Enis Batur; ‘Şiir yolculuğumda deltaya vardım!’ (21.01.2021)
“Tümünün şemsiye ismi olarak ‘Exitus’u seçtim, hastaneden ya da morgdan ölü çıkış kâğıdına göndermeyle! Sözün özü, bilânço diyemesem de, arkada kalan yıllarla önümde duran son kapı arasındaki bir iskemlede yazılmış şiirler bunlar”. Böyle söylüyor Enis Batur, Karanlık Oda Şarkıları üçlemesinin bu ilk cildindeki; Doğu Batı Dîvanı’ndan uzanan bir hatta, hasret duygusuyla ironiyi aynı yatağa akıttığını ve Hayat ile Ölüm’ün arasına açılmış uzun bir tereddüt tünelinden geldiğini ifade ettiği şiirleri için.
- Pervasız Pertavsız yazılarınızı durdururken, birkaç kitap üzerinde çalışma gerekçenizi yadırgamıştım. Yıllardır kitaplarınız ile düzenli yazılarınız el ele ilerliyordu çünkü. Karanlık Oda Şarkıları benim gibi sizi yakından takip eden okurlarınız için bile beklenmedik bir çıkış. Bu şiir kitabını mı kastetmiştiniz?
Aralarında Karanlık Oda Şarkıları’nın da bulunduğu bazı kitapları kastetmiştim. Kesintisiz çalışmamı gerektiren işler. Bir dostum, üç yıl önce yaşadığım sağlık sorununu imâ ederek ‘kapıdan dönünce’ büyük hamlelere yöneldiğim yorumunu yaptı ama doğru değil o yorum. Öncesinde başladım geniş soluk isteyen tasarılarıma. Bir süredir içimde hazırlıkları sürüyordu hepsinin. Medyan dönemim bitmişti, yavaş yavaş, hatta hızlı hızlı belki son düzlüğe geçiliyor benim yaşıma gelindiğinde.
- Edward Said’in üstünde durduğu “son dönem” olgusundan mı bahsediyorsunuz? Bu konuda yazmıştınız. Bir de, hazırlıktan tam ne anlamalıyız?
Kimse “son dönem”inin ne kadar süreceğini bilmez, buna karşılık o dönenceye girdiğinde neleri nasıl yapacağı, yapmayı sürdüreceği konusunda niyetleri olur. Nedense 65 yaşı bir eşik olarak görmüştüm, o eşiğe gelesiye kendimi değişik ölçüler kullanarak tartmaya çalıştım. Hazırlık derken, bazı rol modelleri üzerinden yön tayini yapmaktan söz ediyorum.
Örneğin Yahya Kemal gibi çok erken yaşta kuruduğunu dile getiren ve bunu kabullenen bir bünyeyle zıt kutuptaki örnekler, Dağlarca ya da Aragon diyelim, genç kalarak yaşlananlar… yaşama ve yaratma azmi bağlamında insanın kendini sınama deneyimini yukarıya taşıyanlar…
Bu aşamada başkalarının ne düşüneceği tasası sıfırlanıyor insanda, artık kendinizle baş başa kaldığınız safhasındasınız işinizin. Gerçi 90’ındaydı ama, Balthus, Anılar’ında bir tür mağrur münzevi kalıştan dem vurur, ona yakın bir noktaya geliniyor.
‘COVID DÖNEMİ ŞİİRLERİ SONRAKİ CİLTTE’
- Karanlık Oda Şarkıları’ndaki şiirlerin çoğunda bir yaşam bilânçosu çıkarma eğilimi mi var?
Kitabın iki adı arasında bocaladım uzun süre. 8 ayrı versiyonu var, koruyacağım onları, ilk 5’inde “Sırça Hayat, dip şiirleri” başlığı altındaydı toplam. Kaldı ki bir üçüzlünün ilk cildi bu, tümünün şemsiye ismi olarak “Exitus”u seçtim, hastaneden ya da morgdan ölü çıkış kâğıdına göndermeyle! Sözün özü, bilânço diyemesem de, arkada kalan yıllarla önümde duran son kapı arasındaki bir iskemlede yazılmış şiirler bunlar.
