Cumhuriyet, meslek örgütlerinin sesi oluyor-10

Nusret Suna: Şimdiye dek gerçekleştirdiği değişikliklerle meslek odalarını hizaya sokamayan, pek çok deneme yapmasına rağmen oda seçimlerinden hüsranla ayrılan siyasi iktidar, bölerek, parçalayarak, küçülterek yeni bir meslek odası kurgusunu hayata geçirmek için düğmeye basmıştır.

Cumhuriyet, meslek örgütlerinin sesi oluyor-10
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 30.05.2020 - 06:00

NUSRET SUNA

TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI İSTANBUL ŞUBE BAŞKANI

Son söyleyeceğimizi ilk söyleyelim: Meslek odalarının karşı karşıya kaldığı sorun, sadece meslek alanlarını ilgilendirmeyecek derecede önemlidir. Çünkü siyasi iktidar meslek alanlarında korporatizm olarak adlandırılabilecek bir sistemin adımını atmak üzeredir.

Nedir korporatizm? Devletin işçi-işveren ilişkisi de dahil bütün çalışma yaşamını ve bu alandaki örgütlenmeleri belirlediği, ücretler ve özlük hakları dahil bütün hakların devlet tarafından belirlendiği, dolayısıyla hak örgütü olarak sendikalara, meslek odalarına ihtiyaç duyulmadığı, mesleki örgütlenmelerin devletin alt birimi gibi görüldüğü, hatta meslek örgütlerini devletin temsil ettiği bir sistemdir.

Korporatist örgütlenmelerin ilk örneği Mussolini İtalyası’nda görülmüştür. Nazi Almanyası ve Franco İspanyası’nda da uygulanmıştır. Hayata geçmesi için parti-devlet olarak tanımlanan toplumsal düzene ihtiyaç vardır. İtalya, Almanya ve İspanya’da hayata geçmesi bu nedenle tesadüf değildir.

İMAR YASASI’NDA DEĞİŞİKLİK

Aralarında Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği’nin de bulunduğu meslek örgütlerinin mevzuatında yapılmak istenen değişiklik, meslek örgütlerini korporatist formatta yeniden tanımlamanın niyetidir. Elbette korporatizmin zaman içerisinde anlamı değişmiş, üretim ilişkileri ve ekonomik hayatla sınırlı tanımı aşılmış, ancak özü hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar ulaşmıştır.

Bugün otoriter iktidarların meslek alanlarını ve meslek örgütlerini kendi görüşleri ve ihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirmesinin, toplumu hizaya çekmesinin yöntemi olarak uygulanmaktadır. Bu uygulama itiraz ve dirençle karşılaştığında ise meslek örgütlerini işlevsizleştirmek, güçsüzleştirmek, üyeyle ilişkisini zayıflatmak; meslekleri ise önemsizleştirmek ve itibarsızlaştırmak yoluna başvurulmaktadır.

TMMOB mevzuatında veya mesleki çalışma esaslarını düzenleyen mevzuatta şimdiye kadar pek çok değişiklik gerçekleştirildi. Hiç şüphe yok ki bu değişiklikler arasında en dikkat çekici olanı, 3194 sayılı İmar Yasası’nda yapılan değişiklikle TMMOB’ye bağlı meslek odalarının etkinlik alanlarının daraltılması, nitelikli mühendislik uygulamalarının garantisi olarak kabul edilen denetimlerin ortadan kaldırılması, gelirlerinin kısıtlanmasıydı.

NEDEN RAHATSIZ OLUR?

Bir siyasi iktidar meslek odalarının meslektaşlarının uygulamalarını denetlemesini neden engeller? Bir siyasi iktidar meslek odalarının merkezi ya da yerel yönetimlerin kamu yararına olmayan projelerini denetlemesinden neden rahatsız olur? Bir siyasi iktidar neden denetlenmek istemez? Bir siyasi iktidar inşaat mühendislerini neden ve hangi gerekçe ile yapı üretim sürecinin dışında çıkarmak ister ve neden inşaat mühendislerinin süreçteki varlığını imzadan mütevellit bir noktada tutmak ister? Hatta bir siyasi iktidar neden Yapı Ruhsatı Formu’nda inşaat mühendislerinin imzalarının bulunduğu haneyi kaldırır?

Soruların yanıtı, sadece siyasi iktidarın meslek alanlarının ve meslek örgütlerinin çalışma esaslarını belirleme niyetini açık etmekle kalmaz aynı zamanda nasıl bir toplumsal hayat istediğini de gösterir. Bugün siyasi iktidar “köpeksiz köyde değneksiz gezmek” için ne mümkünse yapmaktır.

Cumhurbaşkanı’nın işaret ettiği olası değişikliğin, sadece meslek odalarında yetkili kurulların nasıl ve hangi yöntemle belirleneceği ya da örgütlenme formatına nasıl bir düzen verileceği ile ilgili olduğunu düşünmek yanıltıcı olacaktır. Şimdiye dek gerçekleştirdiği değişikliklerle meslek odalarını hizaya sokamayan, pek çok deneme yapmasına rağmen oda seçimlerinden hüsranla ayrılan siyasi iktidar, bölerek, parçalayarak, küçülterek yeni bir meslek odası kurgusunu hayata geçirmek için düğmeye basmıştır. Meslek odaları mevzuatında yapılmak istenen değişikliğin yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılmasından, üniversite özerkliğinin partizanca yok edilmesinden, medya üzerinde kurulan egemenlikten, yasamanın etkisizleştirilmesinden bir farkı yoktur. Meslek odalarına giydirilmek istenen gömleğin seri üretim olduğu bilinmelidir. Daha önce yargıdan üniversiteye, medyadan ekonomiye giydirilmiş ve siyasi iktidar mevcudiyetini sağlamlaştırmıştır. TMMOB ve TBB mevzuatındaki değişiklikler, bütünlüklü programın hayata geçirilmesi için son adım yerine geçecek, parti-devlet düzeni daha da görünür olacaktır.

1954’TEN BERİ...

Yapılmak istenen budur. Ancak belirtilmeli ki TMMOB kurulduğu 1954 yılından bu yana mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının tek ve merkezi örgütü olarak kamu yararından, toplum çıkarlardan, mesleki etik ilkelerden asla taviz vermemiş, darbe dönemleri dahil karanlık günlerden alnının akıyla çıkmasını bilmiş, mesleki konularda referans kurum haline gelmiş, iktidarların tercihine bakmadan mühendisliğin evrensel kabulleri bağlamında doğrularını kamuoyuyla paylaşmıştır. Gücü biraz da buradan gelmektedir. Biz gücümüzün farkındayız. TMMOB Yasası’nın değiştirilerek TMMOB’nin işlevsizleştirilmesine direneceğiz ve inanıyoruz ki bu direniş ülkenin kaderini değiştirecek sonuçlar doğuracaktır.

HEDEF BARO DEĞİL HALK

“Her yıl yüz binlerce kişiye ücretsiz avukat görevlendiren baroların değil, halkın sesi kısılmaya çalışılıyor. Toplumun avukatı baroların susturulmaya çalışılmasında asıl hedef barolar değil, halktır.”

Av. ATILLA ÖZEN

İSTANBUL BAROSU AVUKATI

Barolar başta olmak üzere, Türkiye’de demokratik kitle örgütü olarak da görev yapan meslek odalarının seslerinin kısılması, etkinliklerinin azaltılması için yasal düzenleme yapılması planlanıyor. Oysa geçen yıl törenlerle açıklanan yargı reformu strateji belgesinde, savunmanın etkinliğinin artırılması hedef olarak konulmuştu.

Aradan bir yıl geçmedi, baroları susturmak için seçim sistemlerinin değiştirilmesi ve herkesin kendi barosunu kurması dillendirilmeye başlandı. Barolar üzerinde Adalet Bakanlığı vesayeti, müfettiş denetimi yetmiyormuş gibi, Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Devlet Denetleme Kurulu denetimi de yapıldı. Ne bir haksızlık, ne bir yolsuzluk bulundu.

SUSTURMAK İÇİN

Konuşan baroları susturmak için gelirlerinin kısılması düşünüldü. Ancak barolar devletten bir pay, ihale almıyorlardı ki...

Baroların konuşması ekonomik güçlerinden değil, savunma mesleği olan avukatlardan kaynaklıydı. Avukatların ve baroların, hakka ve hukuka karşı sorumlulukları var. O zaman da baroya üye olma zorunluluğunu kaldıralım dendi. Bir diğer hedef, baroların halkın yararına olabilecek davaları açmalarının engellenmesi.

- Yani sağlık meslek lisesi öğrencilerine bekâret kontrolü yapılmasına, sınavlarda herkesin potansiyel suçlu sayılarak aranmalarına, yasa olmaksızın parmak izlerinin alınmasına, göz retinası denetiminin yapılmasına, özel öğretim kurumlarından Atatürk köşesi, Türk bayrağı, İstiklal Marşı ve Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin çıkarılmasına, “Andımızın” kaldırılmasına, Atatürk’e hakaret edilmesine, üniversite öğretim üyelerinin halkı aydınlatıcı demeç vermesinin yasaklanmasına, topluma yeni bir yaşam biçimi getirilmeye çalışılmasına, nasıl bir eğitim verdiği belli olmayan yurtdışı diplomalarının denkliğinin tanınmasına,

- Ülkenin üslerinin yabancı devlet askerlerine açılmasına, milletvekillerinin cezaevlerinde izin almaksızın yaşam şartlarını incelemelerinin bakanlık iznine bağlanmasına, 2017 referandumu devam ederken yasaya aykırı olarak mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılmasına,

ÇED RAPORLARI

- Toplantı ve gösteri yürüyüş hakkının sınırlanmasına, yargıya müdahale edilmesine, basının Emniyet binalarından çıkartılmasına, gazetecilerin fişlenmesine, Twitter’ın kapatılmasına,

- Uçak bagajlarının kilitlerinin kırılarak aranmasına, taksilerde ses kaydı alınmasına, Beyoğlu’nda herkesin üzerinin, aracının ve eşyalarının 1 ay boyunca aranmasına; eş, nişanlı, anne ve baba, çocuklar ve avukatlarla telefon görüşmelerinin dinlenerek kayda alınmasına, hâkim kararı olmaksızın arama yapılmasına,

- Birinci derece doğal sit alanı ilan edilmiş olan İstanbul Anadolu yakasının en önemli yeşil alanı Validebağ Korusu’nun yapılaşmaya açılmasına, AVM, HES, toplu konut projelerinin ÇED raporundan muaf olmasına, “Kanal İstanbul” projesinin ekolojik dengeye, halkın güvenliğine ve yararına aykırı olması nedeni ile ÇED raporuna,

ADALETE ERİŞİM

Halkın, avukatları marifeti ile dosya inceleme ve adalete erişmelerinin kısıtlanmasına, hukuk davası açıldığında harç dışında 1000 TL’den başlayan masraf istenmesine karşı dava açan baroların bu yetkisi ellerinden alınmaya çalışılıyor.

Her yıl yüz binlerce kişiye ücretsiz avukat görevlendiren baroların değil, halkın sesi kısılmaya çalışılıyor. Bu nedenlerle toplumun avukatı olan baroların susturulmaya çalışılmasında asıl hedef barolar değil, halktır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler