'Dindar insandan çağdaş olamaz mı?'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında dindar nesil polemiğiyle ilgili olarak "Anayasa'nın 24. maddesini açın okuyun. Dindar insandan çağdaş olamaz mı, hem çağdaş hem dindar olamaz mı bir insan? Bunlar dindarlığı ne anlıyor? Fatih projesiyle bunlara bir ders verdik" dedi.

'Dindar insandan çağdaş olamaz mı?'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 07.02.2012 - 10:05

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP Grup Toplantısında Suriye ile ilgili mesajlarını iletti. Erdoğan şunları kaydetti: "Bugün babalarının izinden gidenler o diktatörlerin o firavunların izinden gidenler de hak ettiklerini mutlaka bulacaklardır. Hama'da 30 bin masumu hünharca öldüren baba Esad işlediği cinayetlerin hesabını bu dünyada vermedi. Ama bütün İslam dünasının hafızasında kalbinde vicdanında acımazsız bir diktatör olarak tarihe adını yazdırdı. Umuyorum ki bugün onun izinden gidenler Humus'ta yüzerce masum sivili katledenler Adl-i İlahi'den önce kendi halklarının önünde hesap verecektir. Hama'nın hesabı sorulmadı ama emin olunuz ki er ya da geç Humus'un hesabı sorulacaktır."

Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a grup toplantısından seslenerek, "Madem ölene kadar savaşacaksın neden Golan tepeleri için savaşmadın? Senin kahramanlığın kendi masum halkına mı? Bu kahramanlık değil korkudur. Korkaklıktır. Gittiğin yol yol değildir. Bu yol çıkmaz sokaktır. Daha fazla kan akıtmadan daha fazla masum sivilin canını almadan bu yanlış yoldan dönmesini kendisine bir kez daha tavsiye ediyoruz. Buradan kendisine sesleniyorum. Kendi anlayacağı şekilde kendi dilinde sesleniyorum. Ya Beşar. Men Dakka Dukka. Ey Beşar eden bulur" dedi.

Başbakan Erdoğan, BM Güvenlik Konseyi'nde alınan kararı da medeni dünya açısından bir fiyasko olarak değerlendirdi. Bu olaylara çanak tutanların da büyük vebal altında olduğunu söyleyen Erdoğan, "BMGK bir kez daha uluslarası toplumun vicdanını tutsak almıştır. Hiçbir devmetin zalimin eline öldürme lisansı vermesi kabul edilebilir değildir. Mazur görülemez insanlığa vicrana sığmaz" dedi.

 

'Suriye halkına sırtımızı dönemeyiz'

Başbakan Erdoğan, Suriye'de yaşanan olaylara değinerek, Türkiye'nin Suriye'de olup bitene sessiz kalmayacağını ve kalamayacağını söyledi. Erdoğan, "Biz Suriye halkına sırtımızı dönemeyiz. Biz ana muhalefet partisinin, diğer muhalefet partilerinin yaptığı gibi kendi halkını katleden zalimlerin sırtını sıvazlamayız. CHP gitsin aynı kafayı, aynı zihniyeti paylaştığı Baas Partisi'ne destek versin. Biz Baas Partisi'ne değil, mazlum Suriye halkıyla dayanışma içinde olacağız" dedi.

Türkiye olarak son 9 yıldır Suriye'ye çok samimi şekilde, 'Geçmişin acılarını dindirin, Hama katliamının izlerini silin, milletinizle, halkınızla barışın, babanızdan farklı olduğunuzu, babanızım izinden yürümediğinizi Suriye halkına gösterin' dediklerini belirterek, "Evet bunu samimiyetle söyledik; çünkü umutlandık. İyi niyetle, Suriye'de reformların gerçekleşebileceğine inandık ve reformları destekledik. Ama Suriye'de Beşer Esad döndü dolaştı ve babasının izini takip etmeye, babası gibi silahların namlusunu kendi halkına çevirmeye başladı" diye konuştu.

'Gittiğin yol, yol değildir'

Beşar Esad'ın, Hama katliamının 30. Yıldönümünde 2 Şubat akşamında bir şehri kuşatarak, babasının yaptığı gibi yüzlerce masum insanı toplu halde katlettiğini belirten Başbakan Erdoğan, "Kendisine buradan bir kez daha sesleniyorum: Gittiğin yol, yol değildir. Bu yol çıkmaz sokaktır. Daha fazla kan akıtmadan, daha fazla masum sivilin canını almadan, bu yanlış yoldan dönmesini kendisine bir kez daha tavsiye ediyorum. Buradan, AK Parti grubundan Beşar Esed' e bir kez daha sesleniyorum, kendi anlayacağı şekilde, kendi dilinde sesleniyorum. Ya Beşar, men dakka dukka. Yani Ey Beşar eden bulur" diye konuştu.
 

BM'ye Suriye tepkisi

Suriye meselesinin ne bir ülkenin kendi iç meselesi olarak önemsiz hale getirilebileceğini, ne de bölgesel inisiyatif mücadelelerinde bir enstrüman olarak görülebileceğini vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi: "Suriye aslında dünyada herkes için bir samimiyet testidir. Bu olayı görmezden gelenler, gereken tepkili vermeyenler de en az bu olaylara çanak tutup, destek verenler kadar büyük vebal altındadır. Birleşmiş Milletler'de yaşanan süreç, medeni dünya açısından bir fiyaskodur, acziyetin ötesinde sorgulanması gereken bir ibret vakasıdır. Uluslar arası barışı ve güvenliği koruma sorumluluğunu yerine getiremeyen BM Güvenlik Konseyi bir kez daha uluslar arası toplumun vicdanını tutsak almıştır. Hiçbir devletin, hangi çıkarları için olursa olsun zalimin eline öldürme lisansı vermesi kabul edilebilir değildir. İnsanlığa, vicdana sığmaz Bu vesileyle, kuvvetle vurgulamak istiyorum; veto yetkisine haiz olmanın sorumluğu büyüktür. Bu yetkinin uluslar arası toplumun genelinin hak, hukuk adalet ve hakkaniyet anlayışıyla bağdaşacak tarzda kullanılması gerekir. Bu yetki kullanılırken zulmün kullanılmasına yeşil ışık yakılmamalıdır. Başta Humus olmak üzere Suriye'nin dört bir yanında, cinayetler, toplu katliamlar yaşanırken, uluslararası bu gidişata tek bir ağızdan 'dur' diyememiştir. Esad rejimi bu kararsızlığı, bu basiretsizliği mevcut kanlı politikalarını daha da şiddetlendirmek için kendisine verilmiş açık çek gibi yorumlarsa bunun hesabını kim verecektir? Şu hususu da açık yüreklilikle vurgulamak durumundayım: Suriye meselesi kutuplararası çekişmelere kurban edilemez. Suriye meselesi güç dengelerine, soğuk savaş misali kutup mücadelelerine feda edilemez. Suriye meselesi üzerinden siyasi güç mücadelesi verenler bilsinler ki akan kan onların da üzerine sıçrıyor; bu insanlık ayıbı onları da içine çekiyor."
 

Suriye için müzakere

Başbakan Erdoğan, Türkiye olarak her zaman diplomasi ve diyalogun gücüne inandıklarını belirterek, bölgedeki tüm sorunların müzakere zemininde çözülmesi gerektiğini vurguladı. "Çatışma çıkmasın, kan akması diye büyük çabalar sergilediklerini" belirten Erdoğan, "Ama bugün görüyoruz ki mesele sadece hangi yöntemle sorunun çözüleceğinde tıkanmıyor; sorunun mahiyeti konusunda bir kafa karışıklığı yaşanıyor. BM üyesi kimi ülkelerden gelen açıklamalar, yaşanan dram karşısında büyük bir duyarsızlık, büyük bir pişkinlik olduğunu gösteriyor" dedi.

 

Filistin sorunu

İsrail'de tutuklu gazeteci ve yazar olmadığını söylemenin en hafif tabirle "Yalancılık, cahillik" olarak değerlendiren Erdoğan, "Dünyanın en büyük hapishanesi olan Gazze'yi arkalarına alarak koro halinde o söyledikleri söylesinler" diye konuştu. Bunu söylemenin Gazze'ye haksızlık olduğunun altını çizen Erdoğan, "Bunu söylemek, bir yardım gemisinde şehit edilen 9 masum insana haksızlıktır. O plajda güneşlenirken öldürülen o yavrucuklara haksızlıktır. Filistin davasına, Filistin mücadelesine, Filistin şehitlerine ve sürgünlerine haksızlıktır" dedi.

Başbakan Erdoğan şöyle devam etti: "Biz buna güler geçeriz, fakat burada gözden kaçırılan, saklanan bir durum var. Bu ABD'li yazarın sözleri CHP Genel Başkanı tarafından cımbızlandı ve iç politika malzemesi haline getirildi. Bir kere şunu herkes iyi bilsin, bu tartışmayı, bu polemiği başlatan biz değiliz, CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu. Bu ifadeler bir iç politika malzemesi haline getirilince biz de bu yazarın ifadelerine dikkat kesildik. O esnada şunu da fark ettik; Türkiye'yi antidemokratik bir ülke olarak değerlendiren, Türkiye'ye gitmeyeceğini söyleyen o yazar en son 2010 yılında İsrail'e gitmiş. Orada Yazarlar Konferansına katılmış. İsrail devlet adamlarıyla görüşerek birlikte fotoğraf çektirmiş. Biz bunu hatırlatınca da bu yazardan çok anlamlı bir cevap geldi. 'İsrail'de tutuklu yazar ve gazeteci yok' dedi. Bizim ana muhalefet partisi genel başkanı bu ifadeleri adeta bir papağan gibi Türkiye'de tekrarladı. O da 'İsrail'de tutuklu gazeteci sayısı kaç, Başbakan önce onu öğrensin' dedi. Önce Sayın Kılıçdaroğlu'nu bu tarihe geçecek ifadelerinden dolayı tebrik ediyorum. Umuyorum ki bu sözleri bir papağan gibi tekrar ederek birilerinin o çok arzu ettiği takdirine, teşekkürüne, hayranlığına mahzar olmuştur. Umuyorum ki İsrail'e arka çıkan bu sözleriyle birilerinin gözüne girmiştir. Hatırlarsanız Mavi Marmara katliamının ardından bizim İsrail'e yönelik eleştirilerimize de Tel Aviv değil, Sayın Kılıçdaroğlu Keşan'dan cevap vermişti. Ardından 'Ben olsaydım, Mavi Marmara'nın gitmesine izin vermezdim' diyerek, Türk siyaset tarihine adını altın harflerle yazdırmıştı. Tabii teneke"

'BDP'nin vagonu'

Kılıçdaroğlu'nun kendi politikalarını üretemediğini ifade eden Başbakan Erdoğan, "Ama maalesef bu mümkün olmuyor. Bakıyorsunuz bir gün BDP'nin vagonu, BDP'nin papağanı oluyor, Bir başka gün çıkıyor, yabancı yazarlara çanak tutuyor" dedi Kılıçdaroğlu'nun şimdi de yazar Paul Auster'i Türkiye'ye davet ettiğini hatırlatan Erdoğan, "Ben buradan Sayın Kılıçdaroğlu'na bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Eğer o yazar davetine icabet eder de buraya gelirse lütfen Türkiye'den sonra birlikte İsrail'e gitsinler. Aksi takdirde bu seyahat eksik kalır" diyerek şöyle devam etti: "Şöyle Gazze'yi gören bir tepede birlikte piknik yapsınlar. Arkalarına dünyanın en büyük açık hapishanesi olan Gazze'yi alarak koro halinde o söylediklerini tekrar etsinler. (İsrail'de tutuklu gazeteci ve yazar yok) desinler. İsrail'de tutuklu gazeteci ve yazar yok demek en hafif tabiriyle yalancılıktır, cahilliktir. Bunu söylemek, Gazze'ye haksızlıktır, Batı Şeria'ya haksızlıktır. Bunu söylemek, bir yardım gemisinde şehit edilen 9 masum insana haksızlıktır. O plajda güneşlenirken öldürülen o yavrucuklara haksızlıktır. Filistin davasına, Filistin mücadelesine, Filistin şehitlerine ve sürgünlerine haksızlıktır. Hapishanelere bile razıydılar, yeter ki kendi topraklarını bir kere öpebilsinler. Bakın şu şiiri 2003'te Nazım Hikmet Şiir Ödülü alan Mahmud Derviş'in şu şiirini Sayın Kılıçdaroğlu iyi dinlesin. Anam, ey anam. Bu satırları kime yazdım? Hangi ulak iletir bunları? Karada, denizde, ufukta kapatmışlar tüm yolları. Ve sen ey anam, babam kardaşlarım, yakınlarım, yoldaşlarım belki hayattasınız, belki öldünüz, belki de benim gibisiniz; adressiz. Yurdu yoksa, bayrağı yoksa nedir kıymeti insanın? Evet nedir kıymeti insanın adresi yoksa?' İşite bu dizelerin şairi Mahmud Derviş adresi olmadan, Filistin'içok uzun süre göremeden gurbette gözlerini hayata yumdu. Onlarca Filistinli şair, yazar gazeteci Filistin sokaklarında vurulup öldürüldükleri için gerçekten şanslılar. Çünkü Filistin topraklarında şehit oldular. Zira Filistin sokaklarında ölmeyen, İsrail hapishanelerini dahi göremeyen, kendi vatan toprağını öpemeyen, sürgünde ölen nice yazar, nice şair, nice gazeteci var. İsrail'de 'tutuklu gazeteci yazar yok' demek Mahmud Derviş'e, Naci Ali'ye haksızlıktır. Eğer Sayın Kılıçdaroğlu ve o Amerikalı yazar Filistinlileri yazar, gazeteci olarak görmüyorlarsa, illa İsrailli arıyorlarsa, onun da çok sayıda örneği var. Gitsinler, İsrailli gazetecileri İsrail Askeri Sansür Kurunla sorsunlar. Onlar eğer cesaretleri varsa, İsrail'deki ifade özgürlüğünü anlatırlar."

'Roj TV'yi de savun'

Yapılanların son derece art niyetli, sistemli ve kurgulanmış bir senaryo ve kampanya olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Bazı yazarları da yedeğine alan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun gerek yurt içinde gerek yurt dışında Türkiye'yi lekeleyerek son derece çirkin, tehlikeli bir kampanya yürüttüğünü" söyledi. Kılıçdaroğlu'nun kendi ülkesini imajını zedelemek adına bu kampanyayı yürüttüğünü iddia eden Erdoğan, "Asıl önemli şey, CHP Genel Başkanı devam eden bir davayı, Ergenekon davasını önemsiz hale getirmek adına bu taşeronluğu yapıyor. Sayın Kılıçdaroğlu, cebinden gazeteci kimliği çıkan polis katili teröristi savunuyorsun da, Roj TV'yi niye savunmuyorsun? Onu da savun. Git Danimarka'ya Roj TV'yi de savun. Al yanına bazı avukatlarını beraber gidin" dedi.

Erdoğan şunları söyledi: "Batılı gazetecilerin, yazarların, aydınların tecrübe etmedikleri bir durum var ortada. Batı'da gazeteciler darbe planlarının içinde yer almıyorlar, Batı'da darbe zemin hazırlamak için kitap yazdırılmıyor. Batı'da birilerine kitap yazdırıp, haber yazdırıp sonra da bunu parti kapatma davalarına delil olarak koymuyorlar. Bu andan itibaren biz bu kara propagandayla mücadele edeceğiz ve devam eden mücadeleyi yoğunlaştırılacağız. Türkiye aleyhine yürütülen, hem de harici odaklardan destek alınarak yürütülen bu kampanyayı da biz boşa çıkartacağız. Hiç kimsenin Türkiye aleyhine böyle bir kampanyayı yürütme hakkı yoktur. Hele hele haysiyetli bir Genel Başkan ülkesine zarar vermek adına böyle kampanyalara önayak olamaz."

 

Dindar nesil polemiği

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugün "Dindar Nesil Kavramı" üzerinden yapılan tartışmaların, "31 Mart'ta İstiklal Mahkemeleri öncesinde, Menemen hadisesinde, 27 Mayıs öncesinde, 28 Şubat'ta, AK Parti'nin kapatılma davası öncesinde yürütülen kampanyaların" aynısı olduğunu belirterek, "Türkiye bu sanal irtica korkularına çok ama çok ağır bedeller ödedi" dedi. Bu kampanyanın son derece bayat bir kampanya olduğunun altını çizen Başbakan Erdoğan, "13 Nisan 1930'dan beri, 31 Mart Vakası'ndan bu yana 103 yıldır temcit pilavı gibi bu milletin önüne getirildiğini" ifade ederek şöyle devam etti: "31 Mart vakasıyla başlayan irtica kampanyaları Türkiye'de periyodik aralıklarla milli iradenin gasp edilmesinde araç olarak kullanıldı. İltica diyerek partiler kapatıldı, irtica diyerek demokrasi askıya alındı, irtica diyerek insanlar idam edildi, irtica diyerek hükümetlerin eli kolu bağlandı, irtica diyerek bu milletin dini değerledi, milli, manevi değerleri ayaklar altına alındı."

Erdoğan, İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy'un bir şiirinde okuyarak, "İşte biz bunları yapıyoruz. Akif'in dediği gibi (irticanın şu sizin lehçede manası bu mu?) işte bunlar bize utanmadan, sıkılmadan mürteci yaftası yapıştırmaya kalkıyor" diyerek şöyle devam etti:
"Açıkça söylüyorum, Türkiye hiçbir zaman irticaya prim vermedi. Ama Türkiye bu irtica kampanyalarına, bu sanal irtica korkularına çok ama çok ağır bedeller ödedi. Kimi susturmak istedilerse mürteci dediler, kimi dışlamak istedilerse gerici dediler, kimi aşağılamak istedilerse yobaz dediler. Bugün, dindar nesil kavramı üzerinde kopartılan fırtına işte 31 Mart'ta İstiklal Mahkemeleri öncesinde, Menemen hadisesinde, 27 Mayıs öncesinde, 28 Şubat'ta AK Parti'nin kapatılma davası öncesinde yürütülen kampanyanın tıpkısının aynısıdır.  Kusura bakmayın biz bunları yutmayız. Zira biz siyasi mücadelemiz boyunca bu kampanyaların içinden geçtik, bu kampanyaları aşarak bu günlere ulaştık. Şunu açık açık bir kez daha ifade ediyorum. Biz bu yolda elinden irtica bahanesi alındığı için kimlik bunalımı yaşayan o yazarlarla değil, biz milletimizle yürüyoruz. Bize milletimizden başka hiç kimse istikamet çizemez Televizyonlarda, şurada burada çeşitli oturumlarda şu anda veryansın ediyorlar. Sizin veryansınınız değil, milletimin veryansını önemlidir. Onun da ölçüsü sandıktır."
 

'İnsan hem dindar, hem çağdaş olamaz mı?'

Bir insanın hem dindar hem çağdaş olabileceğine yönelik sözlerini tekrarlayan Erdoğan, "Dindar bir insanın çağdaş olabileceğini niçin düşünmüyorsunuz, dindar insandan çağdaş olmaz mı? Hem dindar ham çağdaş olamaz mı bir insan? Bunlar dindarlığı ne zannediyorlar acaba" diye sordu. Başbakan Erdoğan, "Bu Hükümetin gizli ajandası, gizli niyetleri var, bu hükümet takiye yapıyor" diyerek "Ensemizde boza pişirilmesine asla ve asla müsaade etmeyeceğiz" diyerek şöyle devam etti: "Zira bizim iktidarımızda ikna odaları yok Sayın Kılıçdaroğlu. Bu ülkede on yıllar boyunca dindarlara ikinci sınıf muamelesi yapıldı. Namaz kılanlar, oruç tutanlar, sakallılar, başörtülüler, hatta selamün aleyküm diyenler aşağılandı, dışlandı, ötelendi. Dini eserler yasaklandı, camiler kapatıldı, Kuran-ı öğrenmek isteyenlerin, imam hatip okullarına gitmek isteyenlerin yolları kesildi, orta kısımlar kapatıldı. 1940'lardan söz etmiyorum, 1990'larda, 2000'li yıllarda ikna odalarında başörtülü kızlara işkence edenler CHP tarafından korundu ve milletvekili yapılarak ödüllendirildi."

CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan'ın "Elinizde dindarlığı ölçecek alet mi var?" sözlerine de cevaplayan Erdoğan, "Siz bu ülkede yıllarca laikliği nasıl ölçtünüz? Hangi cihazı kullandınız, önce bunu anlatın. Başörtülü kızların laikliğini nasıl ölçtünüz? İkna odalarında kızlara hangi araçlarla işkence yaptınız bunları anlatın. Başörtülü düzenlemeyi ey Kılıçdaroğlu, neden Anayasa Mahkemesi'ne götürdünüz. Siz önce millete onu anlatın. (Şimdi dindar bir nesil) derken neyi kastettiğimi anlıyor musun? Ey köşelerinde yazanlar, bunu niçin söylediğimi anlıyor musunuz?" dedi.

'Zihinleri formatlayamazsınız'

İktidarları döneminde hiçbir dayatmanın içinde olmadıklarının altını çizen Başbakan Erdoğan, "Biz birilerin geçmişte yaptığı gibi, öğrenci formatlama gayretinde değiliz" dedi. Dokuz yılda okullara 1 milyona yakın bilgisayar gönderdiklerini belirten Erdoğan, "Haberin var mı hoca? 1 milyon 29 bin 812 bilişim teknolojisi sınıfı açtık. Haberin var mı hoca? Bilgisayarın, internetin olduğu bir okulda dayatma olabilir mi? İşte onun için bizden önce okullara bilgisayar göndermediler, internet bağlamadılar. Böyle okullarda ve sınıflarda, olsa olsa bilgisayarları formatlarsınız ama zihinleri asla formatlayamazsınız" dedi.

Erdoğan şöyle devam etti: "Elbette her siyasi partinin gelecek, nesil tasavvuru vardır. Dini, milli ve manevi değerlerle yetişen bir nesil arzulamanın neresi yanlıştır? AK Parti değil midir modern olanla, geleneksel olanı harmanlayan; medeniyet değerlerimizle evrensel değerleri bir arada götürmeye çalışan. İktidara talip olan her partinin bir toplum ve birey tasavvuru vardır. İnsanlar ona göre oy verirler. Biz meydanlarda böyle dolaştık, bunları anlattık ama hiç bir parti kendi tasavvurunu topluma dayatmaz, dayatamaz. İşte biz bunun idraki içindeyiz. Toplumu zorla devlet marifetiyle dönüştürmeye çalışmaz. Ama sizler de lütfen, köşe yazarları ve konuşmacılar, zorla işi buralara kaydırmaya çalışmayın. Biz toplum mühendisliğine de karşıyız, siyaset mühendisliğine de. Sorun AK Parti'nin nasıl bir toplum ve siyaset tasavvuruna sahip olduğunda değil, sorun diğer partilerin böyle bir tasavvuru, böyle bir vizyonu olmamasıdır. Bizler, milletimizin rızası çerçevesinde, Anayasa ve yasalar çerçevesinde 9 yıldır ne yaptıysak onu yapmaya, millete hizmet üretmeye devam edeceğiz. Engelleri kaldırarak; dayatmaları, yasakları tek tek kaldırarak, yolları açarak, gençlerin ve ailelerin önüne seçenekler, imkanlar, fırsatlar koyarak bu yolda yürüyeceğiz. Biz devletin zihinleri tek tipleştirmesine, şekillendirmesine de karşıyız. Çocuğunu ateist olarak yetiştirmek isteyenlerin, çocuklarına yaptığı dayatmaya da karşıyız. Bu, AK Parti'ye ve Hükümetine yönelik bayat bir kampanyadır. Kimlik bunalımı içindeki, modası geçmiş, çağa ayak uyduramayan yazarların, 103 yıl önceki modaya uyarak, irtica yaygarası çıkarması artık bu ülkede. Milletim müsterih olsun. Bize oy verenler kadar vermeyenler de müsterih olsun. Bu hükümet 75 milyonun hükümetidir. bu Hükümet 75 milyonun tercihlerine saygılı bir Hükümettir. Geride bıraktığımız 9 yıl, 75 milyonun tercihlerine nasıl saygı gösterdiğimizin en büyük ispatıdır. Milletimiz bize inansın, bize güvenmeye devam etsin; biz bu yolda milletimizle yürüyecek sadece ve sadece milletin rotasında ilerleyeceğiz."

Öte yandan gruptan çıkışında TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır, salondan çıktı kayarak düştü. Bozkır'ın başını çarptığı ve hafif şekilde yaralandığı öğrenildi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler