Devlet, insanın doğal gelişiminin son ve en olgun aşamasıdır. Güzel bir tanımlama ama ne kadar olgun sorusu da bu aşamadan sonra aklımıza yepyeni ek sorular getirmiyor değil.
Aristoteles’e göre devlet, yalnızca düzen kurmak ya da güvenlik sağlamak için değil, “iyi yaşam” için vardır.
Bizler doğamız gereği politik bir varlığız ve devlet, bu doğanın en olgun ifadesidir. Devlet adalet üretmiyorsa, yasaları erdemi beslemiyorsa biçimi ne olursa olsun amacından sapmıştır.
Bu yaklaşıma göre vurgu devletin gücü değil, erdem üretip üretmediğidir. Devlet çok değişik özelliklere sahiptir.
İnceleyelim birkaçını.
Devlet güçlüdür.
Güç, öte yandan, her şeye müdahele etmek demek değildir. Asıl güç, kuralların istisnasız uygulanmasıdır. Devlet gücünü keyfilikten değil, kuralları istisnasız uygulayarak kurar ve artırır. Eğer devlet gücünü sertlikten ve keyfilikten alıyorsa kırılgan, kurumlardan alıyorsa sakin ve dayanıklıdır. Adalet üret(e)meyen güç, bozulmuş güçtür.
Devlet akıllıdır.
Her şeye karışan değil, doğru yer ve zamanda müdahale edendir devlet. Kurumlarla, kurumların saygınlığıyla ve yapısal dayanıklılığıyla toplumsal yaşamı en uygun yapandır.
Güçlü kurumlar veriye, doğru veriye dayalı hareket eden bir özelliğe sahiptir. Ortalıkta gözükmez devlet, sessiz ama belirleyicidir. Keyfilik yoktur devlette, pratik akılla hareket eder.
Devlet sosyaldir.
Ortak ürün üreterek piyasada oluşan başarısızlığı düzeltir. Piyasanın ortaya çıkardığı eşitsizlikleri dengelemeye ve onarmaya çalışır. Eğitim, sağlık ve asgari refah düzeyi bu dengelemede en önemli unsurlar, dışsal etki yaratan faktörlerdir. Devlet söz konusu toplumsal dengeleri oluşturmak için araçlarını en uygun şekilde kullanır. Müsrif değildir devlet.
Yurttaşını güçlendirir ve onu sürekli güçlü kılar. Onun bağımlılığını azaltarak sosyal bir varlık olmasına katkıda bulunur. Sosyal politikaları bağımlılık üretmez.
Devlet hakemdir.
Oyunun kurallarını belirleyip uygulayandır devlet. Adil bir şekilde yönetendir. Hakem olarak tarafsızdır. Oyunun içinde taraf olarak yoktur ve sonuca etki etmez. Bu özelliğiyle gücünü müdahaleden değil, mesafeden alır.
Futboldaki hakemlik mantığı, ekonomide devletin rolünü anlamak için güçlü bir metafor sunar.
Devlet, piyasa giriş maliyetlerinin çok yüksek olduğu alanlarda ölçek ekonomilerini bizzat kurabilir; çünkü özel sektör bu maliyetleri tek başına üstlenemeyebilir. Ancak bu durum devletin hakem rolünü ortadan kaldırmaz. Futbolda hakem oyunun başında sahayı, çizgileri ve kuralları hazırlar; gerekirse oyunun oynanabilmesi için şartları oluşturur ama oyunu sahiplenmez.
Ekonomide de devlet, kurduğu ölçek ve altyapı gücünü daha sonra özel sektörle paylaşarak uluslararası rekabeti genişletir ve derinleştirir. Bu tamamlayıcı rol, piyasanın yerine geçmek için değil, piyasayı mümkün kılmak içindir. Hakemlik, devletin hiç sahaya girmemesi değil; oyunun kurallarını ve adil işleyişini kalıcı biçimde güvence altına almasıdır.
SİZİN ŞU AN GÖRDÜĞÜNÜZ HANGİ DEVLET?
Hakem mi yoksa sahaya çıkıp tek bir takımı tutan mı?
Yanıtı hep beraber verelim.
Bugün gördüğümüz yapı, kuralları herkese eşit uygulayan bir hakem devletten çok, çevresindekileri devlet olanaklarına boğan, krediden ihaleye, teşvikten regülasyona kadar kaynakları belirli çevrelerde yoğunlaştıran bir düzeni çağrıştırıyor.
Bu, ekonomiye akılcı müdahale eden bir devlet değildir, taraf tutandır.
Sonuç ise tecrübe ettiklerimizdir.