Dünyaca ünlü plancı: Mesele koşullar değil beyinler, İstanbul kurtarılabilir

Prof. Dr. Jan Gehl, “Bir şey yapılamaz hale gelmiş bir şehir görmedim. İstanbul kurtarılabilir. Mesele fiziksel koşullar değil, beyinler” dedi.

Yayınlanma: 07.05.2018 - 08:04
Abone Ol google-news

İmar barışı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yatay mimari vurgusu... Türkiye’de özellikle İstanbul’da şehirleşme bir kez daha gündemde. Daha yaşanabilir şehirler için ne yapmalıyız? Dünyanın en iyi şehir planlamacılarından Prof. Dr. Jan Gehl, Gazete Habertürk'ten Nalan Koçak'a konuştu. Prof. Gehl, “Bir şey yapılamaz hale gelmiş bir şehir görmedim. İstanbul kurtarılabilir. Mesele fiziksel koşullar değil, beyinler” dedi. 

Danimarkalı mimar kitaplar yazdı, üniveristelerde ders verdi. Çalışmalarının sloganı “İnsan için şehir”, pek çok hükümete danışmanlık yapıyor. Dünyanın en yaşanabilir şehirlerinden Kopenhag’ı yaratan şehir planlamacısı olarak biliniyor. Fikirleri Stockholm, Oslo, Londra, Paris, New York gibi kentlerde uygulandı. İstanbul üzerine yayımladıkları bir raporları var. Dünyanın en iyi 10 şehir planlamacısından biri olarak gösterilen, ünlü mimar Prof. Dr. Jan Gehl’in verdiği yanıtlar şu şekilde:

- Hedefinizin “insan için şehir inşa etmek” olduğunu söylüyorsunuz. Yaşanabilir bir şehir nasıl olmalı?

Yıllarca şehir planlamacılığında uygulanan ideolojiler insan hayatının kalitesini düşürdü. Araçları mutlu etmekle meşgul olduk. Mimari anlayış teknokratik ve küstahtı. İnşaatların artmasıyla rant unsuru ön plana çıktı. Ben insanların, çocuktan yaşlıya günlük hayatına önem verilen bir anlayıştan bahsediyorum. Biyolojik olarak aslında yürüyen hayvanlarız. Daha önce şehirlerimizde Homo Sapiens’in ihtiyaçları göz önünde bulunduruluyordu. Ama 2. Dünya Savaşı’ndan sonra mimari rant ve motorlu araçlar hep daha ön planda oldu. 2000’den sonra pek çok şehir yeniden kazanıldı. Şehirleri bazı kategorilere ayırıyorum. Geleneksel şehir: Herkes yürüyor. İşgal edilmiş şehir: Araç dolu. Terk edilmiş şehir: Yaşam kalitesi o kadar düşük ki artık kimse yaşamak istemiyor; pek çok Amerikan şehri böyle. Ve bir diğer kategori de yeniden kazanılmış şehir: Devlet başkanı, belediye başkanı, halk ayağa kalkıyor ve “Hey şehirleri rant için değil, halk için inşa etmelisiniz” diyor. Pek çok halk şehrini araç işgalinden kurtarmaya başladı.

- Kopenhag bunlardan biri değil mi? Tabii sizin de katkılarınızla...

Evet. Burada 50 yıl “insan için şehir” programımı uyguladık. Kopenhag gerçekten çok güzel bir şehir, sokaklarda dolaşan gençler, kadınlar, bisikletliler artık şehrin karakteristiği. İnsani bir şehir olduğunu fark ediyorsunuz. Fazla trafik yok mesela, çünkü işe gidenlerin yüzde 40’ı bisiklet kullanıyor. New York, Sidney ve Melbourne’de de artık aynı program uygulanıyor. Moskova’da da projeler uyguladık, harika bir iş çıkardılar. Şehri araçlar domine ediyordu, etrafta insan göremiyordunuz. Parklar, meydanlar, kaldırımlar araçlarla doluydu. Sonra siyasiler bunun daha fazla sürdürülemeyeceğini gördü. 5 yıl içinde mucize yarattılar. Tabii Rusya’da benim “Etkin demokrasi” dediğim bir sistem var. Belediye başkanı “Bu yapılacak” dediğinde o yapılıyor.

- Yani “İstanbul gibi büyük şehirlerde değişim kısa sürede mümkün” diyorsunuz...

Kesinlikle. Moskova yapabiliyorsa İstanbul da yapabilir. Benzer çalışmalar Kazakistan’da da çok işe yaradı. Almatı’da her gün, bir önceki günden daha kötüydü mesela. Bakın 50 yıldır evliyim ve eşimle birlikte Kopenhag’da yaşıyorum. Her sabah uyandığımızda şunu biliyoruz: Bugün şehrimizde hayat dünden daha güzel!

‘ŞEHİR PLANLAMACILIĞI HAREKETSİZLİĞE İTTİ’

- İnsanların araçlarında oturmaya zorlandığını söylüyorsunuz. İyi şehir planlanmacılığı sağlık sorunlarının da önüne geçer mi?

Tabii ki. 21. yüzyılda şehir planlamacılığı yaparken sadece yaşanabilirlik değil sürdürülebilirliği de göz önünde bulundurmalıyız. Artık iklim değişikliği bize meydan okuyor ve sorunun çoğu şehirlerden kaynaklanıyor. Daha fazla yürür ve bisiklete binersek iklime de katkımız olur. Geleceğin ulaşımı dört tekerliklilere bağlı olmayacak, bu artık çok ilkel bir teknoloji. Gelecek bisiklet ve yürümekle harmanlanan toplu taşımada. İşe giderken saatlerini otomobilde geçirenlerde biliyorsunuz “oturma sendromu” ortaya çıkıyor. Yeterince hareket etmezseniz erken ölürsünüz. Şehrin dış mahallelerinde yaşayanlar, şehrin içinde yaşayıp yürüyenlere göre daha erken ölüyor. Amerika’da özellikle örnekler çarpıcı. Otomobille girilen restoranlar, sinemalar tasarlandı. Kısacası şehir planlamacılığı insanları hareketsizliğe itti. İyi şehir planlamacılığı daha sağlıklı yaşlılık, sağlık sisteminin yükünün azaltılması gibi meselelerde çok önemli.

- Dünya nüfusunun yaşlanmasını da göz önünde bulundurmak gerek değil mi?

Kesinlikle, pek çok ülkede emekli sayısı fazla. Artık “Yaşlıların şehirde hayatını kolaylaştırmak için ne yapmalıyız?” diye düşünülüyor. İyi bir hayat sürmeleri için günde 5 kilometre yürümeleri gerekiyor. Peki nerede yapacaksınız? Kanada’da “8’den 80’e” isimli bir kuruluş var, “Bir şehir hem 8 yaşındaki bir çocuk hem de 80 yaşındaki bir emekli için yaşanabilirse, geriye kalanlar da iyi vakit geçirir” diyorlar.

‘KISA VADELİ RANT, UZUN VADEDE ŞEHRİN DEĞERİNİ DÜŞÜRÜYOR’

- Kısa vadeli rant peşinde koşarak şehrin uzun vadede değerini mi düşürüyoruz?

Kesinlikle.

- Peki ya şehrin hafıza yerleri, sinemaları, binaları?

Şehrin kimliğini kaybetmemesi için onları korumalısınız.

- Cumhurbaşkanı Erdoğan pek çok kez dikey yerine yatay mimarinin önemini dile getirdi. Ne dersiniz?


İnsanların algılarının çalışma şekli yatay, dikey değil. Biyolojik olarak düşmanımız çoğunlukla havada değil yerdeydi değil mi? Bu nedenle insanlar hep kendi seviyelerine, yatay olarak odaklanmaya programlanmış. Tabii ki bazen yüksek inşa etmeniz gerekir ama onu da dikkatle yapabilirsiniz. Mesela Avustralya’da kural şu: Yüksek bina yapabilirsiniz ama şehre doğrudan binayı konduramazsınız. Önce 4 katlı yatay, geniş tabanlı bir bina inşa edebilirsiniz, yüksek katları daha dar bir şekilde üzerine çıkabilirsiniz. Dolaştığınızda kuleyi değil 4 katlı binayı görürsünüz.

- Peki İstanbul’u kurtarabilir miyiz? Yoksa dönülmez bir noktada mıyız?

Bir şey yapılamaz hale gelmiş bir şehir hiç görmedim. Tabii ki kurtarabilirsiniz. Mesele eldeki fiziksel koşullar değil, beyinler, hedefler.

‘ŞEHRİNİZE SAHİP ÇIKIN’

- Önerileriniz ne?

Şehrinizi geri alın ve “Önce insan” deyin. Önce insanların şehri nasıl kullandığını, şehrin de onlara nasıl davrandığını araştırın. Sonra değerlendirilebilecek potansiyel alanlara bakın. Daha sonra bu alanların nasıl daha hümanist hale getirilebileceği üzerine fikirler geliştirin. Yapılacak şeyleri de 3’e ayırın, hemen yapabileceğiniz şeyleri 5 yıllık stratejinizin parçası yapın mesela. Sonra 10 yıl, sonra da 20 yıl içinde ne yapabileceğiniz üzerine kafa yorun.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler