Cumhuriyet avukatı Mustafa Kemal Güngör: Operasyon tüm basına yapıldı
Cumhuriyet avukatı Mustafa Kemal Güngör, 9 aylık tutukluluk dönemini anlattı.
Mustafa Kemal Güngör de Cumhuriyet’in avukatı. Bir avukat olarak mahkeme karşısına çıkıp kendini anlatması 9 ayı buldu. Sonra şunları söyledi:
-Operasyon tüm basına: Başından beri söylediğimiz gibi, hukuki değil, siyasi bir operasyon. Şahsımızda Cumhuriyet gazetesine, Cumhuriyet gazetesinin şahsında tüm basına, tüm muhalif toplum kesimlerine yönelik bir susturma, bir gözdağı operasyonu. Bir basın organına karşı bu çapta bir operasyon sadece Türkiye’de değil, bildiğimiz kadarıyla dünyada da bir ilk.
-Bu kadarını beklemiyordum: Böylesine garip ve hukuka aykırı bir soruşturma ile ilk kez hapse girmiş olduk. Bu benim ilk tutuklanışım. Açık söylemek gerekirse bu kadar uzun süre tutulacağımızı düşünmüyordum. Nezarethaneden itibaren birbirimize ‘tutamazlar bizi’ diyorduk, tutuklanma talebi ile hâkimliğe sevk edildik. Suçlamalara bakınca ‘böyle bir soruşturmada tutuklama olmaz’ dedik, tutuklandık. Hayatımızdan 9 ay çalınmış oldu.
-Kafaya takmayalım: Silivri’de ilk olarak bizi 9 kişi beraber, ‘kabul koğuşu’ denilen bir yere aldılar. Buradaki 2 gecemiz hem dinlenme hem de hep beraber sohbet açısından gayet iyi geçti. 3’erli gruplar halinde hücrelere dağıtılırken birbirimize hep, bundan sonra “ilk hedefimiz cezaevinden ruhen ve bedenen sağlam çıkmak, gerisi nasılsa gelir, bizim hiçbir suçumuz yok, haklıyız, güçlüyüz, bu hukuksuzluk er geç ortaya çıkacak, hiçbir şeyi kafaya takmayalım, kafa yapalım, mizahın gücünden yararlanalım” diyorduk.
-Ulan ciddi ciddi hapse tıktılar bizi: İlk hücremizde Bülent Utku ve Murat Sabuncu ile beraberdik. İlk gecenin sabahında uyandığımızda yatakta, ‘ulan ciddi ciddi hapse tıktılar bizi’ dediğimi hatırlıyorum. Hepimiz aynı haldeydik.
-Annem kızdı: Cezaevinde 4 ay boyunca sakallı idim. Böylesi daha kolay ve rahat gelmişti. Benim için çok özel bir anlamı yoktu. Bir süre sonra görüşe gelen bazı avukat arkadaşlar uzun sakalın beni yorgun ve bezgin gösterdiğini söylediler. Gülsün de bu halimi özensiz buluyor, beğenmiyordu. Hatta bu durumu hiç görüşe gelemeyen anneme de şikâyet etmiş. Annem de hiç sakal sevmez, telefon görüşmelerimizde hep ‘kes’ dedi. Sevenlerimi üzmemek ve morallerini bozmamak için 4 ay sonra sakalımı kestim.
-Küfürbaz değilim ama: Küfürün günlük hayatta önemli bir yeri var. Bazı insanların ağzına da küfür pek yakışır. Onlar da zaten yerinde küfrederler. Ben normalde fazla küfürbaz bir adam değilim. Bu, hiç küfretmediğim anlamına gelmiyor. Cezaevinde de ettiğim oldu elbet. Bazen rahatlatır insan.
-Savcı zorda ve darda: Ne iddianamede, ne tutuklama kararında ne de tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda herhangi bir geçerli hukuki dayanak bulunmuyor. İşte biz, bu hukuksuzluğun bir sonucu olarak 9 ay tutuklu kaldık, bir kısmımız ise hâlâ tutuklu. Bu kesinlikle kabul edilebilir bir şey değil. Soruşturma savcısının bu konumu nedeniyle ne kadar zorda ve darda olduğu malum.
-Cumhuriyet’i beklemek: Hapisteyken gazete için kaygılandım. Hâlâ da kaygılanıyorum. Çünkü her türlü baskıyla Cumhuriyet’i susturmak istiyorlar. Doğru ve gerçek haberciliği, eleştirel gazeteciliği mahkum etmek amacındalar. Eksiğiyle, gediğiyle bu ülkenin Cumhuriyet’e ihtiyacı var. Cezaevinde sabahları Cumhuriyet’i ekmek bekler gibi bekliyorduk. Önce Yayın Yönetmenimiz Murat gazeteyi şöyle bir gözden geçiriyor, sonra Akın ve ben bakıyorduk. İlk gözden geçirmeden sonra da sırayla uzun uzun okuyor, üzerinde değerlendirmeler, övgüler, eleştiriler yapıyorduk.
- Adalet heyecanı: Adalet Yürüyüşü ve bitiminde düzenlenen Maltepe Mitingi gerçekten müthişti. CHP Genel Başkanı’nın başlattığı bu yürüyüşe binlerce insanın katılması, yüz binlerce insanın Mitingde ‘HAK, HUKUK, ADALET’ diye haykırması toplumun adalete olan özlemini çok net ortaya koyuyor. Dışarıda olup bu yürüyüşe katılarak yürümeyi ve elimden geleni yapmayı çok isterdim. Çok heyecan duydum. Biz de hücremizin avlusunda A4’lere ‘ADALET’ yazıp göğsümüze takarak kendi çapımızda yürüyüşe katıldık, ‘HAK, HUKUK, ADALET’ sloganı attık. Çok güzeldi...
-Uzun uzun yürümeyi: Sevdiğimi, ailemi, dostlarımı, işimi, seyahat etmeyi, uzun uzun yürümeyi, arkadaşlarımla oturup iki kadeh rakı içmeyi, ’gayla’yı’, muhabbetlerimizi özledim.
-Nuriye ve Semih’e: Sadece kendileri için değil, hakları, işleri ekmekleri ellerinden alınmış binlerce kişi için, mağdur edilmiş akademisyenler için sabırla, inatla açlık grevi yapan insanlara saygı duyuyorum. Onlara zorla müdahale edilmesine de karşı çıkarım. Umarım ki sağır kulaklar duyar, insanların demokratik hakları verilir ve bu eylemlere gerek kalmaz.
-5’i de çıkacak: 11 Eylül’deki duruşmada Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Ahmet Şık ve Emre İper arkadaşlarımın da tahliye edileceklerine inanıyorum. Tutukluluk halinin hiçbir hukuki dayanağı yok. Esasen en başından beri tamamen hukuka aykırı olarak soruşturulduk ve tutuklandık. Dilerim mahkeme duruşma salonunun duvarında yazılı olan “Adalet Mülkün Temelidir” sözünü ete kemiğe büründürür ve tüm arkadaşlarımızın tahliyesine karar verir. Böylece bir nebze de olsa vicdanlara su serper.
Kadri’yi 9 ay sonra gördüm
Bu tip cezaevlerinde tecrit uygulamasının her zaman en büyük sorun olduğunu düşünüyorum. Bu kez bir de OHAL şartlarının eklenmesi, durumu daha da ağırlaştırdı. Aynı hücrede kalanlar dışında, diğer hücrelerde kalan arkadaşlarımızla görüşme imkânımız hiç yoktu. Hücredeki 3 kişi sadece birbirimizi ve infaz koruma memurlarını görebiliyorduk. Ortak spor alanı, spor saati, görüşme saati yoktu. Duruşmadan önceki son 3 hafta toplam 6 saatin dışında , daktilo ve bilgisayar kullanma imkânı da bulamadık. Diğer hücrelerdeki arkadaşlarla ancak milletvekili ziyaretleri sırasında, peş peşe görüşmeye çağırıldığımızda birkaç kez koridorda uzaktan birbirimizi gördük, selamlaşmaya çalıştık. Yani 30- 40 metre mesafedeki hücrelerde kalıyorduk ama 500 kilometre kadar uzaktık. Örneğin ben Kadri Gürsel’le 9 ay sonra ilk kez duruşma için Çağlayan Adliyesi’ne götürüldüğümüz cezaevi aracında karşılaştım.
Çamaşır ipimiz
Cezaevine girdiğimizde 9 kişi hep beraber 2 gece büyük bir koğuşta kaldık. Aramızda hâlâ ‘tutamazlar bizi’ diye konuşuyorduk. Bizi 3’erli koğuşlara dağıttılar. Kantinden ihtiyaçlarımızı karşıladık. Bunlar arasında çamaşır ipi de vardı. Tutukluluğa itiraz etmiştik, nasılsa bizi bırakacaklardı, ipi asmadık. İtiraz reddedildi. ‘Galiba biraz tutacaklar bizi’ dedik ve avlumuza çamaşır ipimizi gerdik. Bülent Utku ve Murat Sabuncu ile beraber...
Yazı dizisinin ikinci bölümü: Sloganımız ‘bizi kimse tutamaz’dı
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Ankaralı Turgut hayatını kaybetti!
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği