Ganimet adası Terschelling
Kuzey Hollanda’nın liman kenti Harlingen’den Terschelling Adası’na doğru sefere başlayan feribotumuz, yeşil ve kırmızı çakarlı şamandıralar arasında usul usul ilerliyor.
Bulutların güneşin önünden kaygısızca geçişleri, kıpırtısız Wadden Denizi’nin üzerine yansıyor. Deniz yüzeyi o kadar sakin ki feribotun dümen suyunun, uyuyan denizi bir makas gibi ikiye bölmesine şaşırmıyorum. Bu coğrafyadaki akıntılar ve günde iki kez gerçekleşen gelgit, deniz seviyesinde büyük değişimlere neden oluyor. Yolculuğumuz sırasında karşımıza çıkan bariyer adacıkları ve kum bariyerlerine bindirmemek için feribotlara ve teknelere ayrılmış “seyre emniyetli koridoru” takip etmemiz gerekiyor.
Adaların, çoğunlukla denizin ortasına çivilenmiş karanlık gölgeler olarak bir anda ufukta belirmesine alışkınım. Ancak ada o kadar yassı ki bir türlü sisli ufukta belirmek bilmiyor. Sabırsızlanmaya başladığım bir anda, 1594’te inşa edilen Hollanda’nın en eski deniz feneri Brandaris’in denizcilere göz kırpan ışığını görüyorum. Bir yanağı Kuzey Denizi’ne, diğer yanağı Wadden Denizi’ne yaslanmış Terschelling’e yanaşmak üzereyiz.
Wadden Denizi, Hollanda’nın kuzeybatısında yer alan Den Helder’den, sırasıyla Almanya ve ardından Danimarka’nın Esbjerg kentine kadar uzanan 500 km’lik sahil şeridini kapsıyor. 2009 yılında UNESCO tarafından dünya mirası listesine alınan Wadden Denizi gelgit kanalları, deniz çayırları, midye yatakları, çamur bataklıkları, haliçleri ile sayısız bitki florasına ve hayvan faunasına ev sahipliği yapıyor. Kıyıya paralel olarak uzanan Hollanda’ya ait Frizya Takımadaları’nın arkasındaki çamur düzlükleri ve gelgit kanalları Kuzey Denizi’nden anakaraya gelecek tüm saldırılara karşı doğal savunma kalkanı görevini üstlenmişe benziyor. (Tabiatın enteresan bir mizah anlayışı var. Anakaranın denize karşı verdiği bitmez tükenmez mücadeleye, en büyük destek yine denizden geliyor. ‘Wad’ Hollandaca çamurlu deniz tabanı demek.)
Kırmızı yaban mersininin hikâyesi
Karaya ayak basıyoruz. Sisle örtülü kum tepecikleri, nemli yosunlarla kaplı taşlar ve göz alabildiğine uzanan kirli sarı sahil şeridi... Sahilde kısa bir yürüyüş yapmaya karar veriyorum. Çekilen denizin ortaya çıkardığı midye yataklarından havaya karışan kesif koku tuzlu havaya karışıyor. Oksijen oranının yüksekliğinden olsa gerek, hücrelerimin canlandığını hissediyorum.
Terschelling Adası sadece coğrafi özellikleri ile gündeme gelmiyor. Bu yılın başlarında, bir deniz nakliyat firması fırtınalı havada yükünü Kuzey Denizi’ne düşürdü. Düşen konteynerlardan bazıları, Terschelling Adası’nın sahillerine vurdu. Mobilya, plazma televizyon, terlik, lambalar geç verilen yılbaşı hediyeleri gibi ada sakinleri tarafından paylaşıldı. Bir keresinde de batan bir gemiden binlerce muz hevengi ada sahillerine döküldü. Muzların hayvanat bahçelerine gönderilmesi ile adanın adı tekrar haberlere konu oldu. Kargo gemilerinden gelen ganimet haberleri bununla da sınırlı kalmadı. Ada sakinleri bir sabah uyandıklarında binlerce spor ayakkabının kıyıya vurduğunu gördüler. Sahilde toplanan onlarca “strandjutterların” (sahilde değerli eşya arayanlara verilen ad) ayakkabıların diğer eşlerini aradığı komik görüntüler ile Terschelling yine manşetlerdeydi.
Ancak tarihte günün birinde Terschelling sahillerine vuran bir fıçı, adanın tüm kaderini değiştirdi. Dünyada o günlerde sadece ABD ve Kanada’nın belirli bölgelerinde yetişen kırmızı yaban mersini (cranberries), nasıl oldu da Avrupa’da sadece Terschelling Adası’nda bir anda boy verdi? Enteresan bir hikaye paylaşılıyor. 1830’larda yaban mersini içerdiği C vitamini ve antioksidanlarla Amerikalı denizcilerin iskorbüt hastalığına karşı en büyük dostudur.
Rivayet olur ki 1845’e gelindiğinde Kuzey Denizi’nde fırtınaya yakalanan bir gemiden düşen yaban mersini fıçısı, bir “strandjutter” tarafından sahilde bulunur. İçi viski dolu fıçı bulduğu hayaline kapılan ada sakini, o güne kadar görmediği ve tatmadığı kırmızı renkli üzümsü bir meyve olan yaban mersini ile karşılaşır. Hayalleri suya düşen ada sakini, hıncını fıçıya attığı tekme ile alır. Etrafa yayılan yaban mersinleri, nemli kum tepeciklerinin üzerine dağılır. Ertesi yıl baharın gelişiyle, adanın kum tepecikleri fundagiller familyasından kırmızı yaban mersini çalılıkları ile dolar. Bugün adanın sembolü haline gelen kırmızı yaban mersinleri her yıl eylül ayında hasat ediliyor. Terschelling’in sembolü olan bu meyvenin reçelinden likörüne, çayından meyve suyuna kadar her türlü ürününü satan dükkanlara kasabanın merkezinde rastlamak mümkün.
Adanın dört bir yanını saran bisiklet yollarında tanıştığım halkın göstermiş olduğu zarif canlılıktan etkileniyorum. (Amsterdamlılar gibi kitle turizminden henüz şikayetçi değiller.) Ada hayatının sessizliğiyle birlikte tekdüze bir hayat olmalı diye düşünürken hoş bir sürpiz ile karşılaşıyorum. O akşam Hollanda’da arenalarda konser veren Terschelling’li kült şarkıcı Hessel ve kızı Tess sahibi oldukları restaurantta sahne alıyor. Ada halkı şarkılara eşlik edip, eğleniyor.
elifgunsel@yahoo.com
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- 'Seküler müdür kalmadı'