Ertürk Akşun'dan 'Ve Kızın Adı Gece'

Ertürk Akşun’un dördüncü romanı “Ve Kızın adı Gece”; Akla, duyguya olduğu kadar sezgilere de odaklanma şansı veriyor. Okura da yakın tarih okuma ve araştırmaya ilişkin göndermeler yapıyor.

Ertürk Akşun'dan 'Ve Kızın Adı Gece'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 05.03.2018 - 16:34

İkilemlerin arasında sıkışmışlar için...

Ertürk Akşun’un dördüncü kitabı Ve Kızın Adı Gece, birey-toplum ilişkisi ve birey-birey ilişkisi merkezine oturan, çok yönlü-çok boyutlu bir roman. Roman boyunca zaman ve mekân kavramlarının tümünde travmaların ve iyileşme arayışları belirginleşiyor. Sık sık da kendi kaoslarından çıkmak için zorunlu-gönüllü yeni kaotik alanların seçilmesi yazarın, diyalektik bir bilgiye ve dönüşüme olan inancını duyumsatıyor. Böylelikle romanın kahramanları, kendilerine dışarıdan taşınan travmaların bilinçaltındaki izleriyle her karşı-laşmalarında, bu kez içeriye dönüp içeriye gömülüp kapanarak var olma hâlini edilginle-tiryor. Bu durum tam da liberalizmin “bastırıcı tolerans” yaklaşımına uygun olarak karşımıza çıkıyor. Bu mekanizma sayesinde egemen akıl, kendisine muhalif olan imgeleri bastırarak yönetmek yerine ya kışkırtarak yönetmeye kalkar ya da ezmez ancak ezik bırakır. Roman kahramanlarımızın tüm adımlarında bunu dolaylı olarak duyumsuyoruz.

Kahramanların özellikleri de yukarıda odaklandığım sorunların birer temsilcisi olduklarını duyumsatıyor. İki ana karakterden Doruk ve Tarık, dilin ikili karşıtlıklar üzerine kuruluşunun temsilcileridir. Doruk giderek hiçleşen bir dünyayı temsil eder. Hayatı sıradanlaştıran bir yaşam içinde alkolden, çürümüş ve anlamsız ilişkilerden geçerek yaşayan Doruk iş yaşamından da sıkılmaktadır. Ve bir gün her şeye boş verme hâlinin melankolisindeyken işsiz de kalır. Buraya sürüklenmesindeki en önemli özellikler yeni kültürel geçirgenlik, arkadaş çevresi ve özel ilişkidir. Kahramanımız bir gün aldatıldığını öğrenir ve duygusal kırılmaya yatkın yaşamı nedenliye de savrulmaya başlar. Bu savrulmanın odağında intihar olgusu vardır. İşte bu arayışlarında tuhaf bir şekilde Tarık’la karşılaşır. Tarık fotoğraf çekerek aslında hayatı toplamaktadır. Kendisinde eksik kalan parçaları arama, bulma ve birleştirme çabası da diyebiliriz bu duruma. Diğer yandan hep aynı yerde aynı şeyi çekiyor olmasının duyumsatılması da aslında bir bakıma zamanı dondurduğunu ya da devinen hayatın içinde bir zamanda donup kaldığını da işaret etmektedir okura. Böylelikle yazar karakterlerinin üzerinden okura, hem şimdiyi hem de geçmişi bütünlüklü bir yapı olarak duyumsatır. Hayatın da kopuk ve parçalı bir yapı olmadığını, aksine bu gününün bağıtı olarak geleceğe akacağının altını çizer. Bu bakış açısıyla zaman, mekân ve insan ilişkilerinin durağan ve dönüşmezliğini dikte etmeye, bunu yaşamımıza kazımaya çalışan egemen akla bir itiraz olarak güçlendirir.
  

SEÇİM VE SONUÇ İLİŞKİSİ

Tarık aynı anda politik bir kimlik olarak da özgündür. Yaşama tutunmayı, olacakları göğüslemeyi, her ilişkinin yıkım kadar bir zenginlik olduğunun da temsilcisidir. Hem huzursuz hem de rahat bir insan gibi okurla tanıştırılan Tarık tam da hayatın olağan akışındaki bir atipiktir. Böylelikle “ne olduğumuz kadar ne olabileceğimize” ilişkin alt söylemler-alt kurgularla roman tekniğinin kodlarını da duyumsatır. Yaşamın akışından duyulan rahatsızlık ve huzursuzluk ikili sarmalında Doruk’u anlamsızlığa doğru koşar adım taşırken bu hızı yavaşlatan ve durup düşünmek için Doruk’a zaman kazandıran Tarık olur. Diyalektik bir bakış açısıyla zıtların birliği romanı devinime geçirir. Ancak Tarık da bu olgunluğa doğrudan deneyimleriyle geldiğini romanın nerdeyse sonlarına kadar saklar okurdan. Okur, Tarık’la ilk tanışmasında doğrudan bilge ve olgun bir karakter olarak önerilse de metnin ilerleyen bölümlerinde benzer çıkmazların arasına sıkışıp kaldığını, benzer bilinçaltıları taşıdıklarını görürüz. Aynı cinsten olanların paradigmasında da az buçuk aynı etkileşimlerin ve esinlemelerin olduğunu böylece duyumsarız.

Ve Kızın adı Gece, söylemin değerini okura alegorik bir nitelik kazandırarak verir. Böylece roman boyunca sinemaskop bir göz tüm çevreyi gözlemler, okura canlı bir atmosfer sağlar. Ancak yine de alegorinin sembollere yaslanan aynılaştırıcı özelliğinden kaçınarak, bir mit yıkıcısı olarak ironiyi öne çeker yazar. Bu da roman tekniği açısından kıymetli bir durum oluşturur; okuru ne fazla şımartır ne de yok sayar. Aşırılıklar ve sürprizlerle dolu bir anlatıyı dengeler. Bu sinemaskop gözle birlikte; mekân yolculuğumuz derinleşir ve farklı kentleri sembollerinden okuyarak kültürel bir gezi de yaparız.
Hem Doruk hem de Tarık aslında sıkışmışların temsilcisidir. Bu sıkışmışlığın nedenleri yukarıda belirttiğim gibi sosyokültürel ve sosyopolitiktir. Bu iki kavramın temel özelliği ise dönüştürücü olmasıdır. Dönüştüren erk olarak ikilik cinsinden baktığımızda akılla sezginin, güçle duygunun, duyguyla duyarlığın, gövdeyle tinin güç sımamalarını da görürüz. Gündelik yaşamın akışının değerleridir bunlar. Seçim ve sonuç ilişkisinden kaçış yoktur.
  

İYİ BİR ROMAN İYİ BİR YAZAR

Roman boyunca kahramanlardan Doruk kimliği üzerinden kaybetmişlerin, yıkılmışların, umarsızların, ayrıntıyı kaçırmışların, sadece bir an için yaşayanların ve sorun çözme yerine sonlanmaya yönelmenin tipik günümüz insan trajedisini yaşarız. Tarık ise benzer yerlerden geçerken politik ve örgütlü birey olmanın bilgisine sığınarak, var olduğu politik ortamın dağıtılmasıyla içine düştüğü bunalımdan çıkma çabasındadır. Burada dolaylı olarak göndermeler; 12 Eylül faşizminin toplumsa bireyi yalnızlaştırırken ve 1990’ların yeni tip insanını ise hiçleştirmesi üzerinedir. Bu iki tip, sık sık yaşam içinde bir araya gelir ve karşılıklı olarak birbirleri için küçümseyici dil kullanır. İşte yazar burada alışık olduğumuzun dışına çıkarak –belki de yakın politik geçmiş için yapılan anlatı türünün ilk örneğidir- kahramanlarının birbirlerini anlama çabasına girmesini sağlar.

Romanda travmatik olgu ve iyileştirici olgu olarak karşımıza kadın kimliğinin çıkması da kurguya derinlik katıyor. Hem başlangıç hem de finalde birisinin intiharına neden olan kadın kimliği bir diğerinin iyileşmesine neden oluyor. Böylelikle romantik romantizim aşılarak gerçek yaşamın içindeki romantikliğin kırılganlığını ve güçlü karşıtlığını yaşıyoruz. O nedenle yazar “Bir erkeğe verilebilecek en büyük hediye, zeki, güzel ve cesur bir kadın tarafından sevilmektir” diyerek, eril mitlerin karşıtını yaratıyor, kitap da adını bu kadınlardan birisinden alıyor. Yani karşı mitin gücünden.

Sonuç olarak; Ve Kızın adı Gece, iyi bir kurgu ile çok katmanlı, alt ve üst metinleriyle örgülü bir yapıya bürünmüş. Aklımıza, duygumuza olduğu kadar sezgimize de odaklanma şansı veren bu roman, okura da yakın tarih okuma ve araştırmaya ilişkin göndermeler yapıyor. Yani dünü bu güne bağlayarak düşünce dünyamızın sürekliğine katkıda bulunuyor. Hem toplumsal hafızamızı hem de bireysel seçimlerimi sorguluyor, uyarıyor…
İyi bir romandan başka ne beklenir ki…
 
Ve Kızın Adı Gece / Ertürk Akşun / Destek Yayınları / 272 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler