Eğitimin Çocuk Dostu Ortamlarda Verilmesinin Önemi
Prof.Dr. Esin Küntay, Cumhuriyet Haber Portalı için "Çocukta Gelişme Hakkı: Eğitimin Çocuk Dostu Ortamlarda Verilmesinin Önemi" konusunu yazdı.
Türkiye, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin (BMÇHS) taraf ülkelerinden biridir. 1990’da imzaladığımız, 1994’te Parlamentodan geçirilerek onaylanan, 1995’ten bu yana yürürlükte olan BMÇHS, Anayasamızın 90. maddesi uyarınca, artık bizim için bir iç hukuk düzenlemesi niteliğindedir. Sözleşme çerçevesinde çocuğa tanınan en temel hak olan ‘yaşama hakkı’ndan sonra onun gelişme hakkına öncelik ve ağırlık verilmesi, sağlıklı yetişmesinin olmazsa olmaz koşuludur. Her çocuk onurlu, güvenli, kendini gerçekleştirebileceği bir ortamda büyüme ve gelişme hak ve olanaklarından yararlanacaktır/yararlanmalıdır. Çocuğun gelişmesinde kaliteli eğitim ve erişebilirlik önem taşır. BMÇHS’nin çocuğun eğitim hakkına ilişkin 28. Maddesinde “fırsat eşitliğine” vurgu yapılmaktadır. Nitekim, çocuklar arasında “hiçbir ayrım gözetilmemesi” Sözleşmenin ana ilkelerinden biridir (1). Ülkemizde sekiz yıla çıkarılan temel eğitimin “zorunlu” olmasına rağmen yaklaşık 1,5 milyonun üzerindeki çocuğun okula devam edememesi, kız ve erkek çocuklar arasında eşitlik olmaması, kızların okullaşma oranlarının erkek çocuklara göre düşük olması ”zorunluluk” koşuluna tam uyulmadığı, uyulmasının sağlanması yönünde yeterince izlenmediği, eşitlik ilkesinin dikkate alınmadığının göstergesidir; bu da, “kimse eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz, ilköğretim kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur” hükmündeki Anayasamızın 42. Maddesine de aykırı bir durumdur.
Sosyolog Giddens, 21. Yüzyılda kimi belirsizlikler karşısında toplumların yüzyüze gelecekleri riskleri, kaygı duyulması gereken durumları açıklarken demokratik hakların bastırılmış olmasına değiniyor ve giderek daha fazla sayıdaki bireyin potansiyelini “yeteneklerini”, yaşadıkları çevre koşullarının sınırlılığı ya da yoksulluk nedeniyle, geliştiremediklerine değiniyor.(2)
Güç koşullar altındaki çocuklarla ilgili yapmış olduğumuz araştırmalarda “sokakta yaşayan” çocuklar, tarım, sanayi, hizmetler sektörlerinde “çalışan çocuklar”, başka bir deyişle “çocuk işçiler”, özellikle de çok kötü koşullar altında çalışan çocuklar arasındaki sokaklarda bir mal satmaya, bir hizmet vermeye özendirilen/zorlanan çocuklarla, “ticari seks işçisi” olarak cinsel istismara maruz bırakılarak sömürülen, mağdur edilenlerin eğitim sistemi dışında bırakıldıklarını gözledik. Bu çocuklarımızın en temel gelişme hakkının ihlal edildiğini bir kez daha vurgulamaya, hiç kuşkusuz, gerek yok. Günümüz enformasyon toplumunda ekonomik olarak geçerli olan bilgi temelli teknik