‘Dünya sistemi’ teorisyeniydi
Önceki gün yaşamını yitiren dünyaca tanınmış sosyolog Immanuel Wallerstein’i Türkiye kamuoyu “Barış İçin Akademisyenler” girişimine imza vermiş olmasından anımsar. Ancak tüm dünya onu amansız düşmanı olduğu küresel eşitsizliğin sosyal yapısını, geliştirdiği dünya sistemleri teorisiyle açıklamış oluşuyla tanıdı. Konuya ilgi duyanlar üç ciltlik The Modern World -System (Modern Dünya Sistemi) adlı kitabını okumamışlarsa büyük bir eksikliktir bu.
Özellikle Karl Marx ile Fransız tarihçi Fernand Braudel ve Frantz Fanon’dan çok etkilendiğini her fırsatta belirten sosyoloğa göre aslında hep “tek bir dünya” vardır; 16. yüzyıldan bu yana işbölümü yaparak varlığını sürdüren, “sonsuz sermaye birikimi” olan tek bir dünya. Dolayısıyla “Üçüncü Dünya” gibi adlandırmalara itibar etmezdi.
Küresel eşitsizlik doğuran dünyanın sorunlarına ilgisi aslında Hindistan’la başladı. Oradaki sömürgeci karşıtı mücadelelerden çok etkilendiğini belirtir kimi konuşmalarında. Bu ilgi Afrika’ya yönelmesine de yol açacaktır. Gana ile Fildişi Sahili’ndeki milliyetçi hareketlere gönüllü katılımları tezinin konusu yapar, örneğin.
Afrika’dan dünyaya bakmak
Afrika’ya olan ilgisi büyüktü, - 1973’te Afrika Çalışmaları Birliği’nin Başkanı’ydı - bu kıtaya yönelik çalışmaları sayesinde ulusal kurtuluş hareketleri, merkez ile çevre ilişkileri, Avrupa merkezciliği gibi konularda araştırmalar yapmaya yönelmiştir. Sıkı bir barış yanlısı oluşu, Vietnam Savaşı protestolarına verdiği destekten çok sonra da, çatışmalı bölgelerde halkların barışını savunmasından bellidir.
Marx’tan etkilenmiştir kuşkusuz ama onu eksik bulduğu da bilinir. Bu eksikliği, büyük hayranı olduğu Braduel’in temsil ettiği Annales Ekolü’nün yapısalcı teorileriyle gidermeye çalıştığını iddia etti. Aklımda, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra “dağılan liberalizmdir” dediği kalmış. Leninizmi de liberalizmin bir türevi gördüğü anımsanırsa bu cümleden ne demek istediği anlaşılabilir.
Kuşkusuz çok tartışmalı da olsa önemli görüşler ortaya attı Wallerstein. Eksik de bulsa, o eksikliği anti Marksist sayılabilecek tezlerle gidermeye de kalksa, Wallerstein’in reddetmediği bir şey vardı ki o da “sınıf gerçeği”ydi. Ancak “emek sermaye çelişkisi” gibi Marksizmin en önemli tezlerinden birini “temel çelişki” olarak kabul etmemesi, sınıf mücadelesinde farklı yöntemlerle buluşturdu Wallerstein’ı.
Kapitalizmin sonunun 2008 Krizi’yle geldiğini ilan eden Wallerstein, artık başka bir sisteme girmek üzere olduğumuzu belirtmişti.
Karmakarışık, içinden çıkılmaz bir sisteme yani.
Göremeden öldü.
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- 'Seküler müdür kalmadı'
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!