Şüphesiz, tersi ve yüzü diye bakılacak olursa, şairin hayatındaki dönemi bir taraftaysa, içinden geçilen dönem öbür tarafta, ikisinin atmosfere yansıyan farklı özellikleri, etkileri kitabın zemininde duruyor herhalde. Hangisi hangisine baskın, okur çözecektir.
- Covid salgını yaşantısının bir yansıması olduğu söylenebilir mi kitapta?
Hayır, o dönemin şiirleri sonraki ciltte yer alacak. Ayrıca, salgına ne hacet, ülke yanıyor, küre yanıyor, uğursuz bir çağın içindeyiz. Öte yandan, şiir kitabı ayna özelliği taşımaz pek, olup bitenler arkasına döşenmiş bir dekor yaratmaz ille de. Geniş zamanların içinden geçiyor şarkılar, geniş coğrafyaya yayılıyorlar. Yaşadıklarım, okuduklarım, düşündüklerim ve düşlediklerim kalın bir magma tabakası oluşturmuş zaman içinde, oradan sökün ediyor şiirler.
HASRET İLE İRONİYİ AYNI YATAĞA AKITMAK!
- Kurmaca ögeleri de kullanıyorsunuz.
Doğu Batı Dîvanı’ndan uzanan bir hat. Hasret duygusuyla ironiyi aynı yatağa akıtmayı seviyorum. Bir de gerçek nedir ki yönünde bir sarsalama isteği yüzeye vuruyor bu son dönemde. Bir bulamaç gibi Hakikat. İçinde yanılsama, yanlış teşhis, bile göre çarpıtma, hülyalı tespitler, daha bir dolu unsur birikiyor.
- Felsefî kaygı önalmış gibi geldi bana. Sanki ilk döneminize, İblise Göre İncil yıllarına, Kandil’in mesellerine bir ölçüde kementler atmışsınız.
Şarkılar’ın şahdamarı Metafizik. Bulutsuz yağmur olmaz. Exitus’a kalkıştığımda, aynı anda iki soluk isteyen düzyazı kitaba giriştim, birlikte yol alıyorlar o gün bugün. İki kitabın da döşemesine felsefenin katkısı belirgin, felsefe kitapları olmadıkları halde.
Bu deneyimin, paralelde, şiirlere nüfuz eden bazı özellikleri görülebilir. İnsan, masa değiştirse bile aynı odada. Oda ve ada değiştirse ne fark eder, göz ve el değiştirmiyor.
Metafizik diyorsam, şiirler Hayat ile Ölüm’ün arasına açılmış uzun bir tereddüt tünelinden geldikleri için. Orada sis ve berrak ortam peş peşe üstünüze çökebiliyor, ayırt etmeye çalışıyorsunuz imge kutunuzda.
‘ÇÖKÜŞ ZAMANLARINDA GEREKLİ Mİ ŞAİRLER?’
- Öyleyse, demin değindiğiniz kapıdan dönme olayından çok da soyutlayamayacağız Karanlık Oda Şarkıları’nın kaynağını? Kitaba daha önce başlamış olmanız yaşadığınız travmanın etkisini yok etmez herhalde?
Andığım iki düzyazı kitaptan birinin kalıcı olacağa benzer adı “Ölümüne Doğru Yazmak”. Bence ölümden dönmüş olmak ölümüne-doğruluk koşulunu dönüştürmeye yetmiyor. Zaten herkesin izlediği bir yolda seyredişiniz söz konusu, Şarkılar bir bakıma logbook (seyir defteri) kayıtları sayılabilir: Hayatınızın çoğu geçmiş azı kalmıştır. Kim bilir, belki de azın azı. Şiirleriniz kaygan zeminden akıp geliyor bu şartlarda, bereket zanaatınızın sorunları yakıcı önemde, sonuçta teknik bir dizi işlem gerçekleştiriyorsunuz kâğıt üstünde, dolayısıyla onlar oyalıyor insanı masada ve garip bir haz da sağlıyor.
Yoksa, çoktan Hölderlin’in “çöküş zamanlarında gerekli mi şairler?” sorusunun duvarına çarptık.
ŞİİRİN ÖZÜNDEKİ BANYO ETME SÜRECİ!
- “Karanlık Oda” çift anlamlı mı?
Tabiî çift anlamlı. Şiirin özünde bir banyo etme süreci bekliyor. Orada ışık ayarları, vakit ölçümleri titizlik ister. Farklı versiyonların yoklanma nedeni bu. Sonunda, size göre en olgunu okura doğru yola çıkıyor.
Bir de odamızdaki ışığın ve karanlığın bileşkenleri konusu var. Dışarıda hep gece hüküm sürüyorsa, ya da Nerval’in ve bütün melankoliklerin “siyah güneş”i giriyorsa pencereden, sonuç bunlara bağlı olarak şekilleniyor.
İnsan kederliyken, coşkuluyken değil hazır olduğunda şiir yazmalı, mümkün olduğunca çok ’şey’ denk geldiğinde, eski Yunan’da ayakları kanatlı Kairos’a bağladıkları gibi yetkin anları.
- Ama yalnızca ışık ve renk belirleyici değil hiç kuşkusuz. Ses, ritm duygusu, tempo en az dolar kadar gücünü hissettiriyor. Burada sormak istiyorum: Şarkılar’a bir sıfat yakıştırmamışsınız. Kitaptaki şiirleri liriklerin bir kolu olarak mı görüyorsunuz? Bazı şiirlerin dramatik özelliği yok mu sizce? Dîvan tamamlanmadı umarım?
Neden? Eksiği mi var Dîvan’ın? Lâtife elbette. Şarkılar bir çizginin yerini almadı benim gözümde. Bunun kanıtı: Lirikler VI ve Dîvan VIII hemen hemen hazır durumda. Şarkılar ile eşzamanlı biçimde ilerledi o kitaplar ve kendi özelliklerini korudular. Yan yana yazılmalarından kaynaklanan kimi ortaklıklar olması doğaldır. Şarkılar’da, arkadaki 45 yıllık bir yazı deneyiminin hassasiyetleri, izleri, bazı tikleri buluşuyor galiba.
- Exitus I belirtkesinden tedirgin oldum. Opera’nın ikinci kitabını 25 yıldır bekliyoruz! Burada aynı durum olmayacak mı?
Exitus II kaba hatlarıyla bitmiş durumda. İnce ayarları üzerinde gereğince durabilmek için bir yıllık süreye hakkım olduğuna inanıyorum! Opera bir tek bekleyenler açısından mı eziyetli sanıyorsunuz, benim düpedüz içimi tüketiyor, belli ki daha da tüketecek. Ne zaman bitecek, bitecek mi kaygısını hiç duymadığımı sanmayın. Şairin denetleyemediği bir iç sıralaması var, kendine söz geçiremiyor, “gelen” neyse onu düşüyor kâğıda.
‘KISA ŞİİR ASIL ZORLAYICI OLAN!’
- Uzun şiir herhalde daha zorlu geçen bir yazma süreci sonrası ortaya çıkıyor.
Ben öyle düşünmüyorum, bu konuda Wallace Stevens’a hak veriyorum, kısa şiir asıl zorlayıcı olan, her defasında sıfırdan başlıyor şair. Ve en ufak pürüz, sıçrak göze battığı için eli çok oyalıyor.
Opera’nın sıkıntıları poetik düzlemden çok politik düzlemden kaynaklanıyor. Ayrıca, her kitap çalışmasının yol açtığı farklı yoğunlaşma sorunları söz konusu.
- Üçüzlü dediniz, ikinci kitabı bitirdiğinizi söylediniz, herhalde üçüncü üstündesiniz. Karanlık Oda Şarkıları’nın devamı olarak mı değerlendiriyorsunuz diğer iki kitabı, yoksa başka çizgiler mi çekiyorlar?
Erol bu sizinle kaçıncı söyleşimiz, üçüncü mü dördüncü mü (dördüncü!), aynı soruları sormuyorsunuz, aynı karşılıkları verdiğimi sanmıyorum, her dönemin ve her kitabın kendine özgü sorunları oluyor.
Birinci kitaptan ikinciye ve üçüncüye yürüyen bir anadamar görüyorum ben, ama çok sayıda yeni kılcal damar, farklı plexus’lar da görüyorum. Deleuze’ün başlığına göndermeyle: Fark ve Tekrar.
Devamlılığı simgelesin diye ikinci kitabın başına portrelerde kullanılan “başa dönüş” işaretini yerleştirdim. Yolda başka birine dönüşmüyor şair. Gelgelelim, yaş ilerlerken aynının tıpkısı da kalınmıyor.
- Bu kitaplarla genişlediğinizi düşünüyor musunuz?
Çetin ceviz bir soru bu. Her şeyden önce genişlemek bir gelişme belirtisi mi, yoksa bir yayılma mı, ona bakılmalı. Olumlu tarafından alırsam sorunuzu, şiir yolculuğumun deltaya varışı diye tanımlayarak değerlendirebilirim genişlemeyi.
Birkaç kolun tek bir yatağa varıp dökülüşü gibi. Övünmek gibi olmasın, çünkü yansız bir saptama, debim azalmadı yılların içinde.
‘ÇAĞIN EN BÜYÜK ÇÖKÜNTÜSÜNÜ YAŞIYORUZ’
- Karanlık Oda Şarkıları son derece talihsiz bir kitap olmayacak mı? Her bakımdan çok kötü bir dönemde çıktığı için söylüyorum bunu.
Şiir kitabı yayımlamak ticari bir faaliyet değil. İçinden geçtiğimiz çoğul fırtınalı takvimde okumak ilâçların en değerlileri arasında sayılabilir. Çağın en büyük çöküntülerinden birini yaşıyoruz, ülke ağır bir bunalım ortamına sürükleniyor gitgide, şiir yazmanın ve okumanın bir varoluş biçimi niteliğini taşıdığı kişilerin arasında mekik dokuyacaktır kitaplarımız. Talihsizlikse SimurgArt’ın yöneticisi değerli arkadaşım Cavit Mukaddes’in talihsizliği!
- Kitabın 500 sayfayı aşan hacmi okuru ürkütebilir, okunmasını zorlaştırır türünden endişeler taşıdığınızı tahmin etmiyorum, ama bu konuda düşündüklerinizi öğrenmek isterim.
Bu tarz bir sorun nedense romanlar için doğmuyor örneğin! Beni bir tek kısıtlı bütçesi olan şiir okurlarının durumu tedirgin eder, bu oylumda bir kitabın fiyatı düşük olamıyor. İnce kitapları yeğleyenler için seçenek çok. Nasıl okunabilir?
Ağır ağır yazılmış bir kitap Karanlık Oda Şarkıları. Bazı parçaları defalarca elden geçmiş. Aynı biçimde, ağır ağır okunabilir. Her kitabın ona geniş zamanlar ayıracak okurları çıkar mı bilmem, ben bunu önemserim, dilerim.
- Teşekkür ederim Enis bey, gönülsüz olmanıza rağmen görüşmeyi reddetmediğiniz için.
Gönülsüzlüğüm söyleşilerin yararına pek inanamaz olmamdan kaynaklanıyor. Duyuru boyutuyla işlevseller belki. Yoksa, şiirlerin şairin elçiliğine ihtiyacı yok bana kalırsa.
Karanlık Oda Şarkıları / Enis Batur / Simurg Art Yayınları / 528 s. / 2020.
En Çok Okunan Haberler
- Kürsüden Abdullah Öcalan'a çağrı!
- Kayıp Rojin'den 18 gün sonra acı haber
- İmamoğlu biraz Yavaş!
- 'Kredi kartı vergisi' yeniden değerlendirilecek
- Erdoğan'dan kabine sonrası 'Anayasa' mesajı
- Kadın öğretmenlere 'giyim dersi' verilecek
- Bizim Çocuklar İzlanda'dan 3 puanla dönüyor!
- 'Parça parça edilip, surlardan aşağı atılırsın'
- 'Türkiye'nin en önemli sorunu' anketinde tek cevap!
- Başkan Şahan, Vali Gül'e fotoğrafla yanıt verdi