ve iletişimle ilgili işlerdir. Esnek üretim ve esnek istihdam koşullarına uyum sağlama zorunluluğu vardır. Artık kaba güç ilişkisine gereksinim azalmaktadır ya da hemen hiç yoktur. Az sayıda nitelikli bireyin iş dünyasında yer bulabilme olasılığı daha yüksektir. O halde, “güç koşullarda yetişmekte olan, gerçek gelişmesi ile potansiyel gelişmesi arasında uçurum olan birey hangi rolü üstlenecektir?” sorusu ağırlık taşımaktadır. Güç koşullar altındaki, tüm sağlıklı gelişme hak ve olanaklarından mahrum, eğitim hakları çiğnenen çocuğun, günümüz bilgi toplumunda düzenli, güvenceli bir iş sahibi olmak için gereken yetenek, bilgi ve beceriden yoksun olarak yetişen kuşakların, yakın gelecekte toplumda üstlenecekleri rol kaygı vericidir. O, yakın gelecekte belki marjinal işlerde çalışacak, belki de kolay kazanç uğruna kanunla ihtilaf haline girecektir. Yetkili otoritelerin, “sokaklardan eğitime” sloganı doğrultusunda ivedilikle önlem almamaları halinde, korkarız, suç işleyenlerin bir kuşak sonra sayıları artacaktır. (3)
Kimi aileler öncelikle maddi olanaksızları ve çocuklarının yetişme ve gelişmelerine ilişkin bilgi ve ilgi yetersizlikleri nedeniyle, isteyerek, dileyerek olmasa da, onların gelişme ve eğitim haklarını ihlal eden başlıca aktörlerdir. BMÇHS’nin 18. Maddesi uyarınca, “çocukların yetiştirilmesi ve gelişmelerinin sağlanmasında ana-babalar birlikte sorumluluk taşımaktadırlar”. Birinci elden sorumluluk taşıyan ebeveynlerin bu yöndeki görevlerini yerine getirmeleri için taraf devletler gereken desteği verir/vermelidir. Demek oluyor ki, bir çocuğun sağlıklı gelişmesi, yetiştirilmesinde başta ailenin sonra da devletin birarada yasal görev ve zorunlulukları vardır.
Konumuz gereği, aileleri dışında çocuklar için en önemli ortamlar olan okullardaki eğitim ve öğrenimin “çocuğa dost” çevrede verilmesi için “neler yapılırsa daha iyi olur?” sorusuna yanıt ararken çocuğa dost okullarda eğitimde kaliteyle ilgili görüşlerimizi, eleştirel bir gözlükle, açıklamayı deneyeceğiz.
ÇOCUK DOSTU OKUL ORTAMI: EĞİTİM VE ÖĞRETİMDE KALİTE
Okullar “çocuk dostu eğitim ortamları” olarak yeniden yapılandırılmalıdır. Aksi halde son zamanlarda onbir yıla çıkarılması düşünülen “zorunlu eğitim”e geçmeyle olumlu sonuç elde edilemeyecek, yapılan değişiklik sadece kağıt üzerinde kalacak bir yenilik olacak, nitelikli birey yetiştirilmesi ve gelişmesine katkı sağlanamayacaktır.
Okuldaki eğitim salt akademik becerilerin kazandırıldığı bir süreç değildir. Eğitim, “öğrenim” ve “eğitim”den, başka bir deyişle iki kesitten, oluşur (4). Öğretimle bilgiye olan susamışlığımız giderilirken, eğitimle de olumlu davranışlar geliştirerek kaliteli bir yaşam sürdürmeyi, yaşam kalitesini arttırmayı becerebilme yönünde yetiştiriliriz.
Yukarıda BMÇHS’nin çocuğa tanıdığı “gelişme hakkı” kavramının açımlamasında, “kendini geliştirebileceği bir ortamda büyüme ve gelişme”nin önemine değinildi. Kişiliğinin, toplumsal özellik ve yeteneklerinin, özgüvenlerinin gelişmesinde aile dışındaki etkili birincil ortam okuldur. Çocukların öğrenme ortamları zenginleştirilerek, örgün eğitimden etkin biçimde yararlanmalarını sağlamak hedef olmalıdır. Böylesi bir ortam etkin ve katılımcı yaklaşımlar aracılığıyla gerçekleşebilir. Bu bağlamda öğrencilerin birbirleriyle işbirliği yapmaları sağlanmalı, onlarla birlikte çalışarak, konuları paylaşarak/paylaştırarak öğrenmenin yolları gösterilmelidir. Öğrenciyi dinlemek, dinlemeye hazır olmak BMÇHS’nin çocuğun katılım hakkına ilişkin 12. maddesi gereğidir. Çocuk kendine söz hakkı verilmesini ister, bekler. Düşünmesi ve konuşması için onu yüreklendirmek gerekir. Sözünün dinlenmesi, dikkatle izlenmesi, kendisine değer verildiğini, önemsendiğini gösterir. Ancak, kalabalık sınıflarda kendini ifade etmesi güçtür. Bu sorunun üstesinden, öğrenciler arasında çalışma ve tartışma grupları oluşturmak suretiyle gelinebilir. Çocuğun yetenekleri gelişirken ona başkalarıyla çalışma, sorunları çözme, eleştirel düşünme becerisi kazandırılacaktır. Çağdaş eğitim budur; akla dayalı, ezbercilikten ve dogmalardan uzak, bilimsel bilgiye öncelik tanıyan, evrensel ölçütlere (standartlara) kişinin uyumunu sağlayacak eğitimdir. Bir yandan teorik bilgiler verilirken öte yandan uygulama yapılabilmesine elverişli ortamları hazırlamak, sağlamak önemlidir. Günümüze dek süregelen ezberci eğitim sistemi tümüyle terkedilmeli, öğrencinin düşünerek, zihin jimnastiği yaptırılarak, aklın süzgecinden geçirerek, senteze ulaşabilme yeteneğini ona kazandırmak için her olanağı sağlamak, çaba sarfetmek gerekir. Grup çalışmalarını, tartışma ortamlarını yaratarak, özendirerek, daha iyisini yapmayı bir yaşam felsefesi olarak çocuğa benimsetmek. Bu konular verilecek olan eğitimin kalitesiyle ilgilidir; bu toplam kalite yönetimi ya da felsefesinin temel ögesidir.
Üzerinde durulması gereken bir başka önemli konu ise; öğrenciye toplumsal duyarlılık kazandırmaktır. Bu bağlamda grup çalışmaları esnasında, tartışma ortamlarında örneğin alkol bağımlılığı, madde bağımlılığı, üreme sağlığı, AIDS ve diğer sağlık konuları, beden ve ruh sağlığı gibi, suç ve çocukların suça sürüklenmesi, çocuk istismarı ve benzeri konu ve toplumsal sorunlarla ilgili araştırma yaptırılarak, öğrenci bilgilendirilmelidir. Sorun çözme becerilerini edindikleri ve bilgilerini aralarında paylaşıp yaygınlaştırdıkları oranda, yetişmelerinde olumlu aşamalar kaydedeceklerdir. Bundan, hiç kuşkunuz olmasın, toplum da kazançlı çıkacaktır. O halde, “öğrencinin hangi niteliklere sahip olmasına ağırlık verilmelidir?” sorusu da yanıtlanmalıdır.
Eğitimleri Süresince Öğrencilerin Sahip Olmalarına Özen Gösterilecek Nitelikler
Okul yeni yetişmekte olan kuşakların salt bilgi edindiği ortamlar değildir. Herşeyden önce öğrencilerin iyi ve örnek insan olmaları sağlanmalıdır. Evrensel insan haklarına, insan onuruna, demokrasiye saygılı, karşısındaki kişinin haklarını tanıyan, ilişkilerinde empatiyle (5) yaklaşan, başka bir deyişle hoşgörülü bireydir sözü edilen. Derslerde etkin (aktif), katılımcı, araştıran, sorgulayan, analiz eden, sorun çözme becerileri geliştirebilen öğrenci başarılıdır. Çağdaş, aydın, yeni bilgi ve enformasyonun ışığında sürekli gözden geçiren, düzeltmelere açık, bilimin “yöntemsel kuşku” ilkesini benimseyendir. 21. yüzyıl, büyük ve hızlı bir dönüşüm dalgasının ucunda duruyoruz. Enformasyon çağında nitelikli insan yetiştirmek, bireyin yaratıcılığını gün yüzüne çıkaracağı elverişli zemini hazırlamak öncelikli hedef olmalıdır. İnsan kaynağına yapılacak yatırımlarla toplumlar büyük dönüşüm dalgasına ayak uydurabilecek, uluslararası arenada başabaş yarışta iddia sahibi olabileceklerdir.
Okul Ortamında Yükselen Şiddet olgusu
Şiddet uygulama günümüzde üzerinde durulması gereken toplumsal sorunlar listesinin en başlarında yeralıyor. Konumuzla yakın ilgisi nedeniyle okullarda şiddet olgusunu da irdelemeliyiz. Okullarda, hatta ilköğretim düzeyinde şiddet olaylarının sayılarının son yıllarda giderek artmakta olduğuna medyada yeralan haberlerle oldukça sık tanık olmaktayız. Yazılı ve sözel-görsel medyada öğrenci kavgaları, yaralama, hatta sayısı az da olsa, öldürme olaylarıyla ilgili haberler toplumsal vicdanı derinden yaralıyor. Sevdiği kızın kendisiyle olan arkadaşlığına son vermesini, bir başkasıyla yeni bir ilişki içine girmesini anlayış göstererek kabullenememe, fevri davranma, akranlar grubunun bir diğer grupla çelişkisi ve zıtlaşması sonucunda, ya da dersinde başarı gösteremediği, kendine adil davranmadığını varsaydığı bir öğretmene karşı şiddet uygulayarak, irrasyonel davranışlar içine girdiği durumlara ilişkin haberlere medyada sık rastlıyoruz. Böylece aklın düzene koyduğu toplum düzeni, akıldışı davranışlarla sarsılıyor. Sosyolog Pareto’nun da işaret ettiği gibi, kimi birey, aklının düzene koyduğu çıkarlarına aykırı davranışlar içine girerek, irrasyonel davranabiliyor, toplumsal düzeni bozguncu etkilere maruz bırakıyor.
Psikolog Bandura, şiddet uygulamanın birtakım pekiştirenleri olduğuna işaret etmektedir. Ona göre bunlar; gerilimi azaltmak, maddi ödül elde etmek, başkalarının övgüsünü kazanmak, özüne saygıyı ve itibarını geliştirmek vb. nedenlerdir (6). Son yıllarda ilkokul çağındaki çocuklar arasında bile yükselen şiddet’in gerisinde Bandura’nın ileri sürdüğü nedenlerin güdülendirici etki yaptığı düşünülebilir. Ergenlik çağındaki çocuğun “maço” türü davranışlarıyla akranlar grubunda öne çıkarak, onaylanma isteği olması çok yadırganmamalıdır. O çağdaki çocuğun davranışlarını etkilemede ailesinin de önüne geçen birincil grup; arkadaşlık grubudur. Onlar tarafından itibar görmek, onaylanmak çok önemlidir. Bedensel, duygusal, bilişsel açılardan tam erginliğe ulaşmamış, iyi ve kötüyü bilme, ayırdetme yeteneği gelişmemiş çocuğun özel koruma ve güvenceye gereksinimi vardır. Davranışlarını düzenlemesi, denetlemesi ve içinde bulunduğu duruma uygun davranışları seçmesi, antisosyal olandan kaçınması için doğal ya da yasal açıdan sorumlu bir büyüğün yolgöstericiliği önemlidir. Uygun davranışı doğrudan öğreten bir modeli olsa da, her ne kadar toplumsallaşmasında anne/baba birincil önem taşısa da, çocuğun toplumsal enformasyonunun edilgin alıcısı olduğunu düşünmek doğru değildir. Erken çocukluk döneminde çevresiyle ilişkilerinde başka kaynaklardan da etkilenir. Anlaşıldığı üzere, kavga etme, silah taşıma gençler arasında hızla yaygınlaşıyor. Belirtmiş olduğumuz gibi gençlerin bir bölümü aralarındaki uyuşmazlıkları yapıcı yoldan çözüme ulaştırma yerine saldırıya, şiddet uygulayarak “yola getirme” yönelimini benimsiyorlar. Şiddete başvurmanın olumsuzluğunu, çıkar yol olmadığını gözler önüne sererek, algılanmasında, şiddet dışı çözüm yollarının öğrencilere anlatılıp, kavratmada okullarda neler yapılabilir? Okullar daha uzun sürede olsa bile, uyuşmazlıkları çözmek için akran arabuluculuğu öğretimi başlatabilir. (Peer mediation training, conflict resolution) (7) Bunun için öğrenciler arasında tartışma ve sorun çözme küçük grupları oluşturmak yoluyla onlara arabulma yolları ve süreçleri öğretilebilir. Bir öğretmen grup içinde hakem rolü üstlenebilir. Hakem rolü üstlenen öğretmen tartışmalara doğrudan katılmaksızın, tarafsız olarak, çelişkinin çözülerek karara bağlanmasına dolaylı yollardan yardımcı olmalıdır. Böylece bir uyuşmazlık karşısında hemen şiddete başvurma, zor kullanmanın dışında çözüm üretebileceği yollar öğrencilere gösterilebilir. Okul öğrenme alanıdır, kavga etme platformu değildir.
Okullarda ders programı dışında kalan etkinliklere (extracurricular activities) ağırlık verilmelidir. Ayrıca oyun oynama, spor yapma da eğitimin bir parçasıdır. Özellikle spor düşünmeyi öğrenme sürecidir, bir öğrenme deneyimidir. (8) Sözkonusu etkinlikler için çocuklar daha uzun süre okulda zaman geçirebilirler; akşam üstleri, haftasonları ve tatillerde. Okullarda geçirilen süre sonucunda, ders sonrası okul çıkışlarında çocukları uyuşturucudan, sokak çetelerinden, sıkılmaktan uzak tutmak, hatta kısa bir süre için olsa da, olumsuz etkilerin devreye girmesinden onları korumak olanaklıdır (9). Okul yönetimi şiddet olgusunu eğer en aza indirgemeyi hedefliyorsa, o zaman çocuklara alternatif seçenekler sunabilmelidir. Kuşkusuz bütün bu söylediklerimizin yapılabilmesinin de okulun derslikleri dışındaki fiziksel ortamının, alt yapının uygun olması koşuluna bağlı olduğu gerçeğini de yadsıyamayız.
Okullarda, özellikle ilköğretim düzeyinde bile şiddet olaylarının sayılarının artmakta olduğuna değindik. Öğrencilerle öğretmenler arasında olumlu ve sürekli ilişkilerin varlığı şiddet önleme açısından gereklidir. Okul yönetimi velilere çocuklarını nasıl disiplin edebileceklerini, ilgileneceklerini, birlikte daha verimli saatler geçirebileceklerini, şiddet uygulamanın zararlarını öğretecek programlar düzenleyebilir ve ders dışı saatlerde, belli aralıklarla biraraya gelmeleri sağlanabilir. Okul yönetimleri bunun için konunun uzmanlarından destek almalıdır. Bir öğrencinin bakış açıları ve alışkanlıkları kısa sürede değiştirilemez. İlgili kişilerin elbirliği ile sabırla, özveriyle çalışmaları esastır. Bu konularda, ayrıca okullarda psikolojik ve rehberlik servislerinin varlığı ve desteği önemlidir. Bu servislerin ayrıca hiperaktif, öğrenme güçlüğü olan, okuldan sık sık kaçmayı alışkanlık haline getirme gibi sapan davranışlar gösteren, özel durumdaki, risk altındaki çocukların belirlenmesinde okul yönetimi ve ailelere yol gösterici katkıları olacaktır. Her konuda öğrenci velileriyle okul yönetimi arasında sıkı ilişkiler ve işbirliği olması birçok sorunun çözümünde yararlı olacaktır.
Resmi ders programı dışındaki etkinliklerden söz ederken ve görüşlerimize son verirken öğrencilerin ilgi duydukları konularda “gönüllü – istekli” katılacakları çeşitli klüp çalışmalarına yer verilmesinin kişiliklerinin gelişmesine zenginlik katacağı görüşümüzü de paylaşmak isteriz.
Sonuç’a Doğru:
Metnin başında sözü edilen, çocuğun eğitim sistemi dışında kalması, cinsiyet eşitsizliği gibi durum ve sorunların gerisindeki etkenlere kısa da olsa değinmeliyiz. Kentler istikametindeki toplumsal hareketliliğin günümüzde hızını yitirmemiş olması, ilk kez kentlerde tutunmaya çabalayan ailelerin görece yoksulluğu (10) , doğal nüfus artışının hızı, büyük sayıda genç nüfusa sahip bir ülke olmamız, bölgelerarası farklılıklar, kent içi bölgelerde farklılıklar gibi nedenler, özellikle maddi yoksunluklar içindeki ailelerin güç koşullardaki çocuklarının okula devam etmelerini ve okul başarılarını etkiliyor. Kuşaklar boyu süregelen “erkek egemen” ideolojinin günümüzde de etkisini yitirmemiş olması, kadın/erkek arasında erkeğin yararına oluşmuş ast-üst ilişkisinin sürekliliğini ve geçerliliğini sağlamakta cinsiyet ayrımına ilişkin yönelimlerin daha da pekişmesine yol açmaktadır.
SONSÖZ:
Bu metinde “çocuğa dost” okul ortamında yapılmasının önemli olduğuna işaret edilen konu ve hususlar BMÇHS’nin, “taraf ülkeler tüm işlemlerinde çocuğun ‘üstün yararı’ ilkesinin güdülmesini taahhüt eder” hükmündeki 3. Maddesine paralellik taşıyan, onu geçerli kılacak önermelerdir. Sözü edilenler bir çırpıda gerçekleştirilebilecek değişmeler değildir. Değişme, öncelikle konunun farklı bir mentalite (bakış açısıyla) irdelenmesini gerektirir. Hemen davranmalı, alanının uzmanı kişilerle görüş alışverişi yapılmalı ve eğitim programlarının değiştirilip, güncelleştirilmesi için üç aşamalı; kısa, orta, uzun dönemli eylem planları tasarlanarak, uygulanmaya konulmalıdır. Bunlar gerçekten yapılır mı, bilemiyorum! Ancak, böylesi değişikliklerin aklın ve bilimin ışığında çağdaş, uygar, Cumhuriyet ilkelerine bağlı kuşakların yetişmesine uygun zemini hazırlayacağını söyleyebilirim.
1) BMÇHS madde 2.
2) Giddens, Antyhony, BEYOND LEFT AND RİGHT: THE FUTURE OF RADİCAL POLİTİCS. Polity Press, UK, 1998, s:100.
3) Küntay, Esin, “Yaşanmamış Çocukluk: İstanbul Sokaklarının Çocuk İşçileri”, TOPLUMBİLİM: Kent ve Suç Özel sayısı, Sayı:23, Bağlam Yayınları, İstanbul, Aralık 2008, s:43-49.
4) Cansen, Kemal Ege, “Yaşam Kalitesi ve Eğitim”, IV. ULUSAL KALİTE KONGRESİ: Toplam Kalite Yönetimi ve Eğitimde Kalite. KALDER, TUSIAD, 8-9Kasım 1995, İstanbul, s:729.
5) Empati: Bir başkasının duyguları, ruh hali içine girebilme, ona anlayışla, değer vererek yaklaşma; olayları onun bakışıyla değerlendirebilmek. İnsana değer veren, onu merkeze alan iletişim biçimi.
6) Isom, Margaret Dolores, “The Theorist Albert Bandura”, November 30, 1998, http://www.criminology.tsu.edu/crimetheorybandura.htm:4/23/2006, 8 sayfa.
7) Johnson, David ve Roger, REDUCING SCHOOL VIOLENCE THROUGH CONFLICT RESOLUTION. Association for Supervision and Curriculum Develeopment, Alexandria, Virginia, USA, 1995, s:12.
8) Vogler, Conrad C., Schwartz, Stephen E. THE SOCIOLOGY OF SPORT. Prentice Hall Inc. New Jersey, 1993, s:85.
9) Bkz. (7) Johnson ve Johnson, s:11.
10) Görece yoksulluk: Bireyin insanca yaşamını sürdürebilmesi için, içinde bulunduğu toplumsal çevredeki sosyal, sağlık, eğitim, kültürel altyapı vb. yaşamsal olanaklardan yoksun kalmayacak, erişebilecek bir gelir düzeyine sahip olmaması.
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- 6 asker şehit olmuştu
- Naci Görür'den korkutan uyarı