Danışman ekonomisi

Yerli ve milli ekonominin 1 yılda 171 milyar dolar dış borç ödemesi yapması gerekiyor.

Danışman ekonomisi
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 28.10.2017 - 20:31

Cumhuriyet, Osmanlı’dan altyapısı harap olmuş, insanı yorgun ve eğitimsiz, sermaye birikimi yetersiz, iş yapmak için bilgi ve deneyimin bulunmadığı bir miras devraldı. Tüm sanayi, ordunun kumaş ihtiyacını karşılayacak tesislerden ibaretti.

Cumhuriyetin sembolik anlamda ilk önemli icraatları, ekonomiyi Düyunu Umumiye’ye rehin bırakan kapitülasyonların ve köylü üzerinde ağır bir yük oluşturan ‘aşar’ın kaldırılmasıdır. 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde büyük ölçüde ekonominin özel sektör eliyle yürütülmesine ilişkin kararlar alındı. Çünkü Lozan masasında, Sovyet modeline öykünen bir yapı istenmiyordu. Bu dönemde art arda gelen kuraklıklar ve 1929’da patlayan Büyük Bunalım nedeniyle istenen sonuçlar elde edilemedi.

1930’da başlayan devletçilik dönemi ise, Birinci Sanayi Planı’yla sanayileşmede ilk adımların atıldığı, enflasyonsuz ve istikrarlı büyümenin sağlandığı bir başarı örneğidir. Bu dönemde karşılığı kumaş ihracatı ile ödenmek üzere Sovyetler Birliği’nden 8 milyon dolar, 20 yıl geri ödemeli faizsiz kredi alınması dikkat çekicidir. Sonraki döneme ise 2. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi nedeniyle sanayileşme hamlesinin durması, üretim, tüketim ve istihdam anlamında büyük sıkıntılar çekilmesi damga vurdu. Büyük ölçüde bu mahrumiyete tepkilerle, 1950’de ise “hür teşebbüsçü”, her mahallede bir milyonerle Amerikan tarzı kapitalizm vaat eden DP iktidara geldi.

AKP’nin iktidara geldiği 2002’ye kadar inişleri-çıkışları, çoğunlukla IMF kapısında sona eren krizleriyle sarsıntılı süreçlerden geçildi. Ne var ki, her şeye karşın modern bir ekonomi olmanın asgari standartlarının tutturulduğunu da göz ardı edemeyiz.

İsterseniz bu noktada, şimdi Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan’la özdeşleşen AKP’nin ekonomi zihniyetini köşe taşlarıyla özetleyelim:

-2002’ye kadar uzanan dönemde yol gösterici nitelikte de olsa, ekonomi tartışmalarında beş yıllık kalkınma planları referans alınırdı. AKP’yle birlikte, bir IMF yükümlülüğü olarak açıklanan orta vadeli programlar (OVP) dışında geleceğe yönelik bir ufuk bulunmuyor. OVP’lerin de, başta enflasyon olmak üzere, büyüme, istihdam, cari açık öngörüleri hiçbir zaman gerçekleşmiyor. 

-Tüm sorunlarıyla, ekonomiden sorumlu bakanlıklar arasında bir koordinasyon, işbölümü bulunur; yetki ve sorumluluk alanları bilinirdi. Şimdi ekonomiye büyük ölçüde Cumhurbaşkanı ve Saray danışmanlarının ahkâmları yön veriyor. RTE bir gün “faiz indir” diye bankaları haşlıyor, ertesi gün “enflasyonun nedeni faizdir” teorisini gündeme getiriyor, bütün bakanlar kendini bu doğrultuda pozisyon amak zorunda hissediyor. Hükümet programının ekonomi bölümünde neler yazdığını kimse hatırlamıyor.

-Ekonomi bürokrasisinde, müsteşarlık gibi üst düzey makamlar politik tercihlerle belirlense de, liyakate dayalı, büyük ölçüde sınavla seçilmiş bir teknokrat kadrosu bulunurdu. Şimdi ise, tüm kamu kuruluşlarında olduğu gibi ekonomide de, “fıtratı” AKP’ye uymayanlar şansını bile deneyemiyor. Tüm kurumlar, “cemaatlerin, tarikatların, parti teşkilatının” egemenliği altında.

Her koşulda vergi

Cumhurbaşkanı her ağzını açtığında Hollandalıların, Almanların, “karakterinden, cibilliyetinden” dem vururken, bugün Türkiye, özellikle vergiler ve stopajlar bakımından, bir “sıcak para” cenneti olmaya devam ediyor. Uluslararası Yatırım Pozisyonun’dan gözlenebileceği gibi, yurtdışına yükümlülükler 689 milyar doları buluyor. 2023’te ihracatın 500 milyar doları aşacağı iddiasını rakamlar yalanlarken, dış borçlar 432 milyar dolara dayandı. “Yerli ve milli” ekonominin önümüzdeki 1 yıl içerisinde tam 171 milyar dolar dış borç ödemesi yapması gerekiyor.

AKP döneminde, başta Tüpraş, Petkim, Demir Çelik fabrikaları olmak üzere bütün önemli kamu işletmeleri özelleştirildi. Şimdi de Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) etiketi altında, köprüden geçsen de geçmesen de, hastaneden hizmet alsan da almasan da, özel sektöre fiyat ve miktar garantisi verilen çarpık bir model izleniyor. Böylelikle vergi mükellefi sade yurttaşın cebinden “müteahhitlere” rant aktarılıyor. KİT’lerin Cumhuriyet değerleri çerçevesinde, sadece üretim ve istihdam sağlamayıp; içki içilen, dans edilen lokalleriyle bir modernleşme taşıyıcısı olduğu; spor ve sanat ortamına, kamu kamplarıyla turizm kültürüne katkıda bulunduğu günler de geride kaldı. Türkiye hep, tarım alanında kendine yeterli dünyadaki az sayıda ülke arasında yer almakla övünürdü. AKP’li yıllarda yollar, TOKİ evleri derken, plansız bir şekilde 3.5 milyon hektar tarım alanı ranta kurban edildi. Artık gazete sayfalarını, saman, kırmızı et, mercimek, nohut, fasulye ithalatı gibi, alışıla gelmedik haberler süslüyor.

Yurttaşlık temelindeki sosyal hizmetlerin yerine, “hayır hasenat” temelli uygulamalar, “sadaka kültürü” ikame edildi. AKP’ye bağlı belediyelerin özellikle “yurt, burs, kitap ve giyim ihtiyacı” tahsisleri cemaat, tarikat kotalarına göre gerçekleştiriliyor. Öğrenciler “İslami bir hayat tarzına” zorlanıyor.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler