Demokrasi yokuşunun başında

Gökhan Akçura küratörlüğündeki ‘Demokrasi Mücadelesinde Tan Gazetesi’ sergisi Halil Lütfü Dördüncü İşhanı’nda açıldı.

Yayınlanma: 07.12.2014 - 17:40
Abone Ol google-news

69 yıl önce, 4 Aralık 1945’te Tan gazetesine yapılan baskın, basın tarihinin olduğu kadar demokrasi mücadelesinin de karanlık sayfalarından.
O sabah üniversiteli gençler, başlarında milliyetçi ve ırkçı provokatörlerle; ellerinde baltalar ve balyozlarla Tan matbaasına saldırdılar. Orada bekleyen polisler olup bitene seyirci kalırken göstericiler, baltalarla matbaa kapısını kırıp içeri girdiler. Makineleri balyozlarla kırıp binanın camlarını indirdiler. Gazetenin yöneticisi Zekeriya ve eşi Sabiha Sertel, önceden haber alıp matbaadan ayrılmışlardı. Göstericiler onları bulamayınca sloganlar atarak yollara düştüler. Hınçları dinmemişti. Beyoğlu yakasına geçip, orada Sabahattin Ali ile Cami Baykurt’un çıkardığı “La Turquie” gazetesinin matbaasını da yakıp yıktılar.
İşte bu vandallığın yaşandığı yerde, o dönem Tan gazetesinin bulunduğu, şimdinin Halil Lütfü Dördüncü İşhanı’nda, “Yokuşun Başı: Demokrasi Mücadelesinde Tan Gazetesi” sergisi açıldı. İşhanında yapılan düzenlemeyle Tan Evi adı verilen alandaki serginin karütörlüğünü ise Gökhan Akçura üstleniyor.

‘Irkçılığa karşı dimdik ayakta’
Akçura, baskının nedenlerini şu sözlerle anlatıyor:
Nedenleri, gazetenin Serteller yönetimine geçtiği 1935 yılına kadar uzanıyor. Bu dönemleri incelemeden, saldırıyı anlamak kolay değil. Zekeriya Sertel basın özgürlüğünü ön planda tutan demokrat bir gazeteci. Eşi Sabiha Sertel ise sosyalizme inanan ve mücadeleci bir kalem. Dönem II. Dünya Savaşı yılları. Ülke içinde faşist gelişmelerden yana olan geniş bir kesim var. Zaman zaman bizzat iktidarın kendisi bu çizgide. Gazetelerin büyük bir bölümü de Alman yanlısı. Irkçı, milliyetçi ve Turancı akımlar devreye giriyor. Anti-komünist akımların gerçek başlangıcını da o yıllara tarihlemek gerekiyor.”
Gökhan Akçura, Tan’ın bu ortamdaki konumunu ise “Tüm engellemelere, kapatmalara rağmen dimdik ayakta” diye özetliyor:
Özellikle faşizm ve ırkçılık konularında bugün çok az basın organının göze alabileceği bir düzeyde mücadeleci bir gazete. Savaş yılları, tek parti yönetimi, sıkı yönetim koşulları... Elin ayağın bağlı, buna rağmen doğru bildiğini söylemekten çekinmiyor.”
Olayın yaşandığı dönemde pek çok yayın organı ise baskının tetikçiliğini yapıyor. Hüseyin Cahit Yalçın, “Tanin”deki baş makalesinde şöyle yazıyor:
“Kalkın ey ehli vatan. Mücadele başlıyor.. Ve başlamak lâzım. Çünkü en azgın ve insafsız bir propaganda zehiri dökmesine müsaade edemeyiz… Bunları susturmak için, cevap vermek hükümete düşmez. Söz, eli kalem tutan gazetecilerin ve hür vatandaşlarındır.”

‘Nâzım’dan Sabahattin Ali’ye’
Serginin kapsamından söz edersek, Tan gazetesinin nüshalarının yanında döneme ışık tutan birçok fotoğraf bulunuyor. Akçura, tohumları geçen yıl atılan sergi için, ABD’de yaşayan ve 4 Aralık’taki açılışa da katılan Serteller’in torunu Tia O’Brien ile temas kurduklarını ve görsel anlamda büyük yardımı dokunduğunu aktarıyor. Sergide ayrıca kişisel arşivlerden derlenmiş pek çok belge, matbaanın bastığı kitaplar ile Halil Lütfü Dördüncü’nün çalışma masası yer almakta.
Akçura, serginin en şaşırtıcı noktasının ise 1935-45 arasında gazetede çalışanların fotoğraflarıyla yapılan pano olduğunu söylüyor.
Kimler yok ki burada... O yıllarda yaşayan hemen hemen tüm sol ve demokratik entelijansiya... Zaman zaman da bu kapsam dışında kalan, ama isimleri önemli yazarlar. Kemal Tahir’den Mahmut Yesari’ye; Nâzım Hikmet’ten Peyami Sefa’ya; Reşat Ekrem Koçu’dan Niyazi Berkes’e; Nurullah Ataç’tan Orhan Kemal’e; Sabahattin Ali’den Suat Derviş’e ve elbette Sertellere...
Gökhan Akçura’yla Tan baskını üzerinden, ülkenin bir dönemine bakarken, bugünün Türkiye’sini düşünmeden edemiyorum. Aradan geçen 69 yılda, basın özgürlüğü ve demokrasi yolunda acaba ilerleyebildik mi?
Akçura, serginin adına gönderme yaparak açıklıyor halimizi:
Tan gazetesi, demokrasi yokuşunun başında yer alan bir anıttır ve yokuş hâlâ yerinde duruyor. Hâlâ baskı, hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük, dayatma ve ötekileştirme siyaseti egemen. Özgür basından ne kadar söz edebiliriz ki? Demokrasi yolunda atılacak daha çok adım var. Hâlâ yokuşun başındayız galiba...”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler