UEFA’nın kontrolünde Avrupa futbolu ekonomiden finansa, sportif performanstan yönetsel başarıya, marka değerinden kulüp değerine varana kadar futbolun tüm rekabet alanlarında eşitsiz bir gelişim içinde. Avrupa’nın elit kulüpleri olan merkez lig kulüpleri sadece sahada değil masada da kazanıyor. Bunu anlamak için UEFA’nın organizasyonlarında kimin kazandığına bir göz atmak yeter de artar bile. Avrupa futbol ekonomisinde temel olarak; gelirservet dağılımında, kaynak kullanımında, ekonomik, sportif, finansal durumda haksız ve dengesiz bir rekabet söz konusu. Bu dengesizlik merkez liglere refah sağlarken çevre ve yarı çevre liglere yoksulluk getiriyor. Bu tesadüf değil. Aksine bilinçli bir tercihin ve bir sistemin sonucu. Bir yanda zenginler kulübü diğer tarafta hayatta kalma mücadelesi verenler. Bu ülkeler rekabette geride kalmamak için de harcamaya ve daha fazla gider yapmaya mahkûm kılınmış adeta. Bunu da ancak borçlanarak yapabiliyorlar. Borçlanma onları uçuruma götüren bir araç.
Eşitsizlik ekonomisi, kendi dinamikleri içinde zenginlerin servetlerinin artmasına neden oldu. Zengin liglerdeki servet artışı da yine bu dönemde büyüyen ekonomik ölçek ekonomisinin bir sonucu olarak yoksulların da gelirlerinin artışına olanak sağladı. Daha az artış göstererek (damlayarak) büyüyen liglerde yoksulluk zenginliğe dönüşmedi ama gelir seviyesi de damlama ekonomisinin çalışmasıyla göreceli de olsa büyümeye yöneldi. Bu gelişime “damlama ekonomisi” adı veriliyor.
UEFA’ya tabi 55 ülkede 740 profesyonel kulüp Avrupa futbolunda parasal gelirin yaratılmasına katkıda bulunuyor. Bu kulüplerin yarattığı gelir 2024-25 sezonu itibarıyla 39.3 milyar Avro. Gelirlerin 25.6 milyar Avro’su 5 büyük ligin (merkez liglerin) kulüplerine giderken, diğer 642 kulüp de kalan 13.7 milyar Avro’nun 8 milyar Avro’sunu; yani toplam futbol gelirlerinin yüzde 20.35’ini kendi aralarında bölüşüyor. Merkez liglerde kulüp başına ortalama 261.2 milyon Avro gelir düşerken, çevre liglerde kulüp başına ortalama gelir 12.5 milyon Avro. Merkez liglere ait 98 kulüp Avrupa futbol gelirlerinin yüzde 60’ını alıyor. Yani yaratılan pastanın yüzde 60’ını, kulüplerin yüzde 13’ü arasında paylaşıyor. Merkez lig kulüplerinin geliri, çevre lig kulüp gelirlerinin 21 katına ulaşmış. Bu, sürdürülebilirliğin baş düşmanı.
Son çeyrek yüzyılda Avrupa ve dünya futbolunda artan eşitsizlikle sürdürülemez rekabet sorunu bugün finansal futbolun çözemediği bir problem. Avrupa futbolunda dengesizliğin ana kaynağı, ligler arasındaki adil olmayan gelir dağılımı. Peki bu durum sürdürülebilir mi? UEFA ve FIFA işbirliği futbolun kaderini belirliyor. Bu kurumların yönetim organları, finansallaşmayı ve merkez liglerin hegemonyasını pekiştiren neoliberal politikaları öncelikleyen bir strateji uyguluyor. Çünkü bu kurumlar artık sportif organizasyon olmaktan uzaklaşıp birer ekonomik, finansal örgüte dönüşmüş durumda.
Oysa çözüm çok basit. Futbolun iyiliğini düşünürseniz UEFA’nın kâr maksimizasyonunun peşinden değil, Avrupa futbol kaynaklarının optimizasyonunun peşinden koşması gerekiyor. Futbolun ayakta kalması için rekabetin yok edilmemesini aksine desteklenmesini UEFA anlamalı. UEFA bankalarda milyarlarca Avro nakit rezerve sahip bir örgüt. Şüphesiz bugünkü finansal futbol ikliminin kurucusu UEFA’dan iyilik ve adil politika beklemek sadece safdillik olur. UEFA’yı bu değişikliklere zorlayacak, elinde oyunun yönünü ve geleceğini değiştirebilecek potansiyel ile güce sahip çevre ülkeler olacaktır. Çevre ülkeler, merkez liglere ve UEFA’ya karşı ortak bir güç birliği yaratıp potansiyellerini harekete geçirirse, futbol gerçekten adil bir oyuna dönüşecek. Merkez liglerin kaybedeceği çok şey var ama çevre ülkelerin kaybedecekleri bir şey yok. Aksine periferinin, kazanacaklarıyla bugüne kadar ulaşamadıkları finansal ve sportif refaha ulaşma şansları var.