Genco Erkal: Bu iktidarın sonu gelmiştir

Usta sanatçı Genco Erkal Cumhuriyet Pazar’a konuştu. Erkal, “Kirli ilişkiler öylesine kapladı ki toplumu, bundan sonra hiçbir din bu kadar pisliği örtüp gizleyemez. Ben bunun böyle gitmeyeceğini düşünüyorum. Bu iktidarın sonu gelmiştir” diyor.

Yayınlanma: 20.07.2021 - 16:47
Abone Ol google-news

Çizim: Zafer Temoçin

Tiyatromuzun yaşayan en büyük ustalarından Genco Erkal yeni oyunu “Şahdamarım”ı sahnelemeye başladı. Pandemi yasaklarının azaltılmasıyla önce Göztepe Özgürlük Parkı’nda, ardından Küçükçiftlik Sahnesi’nde sergilediği oyunda şair Ahmed Arif’in eserleri ve hayatından yola çıkan bir kurgu oluşturmuş Erkal. 

Genco Erkal 2009 yılında Zehra İpşiroğlu ile yaptığı bir söyleişide şöyle anlatıyor: “Brecht düşünce tiyatrosu, Nâzım Hikmet şiir tiyatrosu olarak beni çok etkilemiştir. Brecht ve Nâzım Dostlar Tiyatrosu’nun iki ana damarını oluşturuyor. Bu açıdan benim dünyaya bakışımı, oyunculuğumu, yönetmenliğimi yoğun bir biçimde etkilemişlerdir. Ben yazar olsaydım onlar gibi yazardım duygusu... Nâzım bana şiir tiyatrosunun yolunu açtı (...) bunun Can Yücel’e kadar uzanan bir çizgisi var. Nâzım’la da Brecht’le de sanki aramda bir kan bağı var. Yapmak istediğim tiyatronun yollarını bana onlar açtılar.” Gazetemiz yazarlarından Ayşegül Yüksel’in hazırladığı “Genco Erkal’ın Dostlar Tiyatrosu Serüveni” adlı kitaptan bir alıntıydı yukarıdaki kısa bölüm. Meslek hayatında 60 yılı geride bırakan Genco Erkal işte bu söyleşide anlattığı açılan yollardan yürümeye devam ediyor ve bu kez Ahmed Arif’in şiirlerinden kurguladığı “Şahdamarım” adlı oyunla izleyici karşısına çıkıyor.

Onu biraz Brecht’in Galile’sine de benzetmek mümkün belki ama o oyundaki karakterin son repliklerine sığınıp “Kahramanlara ihtiyacı olan toplumlşara yazıklar olsun” da demiyor, ki buna sonuna kadar hakkı olduğu halde. Ahmed Arif’in şiir, mektup, söyleşi ve anılarından yola çıkarak yazıp sahnelediği “Şahdamarım” vesilesiyle büyük ustaya bir kez daha ulaştık ve onun engin bilgeliğinden feyz aldık. Buyurun bakalım... 

Akla ilk gelen sorudan başlayalım: Neden Ahmed Arif? Uzun süredir planladığınız bir oyun muydu bu?

Bende böyle yıllanmış gizli projeler vardır. Gün yüzüne çıkmak için uygun koşulları kollar. Kurcalarım, onunla oynar, oynaşırım. Bir türlü ele gelmez, kapıyı açmaz. Derken bir şeyler oluşmaya başlar. Tamam oldu oluyor dersin, düş kırıklığı, gene başa dönersin. Pes ettirir sana, gizini vermez ele.

Ahmed Arif de böyle gizli bir sevdaydı bende. Onunla birebir birkaç kez aynı sahneye çıktık. Ben Nâzım’dan okuyordum o da kendi şiirlerini. Kulisten onu izlerdim. Şiirinin büyüsünü kendi sesinden keşfettim. Bir gün, dedim kendime, onun şiiriyle hesaplaşmalıyım. İçimdeki kendi Ahmed Arif’imi bulup çıkarmalıyım, Nâzım’da olduğu gibi.

Derken pandemi döneminde eve kapalı yaşarken kısa bir video çekip kendimi bu şiirlerde sınadım. YouTube kanalımda güzel tepkiler geldi. Oluyor galiba, olabilir diyorum ama nasıl bir kurgu, nasıl bir oyun çıkacak ortaya? Yere sağlam basmama ilk adım, oyunun müziklerini Ercan ve Gökhan kardeşlerle oluşturma kararıydı. Bir süredir yakın dostum olan müzisyenler bu iş için biçilmiş kaftandı. Önerimi heyecanla kabul ettiler, birlikte çalışmaya başladık.

Nâzım Hikmet ve Can Yücel gibi şairlerden yaptığınız oyunlar çok ilgi gördü, özellikle de Nâzım... Sizce Ahmed Arif bugünün izleyicisine ne söyleyecek?

Büyük ozanlar, büyük yazarlar ne söyleyeceklerini bilirler. Onlar eskimez, yazdıkları bugün yazılmış gibi hep günceldir. Sevda var burada, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin gibi. Âşıklar kavuşamazlar ama ömür boyu o sevdayı dolu dolu yaşarlar... Zulüm var, ülkemizde ozanlara, yazarlara, düşünen insanlara hep uygulanan, acımasız zulüm, hapislik... Memleket sevgisi, insan sevgisi, emeğe saygı, baskıya başkaldırı, isyan... Daha ne olsun?

Genco Erkal, Gökhan ve Ercan Çağıran ile birlikte

YENİDEN BAĞLAMA İLE

Metni oluştururken nasıl bir yol izlediniz?

Nâzım’da ya da Can Yücel’de olduğu gibi sadece şiirlerle yetinmedim. Ozan’ın kendini anlattığı metinleri araştırdım. Özellikle Refik Durbaş’a verdiği söyleşi, Şeyhmus Diken’in, Zeynep Oral’ın kitapları oyunun kurgusuna ışık tuttu. Özellikle Leyla Erbil’e yazdığı mektuplar şiirleri birleştirici unsur olarak çok işe yaradı. Bir yerde Ahmed Arif “Ömrüm boyunca hapishaneyi içimde taşıdım, ondan kurtulamadım bir türlü” diyor. İşte bizim oyun da ömür boyu ona eşlik eden bu hayali hapishanede geçiyor. Bağlama çalıp, türkü söyleyen iki dostla birlikte onun yaşamını, sevdasını, şiirini yaşıyorlar.

Sahnelemesi diğer oyunlarınızı anımsatıyor mu, yoksa başka bir yöntem mi denediniz bu kez?

Burada müzik öteki oyunlarda olduğundan daha ağırlıklı. Ahmet Kaya, Grup Ekin, Rahmi Saltuk gibi bestecilerin eserlerinin yanı sıra Ercan ve Gökhan kardeşler ozanın altı yeni şiirini bestelediler. Sahnede canlı söylüyorlar. Müzikle şiir iç içe geçiyor. Neredeyse eşit ağırlık taşıyor burada müzik. Oyuncu olarak benim işim kolaylaşıyor. Ve ilk kez halk müziği ağırlıklı bir anlatım var burada. Uzun bir aradan sonra bağlama yeniden Dostlar Tiyatrosu sahnesine çıkıyor.

Sosyal medyada güncel meselelere dair tepkinizi yansıtımaktan çekinmiyorsunuz. En son Elmalı’da olanlarla ilgili bir paylaşımınızı gördüm hatta. Size de sürekli değişen ve her gün beter bir hal alan gündemle uyanmak yorucu geliyor mu? 

Ülkemizde kadına ve özellikle çocuğa uygulanan şiddet, istismar, taciz isyan duygusu uyandırıyor. En çok öfkelendiren de adalet mekanizmasında ve iktidarda görülen hoşgörü eğilimi, hep hafifletici sebep arama, suçluyu mazur görme tutumu. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı bunun en belirgin kanıtı. Şimdi bir de çocuklara taciz suçlarında kanıt gerekliliği ekleniyor. O çocuk için başına geleni anlatabilmek bile katlanılması güç bir durumken bir de kanıt gösterme zorunluğu taşınabilecek bir yük değil. Zaten hastalıklı bir toplumduk ama bu son yıllarda metastaz tüm vücudu sardı.

Türkiye’nin bir hayli zorlu zamanlarını görmüş yaşamış birisiniz. Bugünle kıyasladığınızda ne düşünüyorsunuz, iyi ve kötü yanları neler örneğin şu yaşadığımız dönemin?

Ben hiçbir iyi yanını göremiyorum bu gidişin. Tüm ülke tek bir adamın ağzından çıkacak söze kilitlenmiş. Başta adalet mekanizması ve medya, ona bağlı olarak bütün kurumlar esir alınmış, korkutulmuş, sindirilmiş, susturulmuş. Ülkenin kaderiyle oynanıyor, ekonomi sürünüyor, batıyor, bin bir türlü yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık açık açık itiraf ediliyor. Araştıran, soruşturan, hesap soran var mı? Baştaki susunca herkes susuyor.

HİÇBİR DİN BU PİSLİĞİ ÖRTEMEZ

Dinin ve muhafazakârlaşmanın bu kadar yükselişe geçmesi normal mi sizce? Yani bu toplumsal bir ivme mi, yoksa bize dayatılan bir şey mi?

Ilımlı İslam modeli başlangıçta dışardan önerilen, aşılanan bir yapıydı. Toplumun DNA’sına çok uyan özelliğiyle kabul gördü, benimsendi. Cumhuriyete karşı rövanş duygularını kamçıladığından muhafazakâr kesim buna sahip çıktı. İktidar da eksik olmasın bunu sonuna kadar kullandı, köpürttü, tahrik etti. İktidarını pekiştirdi. Dini duyguları kendi kirli hesaplarına, tüm yolsuzluklara, hırsızlıklara örtü olarak kullandı. Öyle ki şimdi gerçek dindarlar bunların yüzünden dinden soğuduklarını itiraf ediyorlar. Kirli ilişkiler öylesine kapladı ki toplumu, bundan sonra hiçbir din bu kadar pisliği örtüp gizleyemez. Ben bunun böyle gitmeyeceğini düşünüyorum. Bu iktidarın sonu gelmiştir. Yeter ki muhalefet muhalefet olsun.

UYGARLIK FAZLA GELİYOR

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını nasıl yorumluyorsunuz?

“Biz kadını nereye koyacağımızı, ona nasıl davranacağımızı biliriz, başkaları ne karışır” diyorlar. Uygarlık bize fazla geliyor. Rahatsız ediyor. Hep bir tarafını kendi kafamıza göre törpüleyip düzeltmek istiyoruz. Sonra da “Avrupa Birliği bizi neden kabul etmiyor?” Aha bu yüzden işte.

Pandemi sürecinde tiyatronuzu ayakta tutmakta zorlandınız mı?

Elbette zorlu bir süreç oldu. Geçip gitmiş gibi de konuşmayalım. Yazın açık havada idare ediyoruz ama sonbahara durumun daha parlak olacağını düşünmüyorum doğrusu. Bu kış da kolay geçmeyecek sanırım. Delta, Lambda sürüp gidiyor. 

NEREDE İZLEMELİ

  • 25 Temmuz - 21.00 Kuşadası Altın Güvercin Amfi Tiyatro
  • 26 Temmuz - 21.00 İzmir Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu
  • 27 Temmuz - 21.00 İzmir Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu
  • 28 Temmuz - 21.00 Denizli Açıkhava Tiyatrosu
  • 30 Temmuz - 21.00 Datça Açıkhava Tiyatrosu 

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler