Derviş Eroğlu'na fahri doktora unvanı verildi

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, ''Şimdi ortaklık devleti yıkılmış, bu devleti Rumlar işgal etmiş, BM Güvenlik Konseyi bu işgali onaylamış. Kıbrıs Cumhuriyeti olarak dünya devletleri arasına girmiş, BM'nin üyesi olmuş bir Rum yönetimi tabii ki bir anlaşmaya yanaşmayacaktır'' dedi.

Yayınlanma: 17.10.2011 - 15:52
Abone Ol google-news

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, kendisine, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesince (ÇOMÜ) ''Uluslararası İlişkiler Fahri Doktora'' unvanı verilmesi dolayısıyla Terzioğlu Yerleşkesi Troya Kültür Merkezi'nde düzenlenen törende, ''Dünden Bugüne Kıbrıs Müzakereleri'' konulu konuşma yaptı.

Konuşmasına, ''Anavatanına yürekten bağlı bir Kıbrıs Türk'ü olarak Kıbrıs'a ve üzerimize düşen görevleri en iyi şekilde yapmak gayreti içinde oldum'' diyerek başlayan Eroğlu, şunları kaydetti: ''Hayatımız Türklük mücadelesiyle geçmiştir. Bazı çevreler tarafından Annan Planı'na 'hayır' kampanyası başlattım diye tenkit edilirken, şunları söyleme ihtiyacını hissettim: Siz hiç doğumunu bildiğiniz, doktor olarak tedavi ettiğiniz, çok sevdiğiniz bir gencin kucağınızda şehit oluşunu gördünüz mü? Siz hiç 'aman doktor çare, ölüyorum' diyen bir genci kucağınızda avutmaya çalıştırınız mı? Seferi hastanede yaralılar için kan vermek gerekir. Siz hiç yatıp kan veren oldunuz mu? Ben bunları yaşadım. Bunun için KKTC'nin 1974 Mutlu Barış Harekatı'yla yaratılan coğrafya üzerinde kuruluşunu görmüş biri, kuruluşuna oy vermiş bir kişi olarak elbette bu kampanyadaki rolüm 'hayır' tarafında olmaktı. Ben onu yansıttım.''

Kıbrıs Türk halkının, yüzde 65 oy oranıyla, bu kampanyada ''evet'' oyu verdiğini hatırlatan Eroğlu, ''Ama Rum tarafı Annan Planı gibi bir plana da 'hayır' demiştir. Ben Sayın Hristofyas ile müzakere masasında görüşmeleri sürdürürken ikimiz de 'hayır' diyen kişiyiz. Ben sordum 'Sen niye Annan Planı'na hayır dedin'. 'Toprak azdı' dedi. 'Peki sen niye hayır dedin?' 'Eğer siz evet demiş olsaydınız geleceğimiz kararacaktı, onun için hayır dedim'. Onun için şimdi müzakere masasında Kıbrıs için iki 'hayır' diyen lider vardır. Demek ki, biz yeni bir anlaşma yapacağız. Bu yeni anlaşmayı biz yapacağız. Ben seni, sen beni ikna etmeye çalışacaksın. Ama yıl 2004, Annan Planı üzerinden 7 yıl geçtiğini unutmamanız gerekir. Ama 1974 öncesine dönme hayalindeyseniz, bu rüyadan da uyanmanız gerekir'' diye konuştu.

Eroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Kıbrıs sorununun bugüne kadar çözüme kavuşmamasının birinci nedeni, 4 Mart 1964'te Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi 186 sayılı bir karar almıştır. O kararda, Kıbrıs'ta Türk kanı akmaktadır. Barış gücü gitmesi için Kıbrıs Cumhuriyeti'nde Rumlara hükümet unvanı verilmiştir. Daha sonra bu yetmezmiş gibi, çünkü bu geçici bir karardı, bu kararı daha sonra 1983'te 353 sayısı kararla resmen Kıbrıs Cumhuriyeti'nde Rumların olduğu şeklinde bir karar dahil etmişlerdir. Şimdi ortaklık devleti yıkılmış, bu devleti Rumlar işgal etmiş, BM Güvenlik Konseyi bu işgali onaylamış. Peki Kıbrıs Cumhuriyeti olarak dünya devletleri arasına girmiş, BM'nin üyesi olmuş bir Rum yönetimi tabii ki bir anlaşmaya yanaşmayacaktır. Ortaya ne kadar onlara imkan veren anlaşma metinleri çıkarsa çıksın, tek devlet, tek BM üyesi, hele 1990'da AB'ye müracaatıyla ekonomik gelişmeler, tabii ki Kıbrıs Rumlarının uzlaşmazlığını körükleyecektir. Onun için BM bize 'anlaşın' derken Rumların anlaşmaması için yapmış oldukları bu hatayı bugüne kadar telafi etmemişlerdir. 1964 kararı, bizim de 1963'ten 1974'e kadar günlerimizi karartmış kararların başında gelir. Paramız yoktu, dışlandık. Gelirimiz yoktu. Nüfusumuzun büyük bir kısmı çiftçi, mücahit. Devlet dairelerinden de dışlanmış olduğumuz için maaş alamamakta vatandaş. Türkiye'de yılda gelen 10 milyon sterlini biz paylaşıyorduk. O parayı paylaşarak günümüzü gün etmeye, ama direnmeye çalışıyorduk. Yani yokluklar içinde yaşamak bizim geleceğimize sahip çıkmak için direncimizi daha da artırmıştır. Kıbrıs'la ilgili bugüne kadar yapılan görüşmeler, ortaya çıkan anlaşmalar hep Rum tarafından reddedilmiştir. En son Annan Planı'nı yüzde 76 oy oranıyla reddetmişlerdir.''
 

'AB sözünde durmadı'

1990 yılında kendisinin Başbakanlık görevinde bulunduğu dönemde Rumların AB'ye üyelik için müracaat ettiğini belirten Eroğlu, şunları aktardı: ''O zaman biz Türkiye Dışişleri Bakanlığı ile o müracaatı protesto ettik. Bize verilen cevap 'Bu geçici bir başvurudur, ileriye götürmek diye bir sözümüz yoktur'. Ama 1995'te Türkiye, Avrupa Ekonomik Birliği'ne girerken bazı gelişmeler oldu. Helsinki Zirvesi'nde Rumların tam üyelik için yol haritası belirlendi. Sonra Türkiye'ye tam üyelik için müracaat etme hakkı verilirken, 'Kıbrıs'ta bir anlaşma olsa da olmasa da o günlerin koşulları değerlendirilerek Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AB'ye girmesi konusunda karar verilecek' dendi. İşte 2004, 24 Nisan'da Annan Planı Rumlar tarafından reddedildi. 26 Nisan'da AB bir karar aldı, 'KKTC üzerindeki ambargolar kaldırılacak' diye. Sene 2004, şimdi 2011, AB sözünde durmadı. Biz yine ambargolar altında maalesef büyük sıkıntı yaşıyoruz.'' Derviş Eroğlu, AB'nin kendilerine ekonomik zorluk çıkardığını, Rumların sıfır gümrükle AB'ye ürün pazarladığını, kendilerinin ise yüzde 15 vergiyle ürünlerini pazarlayabildiklerini bildirdi.

Klerides'in itirafları

Böylece rekabet şanslarının ortadan kalktığını ifade eden Eroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bugün Hristofyas Cumhurbaşkanı ama biraz hafızalarımızı yoklarsak Klerides güneyde cumhurbaşkanı seçildiği zaman tüm dünyada 'Klerides barış meleğidir, Kıbrıs'ta çözüm olacak'. Kleridis de geldi, o da cumhurbaşkanlığı döneminde müzakere masasına oturdu, ama cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedip de hatıralarını yazdığı zaman 'Biz anlaşma ister gibi müzakere masasına oturduk, hiçbir anlaşmaya imza koymadan, Türkleri dünyaya anlaşmaz gösterdik'. İşte 'barışçı' dedikleri kişinin tavrı bu. Sonra Hristofyas'ı da 'barış meleği' ilan etti Avrupa'nın bazı ülkeleri, bazı solcuları. Benim o günlerde söylediğim şu cümle var: 'Giden Papadopulos Rum'du, kendi halkının ve devletinin menfaatlerini düşündü, gelen Hristofyas da kendi halkının, kendi devletinin menfaatlerini düşünecek. Her ikisinin arasında hiçbir fark yoktur' dedim. Şimdi müzakere masasında ayak süren, anlaşmamak için imkansızları isteyen bir lider pozisyonunda bulunuyor. Bu aralarda güneyde siyasi durum da çok değişik, bozuk. Deniz üstünde infilak olmuştur, 13 kişi ölmüştür. Suçlanan Hristofyas olmuştur. Bütün siyasi partiler istifasını istemektedir. Kamuoyunda halkın olan güveni her geçen gün azalmaktadır. Artık Hristofyas'ın gücü halkı arasında azaldığı için herhangi bir anlaşmaya imza atacağını düşünmek biraz zor oluyor.''

 

'Kıbrıs'ta ana vatan Türkiye'nin menfaati nedir?'

Eroğlu, ülkelerin kendi menfaatlerine göre karar verdiklerini söyledi. Ülkelerin, kendi menfaatleri doğrultusunda hareket ettiğini dile getiren Eroğlu, şöyle devam etti: ''Bizim de neyi düşünmemiz lazım, Kıbrıs'ta Kıbrıs Türk halkının menfaati nedir, Kıbrıs'ta anavatan Türkiye'nin menfaati nedir? Dolayısıyla bu menfaatlere karşı bir anlaşma yapmak demek, bizim oralarda varlığımızı devam ettirememek demektir. Biz 1571'den beri orada varlığımızı sürdürüyoruz. Biz de öncelikle Kıbrıs'ta Türklüğü devam ettirmek için mücadele ettik. Gün geldi yalnız kaldık, gün geldi Rumların baskısı arttı. Adanın yüzde 3'üne sığınmak mecburiyetinde kaldık. Ama gün geldi Türkiye ordusuyla müdahale etti ve yaratılan coğrafya üzerinde KKTC devletinin sınırları çizildi. 1983'te de devletimiz kuruldu. Onun için tarihi iyi bilmek lazım.''

''Tarihini bilmeyenlerin coğrafyasını başkaları yazar'' ifadesini kullanan Eroğlu, şunları kaydetti: ''Onun için biz gençlerimize tarihimizi anlatmaya, nerelerden nerelere, nasıl ve kimlerle geldiğimizi anlatmaya çalışırız. Eğer bu mücadelenin sonunda yalnız kalmış olsaydık, elbette benim bugün sizlere Cumhurbaşkanı olarak hitap etmem, belki de buralara gelmem, hayatta olmam bile belki mümkün olmayacaktı. Dolayısıyla Mehmetçiklerimiz o zamanki hükümetin ve komutanlarımızın kararıyla Kıbrıs'a çıkmasıydı, bugün KKTC'den bahsetmek mümkün olmayacaktı. Kıbrıs'ta yaşayan Türklerin sayısı da ne olacaktı? Doğrusu merak ederim. Çünkü her geçen zaman bizim aleyhimize olacaktı. Oraları bizim yaşayamayacağımız bir duruma getirilmesi için Rumlar tarafından bütün gayretler sergilenecekti. Onun için biz devletimizin, anavatanımızın kıymetini biliyoruz.''

Derviş Eroğlu, bugün de anavatanın desteğinin devam ettiğini belirterek, şöyle konuştu: ''Uzun lafın kısası, ben nasıl olsa doktora payemi aldım, fazla lafa gerek yok diyeceksiniz ama şu anda KKTC'de biliyorsunuz anavatandan gelen kardeşlerimiz var. Şimdi müzakere masasında, anavatandan gelen ve vatandaş olan insanlarımızın tartışmasını yapıyoruz. Her ne kadar da Türk-Rum, Türk-Yunan dostuğu falan diyoruz ama benim bildiğim güneydeki Rumlar Kıbrıs'ta bir tek Türkü görmek istemez. Türk askerini hiç görmek istemez. 2003'te Başbakanken hudut kapılarını açtım; Rumlar kuzeye geliyor, Türkler güneye gidiyor. Alışveriş de yapıyorlar, görüşüyorlar, konuşuyorlar. Ne kavga var? Ama tabii ki güneyde yetişen gençler eğitim sistemi gereği Türk düşmanlığıyla yetişiyor. Bizim gelen bazı vatandaşlarımızın arabalarını çiziyorlar, hakaret ettikleri de oluyor ama kan falan akmıyor. Afrika'da, Güney Amerika'da kanlar akıyor. Ama bizde barış var. Barış, en çok istismar edilen kelimedir son zamanlarda. Kuzey ile güney arasında barış var. Bizde eksik olan bir anlaşmadır. İşte bu anlaşma imzalandıktan sonra şöyle veya böyle eğer anlaşamazsak ne olacak? Onun kararını vereceğiz. Anlaşırsak, iki bölgeli, iki toplumlu siyasi eşitliğe dayalı, eşit statüde iki kurucu devletin oluşturacağı bir ortaklı devlet, bir çatı arıyoruz. O çatı kurulduktan sonra garantörlerle görüşürüz, kaç asker kalacak tartışmasını başlatırız. Ama biz o noktaya gelmedik. Toprak konusunda aşırı toprak isterken, biz BM Genel Sekteri'nin raporuna geçirdik. Harita ve rakamlar konusu, toprak başlığı tartışılırken görüşülmeyecek. En son görüşülecek.''
 

Akdeniz'deki sondaj çalışmaları

Konuşmasında Akdeniz'deki sondaj çalışmalarına da değinen Eroğlu, ''Piri Reis gemisinin çalışmaları hala devam ediyor. Onlar (Rumlar) da kazılara devam ediyorlar, henüz gazı bulmadılar. Bilmem gaz mı çıkar, başka şey mi çıkar? Ama bu petroller her zaman milletin başına bela olur'' dedi. Eroğlu, gençlere yönelik sürdürdüğü konuşmasında, ''Hayatınız boyunca belki Kıbrıs konusunu hep duyacaksanız. Temennim, halledilmiş bir Kıbrıs'tan bahsedilsin. Bir anlaşmayla sorun olmaktan çıkmış bir Kıbrıs gündeminize gelsin. 'İnşallah çocuklarım bu sorunu yaşamaz' dedim. Daha sonra çocuklarım yaşamaya başlayınca 'İnşallah torunlarım yaşamaz' dedim. Onlar da yaşıyorlar. İnşallah sizin meslek hayatınızda ortadan kalkmış bir sorun olarak Kıbrıs'ı gündeminize alırsınız. Gelip, gezeceğiniz, göreceğiniz, dostluklar kuracağınız, orada da aynı soydan aynı kandan gelen kardeşlerinizin olduğunu bilerek onlarla kucaklaşmaya gelirsiniz. Sorunsuz bir ülke...'' dedi.
 

'İnşallah bu son şansı en iyi şekilde değerlendiririz'

Rumların ortaya koydukları bu tavrı devam ettirmeleri halinde, alternatifsiz olmadıklarını vurgulayan Derviş Eroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Açıkta değiliz, anavatanımız yanı başımızda. Şu anda çatı altında yaşadığımız ay yıldızlı iki bayrağın dalgalandığı bir devletimiz vardır. Onun için Rum bizi hep alternatifsiz zannederek müzakere masasından hep kaçmıştır. İnşallah akl-ıselim galip gelir. Bu son şansı en iyi şekilde değerlendiririz. BM Genel Sekreteriyle konuşmamızda şunu söyledim; 'Rumlar zamana oynuyor. Eğer şurada dolmakta olan mart ayına kadar Kıbrıs sorununu çözemezsek biliniz ki güneyde milletvekilliği seçimleri başlayacak. Bu seneyi kaybedebiliriz'. Martta anlaşma yapamadık. Bu sene sonuna kadar zaman koyduk. Eğer anlaşma olmazsa gelecek senenin ikinci yarısında AB Dönem Başkanı olacak. Sayın Başbakan'ın da Sayın Dışişleri Bakanı'nın da açıkladığı gibi o zaman AB ile ilgili görüşmeler dondurulacak. 2013'e geçeceğiz demek. 2013'ün şubatında güneyde cumhurbaşkanlığı seçimi var. Kim cumhurbaşkanı olacak, görüşmelere nasıl hazırlanacak? 'Bana 6 ay izin verin' diyecek. 2013'ü de kaybedeceğiz. Rum'un taktiği budur. Çünkü onun tuzu kuru. Ekonomisi Yunanistan'dan sonra onun da kötü olmasına rağmen gene de bağımsız bir devlettir. Rusya'dan destek almaktadır. Fransa'nın desteğini yanında hissetmektedir. AB'nin, hatta Çin'in desteğiyle dünyaya meydan okumaya çalışmaktadır. Meydan okuyanları çok gördük. Sonunda burunlarının sürtüldüğünü de gördük. Dolayısıyla başkasına güvenerek yola çıkanların, bir gün desteği altından gittikten sonra kıç üstü yere oturduklarını da gördük. Dolayısıyla aklı selim hareket ederlerse, Kıbrıs'ta yaşayabilir, kalıcı bir anlaşmaya varabiliriz. Bizim temennimiz budur. Olmazsa da açıkta değiliz.''
 

Vali Tuna'nın konuşması

Çanakkale Valisi Güngör Azim Tuna da, Kıbrıs'ın, coğrafi açıdan Anadolu'nun bir uzantısı, tarihi açıdan da yaklaşık beş yüz yıldır, insanı, kültürü ve eserleriyle Türk varlığının ayrılmaz bir parçası olduğunu söyledi. Tuna, ''Kıbrıs'ın Osmanlı idaresinden çıkışından bu yana, Kıbrıs Türkleri dillerini, dinlerini, milli kültür ve şereflerini korumak için kendilerine yapılan saldırılara karşı meşru müdafaa haklarını kullanmışlar, hiçbir zaman saldırgan olmamışlardır. Kıbrıs Türk toplumu, yıllarca yabancı idare ve kültürlere karşı azimle direnmesini bilmiş, her türlü baskıya rağmen, kendi benliğini yitirmemiş ve asla aslından feragat etmemiştir'' dedi.

Büyük Türk milletinin kopmaz bir parçası olan Kıbrıs Türk halkının bugünlere, bu ruh, bu inanç ve bu tarih bilinciyle ulaştığını hatırlatan Tuna, şöyle konuştu: ''Adadaki Türk varlığının, belgelere dayalı olarak ve doğru bir şekilde ortaya çıkarılamaması, gerçeklerin çok geç anlaşılmasına neden olmuştur. Özellikle Osmanlı Devleti tarafından Kıbrıs adasına verilen önemin gözler önüne serilmesi ve objektif olarak ilim adamları tarafından geçmişe yönelik araştırmaların yapılması, Kıbrıs Türklerinin geleceği açışından son derece önemlidir. Bilindiği üzere tarih, milletlerin hafızası, aynı zamanda aynasıdır. Milletler, tarihleri ile yaşarlar. Tarihi yapan, yine milletin, toplumun gösterdiği kahramanlık ve özveridir. Bunları yapanları, gelecek nesillere duyurmak, tanıtmak ve nesilden nesile aktarmak, yine o milletin mensuplarının görevidir. Kıbrıs Türk'ü gerek nüfus oranı, gerekse sahip oldukları menkul ve gayrimenkul mal varlıkları ile adada hiçbir zaman azınlık statüsüne düşmemiş, bilakis her zaman adanın asli sahibi olmuştur.''

Tuna ayrıca, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu'nun, Kıbrıs Türk toplumunun haklarının savunulmasında, KKTC'nin kurulması ve güçlenmesinde müstesna bir yere sahip olduğunu anımsattı. Törende, ''Uluslararası İlişkiler Fahri Doktora'' unvanı verilen Derviş Eroğlu'na diplomasını verildi, ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner tarafından cübbesi giydirildi. Ayrıca, ÇOMÜ kimlik kartı takdim edilen Eroğlu'na çeşitli hediyeler verildi.
Törene, Boğaz ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Hasan Doğan, Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler