanıyor, gökyüzüyle birleşip derin bir maviliğe bürünüyordu. Bu boşlukta yürüyebildiğim kadar yürüdüm. Çok geçmeden üzerime tarifsiz bir ağırlık çöktü. Hareketlerim yavaşladı, gözkapaklarım ağırlaştı. Bu garip halsizliğin nedeni sabaha kadar durmadan esen rüzgârın sesi olmalıydı. Kum tepelerinin kıvrımlarında eğilip bükülen bu ses bambaşka bir melodiye bürünüp kulağımdan giriyor, beynimin derinliklerinde dolaşıp başımı döndürüyordu. Oysa önümde uzanan boşluk ne kadar da davetkârdı. Biraz daha devam edebilsem merakımı giderebilecek, belki de aradığımı bulabilecektim ama yapamadım... Rüzgârın baştan çıkaran ince sesine teslim olup yere uzandım. Tam uykuya dalıyordum ki birkaç metre uzağımda onu gördüm. Yaşlı bir adam bana doğru yaklaşıyordu. Bu görüntü, kendimden geçtikten sonra mı, yoksa önce mi belirdi inanın bilmiyorum. Kılık kıyafetinden çölün yabancısı olmadığı belliydi. Tehlikeli bir hali yoktu ama dost canlısı da değildi. Düşüncelerimi okuduğundan emindim, çünkü sormaya çalıştığım soruları yanıtlıyordu. Uzun sohbetin detayları şimdilik bende saklı kalsın ama uzaklarda kaybolmayı göze alan gezginlerle onun şu tavsiyelerini paylaşmak isterim: “Topraklarından çok uzaklara savrulmuşsun, bu âlemi görmeden de evine dönmeyecekmişsin. Seni selamete götürecek yol ilerde değil, geldiğin yöndedir. Sözümü dinlersen evine dönersin, yoksa kumların altında yatanlardan olursun...” Nasihat mı, tehdit mi olduğunu anlayamadığım bu konuşmanın ardından sert bir kum fırtınası başladı. Her yer toza, dumana bulandı. Gözümü açtığımda etrafta kimse yoktu. Kendi ayak izlerimden başka iz de göremedim. Yoksa... İhtiyar adamın görüntüsü çölün bir oyunu muydu, serap mı görmüştüm? Ya o aklımdan çıkmayan, bugün bile her kelimesini hatırladığım sohbet... Hepsi o garip rüzgârın beynimde yarattığı fısıltılar mıydı? Güneş yükselmeye başlamıştı. Sabah serinliği, yerini sıcağa bıraktı. Şansımı daha fazla zorlamadan buradan uzaklaşmak istiyordum. Arabayı park ettiğim yeri bulmam biraz zor oldu. Motoru çalıştırıp direksiyonu geldiğim yöne kırdım. Yaşadığım garip olayı yol boyunca düşünüp durdum. Eskiden, çölün sırlar dünyasına açılan bir kapı olduğuna, o kapıyı açan kilidin hayal âlemimizin bir köşesinde gizlendiğine inanırdım. Bu düşüncem bugün de devam ediyor, hatta çölün gizemli büyüsüne her zamankinden daha çok inanıyorum.
remgok@gmail.com
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza