Dil Devrimi'nin 79. Yılındayız!

Dil Devrimi'nin 79. Yılındayız!
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 27.09.2011 - 06:26

Türkiye yazısı, dili, eğitimi, hukuk düzeni, kılık kıyafeti, ölçüsü, takvimi, ulaşımı, iletişimi ve akla gelebilecek her alanda çağının gerisinde kalan, yayılmacıya borçlandıkça borçlanan bir imparatorluğun küllerinden doğdu.

 

Laik Cumhuriyetimizin 87. yılında, Türk Devrimi diyebileni fenerle arıyoruz! Bu ülkenin adı Türkiye Cumhuriyeti; Cumhuriyet kolay kurulmadı. Çağının gerisinde kalıp küçüldükçe küçülen; kurumlarını yenileştirme gereksinimi duydukça, örneğin okul/fakülte açarken hangi dille eğitim yapacağına karar veremeyen; ordusunu yabancı komutanların eline bırakan; gün gün yoksullaşan ümmi ümmet kullarını yalnız vergisini almak ve askere çağırmak için anımsayan...

Yazısı, dili, eğitimi, hukuk düzeni, kılık kıyafeti, ölçüsü, takvimi, ulaşımı, iletişimi ve akla gelebilecek her alanda çağının gerisinde kalan, yayılmacıya borçlandıkça borçlanan bir imparatorluğun küllerinden doğdu.

Bugün birileri Osmanlının çöküş dönemini ve çöküşün nedenlerini gizleyerek, günümüzün dili ve olanaklarıyla Kurtuluş Savaşını yok sayarak geçmişe övgü düzüyor. Sanki Anadoluya yayılmacı (emperyalist) hiç gelmedi; sanki Anadolu yıllarca yayılmacıyla işbirlikçisi yobazın işgali altında onca acıyı yaşamadı! Ulusal savaşın kahramanlarını karalamak, hainlik yapanı aklamak bugünün modası Oysa bu ulus, Mustafa Kemale inandı; savaştı; her alanda bağımsız olmalıydı. Oldu.

Dil Devrimi’nin açtığı kapı

Dil Devrimi, Arapçayı kutsayan; dili, dinle ilişkilendiren anlayıştan kurtulmamızı sağlamıştır. Yüzyıllarca okuryazar bile olamayan halk, bir dilekçe yazamaz durumdaydı. Devlet kapısına gitti mi, eski yazı ve Osmanlıcayı yalan yanlış bilenin ağına düşüyor; her yazıya dinsel anlam yüklüyordu. Kendini ulemadan sayanların her safsatası, her muskası inci değerindeydi. Halk, bu kara incilere karşılık canını malını vere vere yoksullaşıyordu. Dedelerimiz ninelerimiz, halk okullarında yeni yazıyı öğrendiler; yüzyıllarca nasıl kandırıldıklarını anladılar. Hepimizin Cumhuriyet öncesini yaşayan dedesi ninesi var. Onlar padişahın ümmi ümmet kullarıydı; yayılmacı topu tüfeğiyle gelince padişah onların değil, kendi başının derdine düşmüştü. Ne padişah ne yayılmacı Ne yayılmacının yemini yutan yobaz kesebildi yollarını... Başardılar!

Cumhuriyet yurttaşları

Onlar Mustafa Kemallerin kulu değil, Cumhuriyetin onurlu yurttaşı oldular. Mustafa Kemalin Türk Devrimi, her inanç ve kökenden kulu, yurttaş yaptı. Türkiye Cumhuriyeti ilk beş yılında, eski yazıyı kullandı. Arap abecesi, kullanılması zor bir dizgeydi. 1928de kabul edilen yeni abecemizi, o gün yaşı ilerlemiş olanlar bile birkaç haftada öğrendi. Bugün çocuklar okulöncesinde öğrenebiliyor. Harf Devriminden dört, cumhuriyet kurulduktan dokuz yıl sonra dilde devrim yapıldı. Özellikle bu iki devrim, hilafet ve saltanattan çıkar umanları çok rahatsız etti. Dün olduğu gibi bugün de karşıdevrim çığırtkanları, bu iki devrimi, halkı bir gecede cahilleştirendayatma diye karalıyorlar. Neyle, yeni yazı ve yenileşen dille... Ne ki bugün olup bitenlere yurttaşlık bilinciyle bakamıyoruz.

Tarih ve dil bilinci

Atatürk, ulusun tarih ve dil bilincini kökleştirmek için önce Türk Tarih Kurumunu, bir yıl sonra da Türk Dil Kurumunu kurdu. Türk Dil Kurumunun tüzüğünü, yönetim ve çalışmaşemasını eliyle hazırlamıştı. 12 Temmuz 1932de Samih Rıfat, Ruşen Eşref (Ünaydın), Celal Sahir (Erozan) ve Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), İçişleri Bakanlığına kuruluş için başvurdular; Türk Dili Tetkik Cemiyeti13 Temmuzda, Ankara Halkevinin bir odasında çalışmaya başladı. İstanbulda toplanacak ilk Türk Dili Kurultayının hazırlıklarıyla uğraşan Ruşen Eşref, 1932 Ağustosunda, Gazi Hazretlerini eski, yeni yerli, yabancı kamuslardan (sözlüklerden) öz Türkçe sözler aramakla, filoloji ve lengüistleri ortaya koymakla meşgulbulmuştu. Çünkü dil çalışmalarında farklı bir yol izlenmesini düşünüyordu; Harf Devrimini yapan Dil Kurulu, MEBe bağlı devlet dairesine dönüştürülmüş; ama bu dairenin çalışmalarına uydurmacılıkdiyenler Mecliste kısır tartışmalara yol açmış; sonunda dairenin bütçesi kesilmişti. Atatürk olup biteni yalnızca izlemiş; dil işlerinin, iktidar baskısından uzak kalamayacağını görmüş; Türk Dil Kurumunu dernek yapısıyla kurmuştu. Derneğin bir kurultay toplamasını, Türkçenin özleşmesi, gelişmesi ve ulusal dil olması için evrim mi, devrim mi yapmak gerektiğinin burada tartışılmasını önermişti. Kurultaya yalnız uzmanların, öğretmenlerle yazarların değil, kamu görevlileriyle halkın da katılmasını sağlamıştı. Dokuz gün süren kurultayda katılımcılar düşüncesini özgürce söylemiş; devrimci ve evrimci görüşler çarpışmıştı.

Evrimciler, Türkçeleşmiş yabancı sözcüklerin korunmasını; Türkçenin yapısına uymayan dilbilgisi kurallarının, halkın kullanamadığı yabancı sözcüklerin atılmasını; ama eski Türkçeden, Türk lehçelerinden sözcük alınmamasını uygun buluyorlardı. Sözcüleri gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın, adı ne olursa olsun, hiçbir örgütün dile karışmamasını savlamış; onu destekleyen de olmuştu. Sadri Ethem Erdem, Halit Ziya Uşaklıgil, Fuad Köprülü, Ali Canip Yöntem ve Hasan Âli Yücel gibi aydınlar ve onları onaylayan çoğunluksa dilde devrimin kaçınılmaz olduğunu savunmuştu.

Aydınlanma dönekleri

Atatürk yaşarken devrimci olanların, 1950de Demokrat Partinin milletvekili ya da yandaşı olduktan sonra ulusal rönesansımızsaydıkları Dil Devriminden, hatta büyük bir bütün oluşturan Türk Devriminden vazgeçtiklerini, devrimleri silmek için türlü oyunlar sergilediklerini görüyoruz. Nihat Sami Banarlı, Türkçenin Sırları adlı yapıtında, “…Türk ilminin yetiştirdiği en büyük dil ve edebiyat tarihi âlimi Fuad Köprülü, konuşulan dile müdahale fikrine daha Atatürk zamanında razı değildidiyerek Köprülünün, 1932deki sözlerini yalanlıyor. Banarlıya göre, “(…) Türkiyede dil politikacılarının dilde hiçbir milli ve ciddi endişeleri olmadığını bu delalet açıkça belli eder: Onların bütün maksadı dilimizde, müşterek İslam medeniyetinden Türkçeleşmiş kelimelerin imhasıdır. Bu imha bizi, bir zamanlar sahibi ve hâkimi olduğumuz Yakınşark medeniyeti asırlarındaki zafer ve şeref sahifelerimizden uzaklaştıracak, Türk çocuklarının o büyük günleri hattâ kelimelerde bile hatırlanmasına bile engel olacaktır.

Gençlerimiz kendilerine,100 Temel Eserarasında kaynak diye dayatılan, bilimsel temeli ve kaynakçası bile bulunmayan; önyargı ve öfkeyle yazıldığı için dili de bozuk olan ‘Türkçenin Sırları’ gibi yapıtlarla devrim karşıtlığına yönlendiriliyor; sözde aydınlar da siyasal erkten aldıkları güçle Dil Devriminin dinle bağları kopardığını açıkça söylüyorlar.

28 yıl önce Atatürkün vasiyetnamesinin çiğnenmesi, kalıtından pay ayırdığı Türk Tarih ve Dil kurumlarının kapatılması sıradan işler değildi. Dilin yenileşmesinin düşüncenin yenileşmesi olduğunu gerici takımı iyi biliyordu. Dil Devrimini salt sözcük türetmekmiş gibi göstermeleri, komünistlikle ilişkilendirmeleri, sırasıyla sahnelenecek kirli bir oyunun parçalarıydı. Özellikle eğitim kurumlarını ele geçirmek, devrimcileri sindirmek için her yolu kullandılar. Dilde devrime komünistlik diyenler, bugün dinsel kavramlar ve İngilizceyle süsledikleri bir tür uydurukça kullanıyorlar. Bu keskin ve gülünç uydurukçayla Türk Devrimini dilim dilim ediyor; kurum ve kavramların içini boşaltıyorlar Cumhuriyet yurttaşlarıTürkiye, Türk, Türk Devrimi, Türkçedemeye çekiniyor; ulusalcılık suç, ulusalcılar suçlu Dil Devriminin 79. yılında Türk Dil Kurumu yok; Ata’nın vasiyetnamesindeki hukuk lekesi duruyor... Adı Türkçe bir şey kalmadı; yabancı dille öğretim yetmedi; anadili İngilizce olan 40 bin misyoneröğretmen kimliğiyle okullara; yani koynumuza girecek Yabancıya Türkçe öğretmekle övünenler, Arap’ın dilinin yanına yayılmacınınkini de katıyor, ortak dilimiz Türkçeyi öğretememekten utanç duymuyor Dilimiz, içimiz dışımız örtülüyorHalk olup bitenin ayrımında mı? Adam, internet cafesine Chatlakdiye ad koymuş; bu durumdayız işte! Bu koşullarda 79. Dil Bayramını kutluyoruz; kutlu olsun!

ozelsevgi@yahoo.com.tr


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler