Gökkuşağı savaşçıları Palmiyeler
“Mayıştırıcı özelliğe sahip müzik yapan grup. Bulunca ilginç bir şey keşfetmişim gibi oldu.”
Bu yorum, Palmiyeler hakkında internette dolaşan yorumlardan biri. “İlginç bir şey keşfetme” hissi ve biraz da coşkusu, albümlerini dinledikçe ve grup üyeleriyle tanışınca kendini doğruluyor. Akılda biri “Vokalde Mertcan Metbilek, “bass”ta Tarık Töre, davulda Rana Uludağ, gitarda Barış Konyalı...” diye anons ediyor her şarkı öncesinde. Hedefleri; üretmek, paylaşmak ve dolayısıyla daha çok konser verebilmek. Bir hedef de, albüm kapaklarıyla gökkuşağının renklerini tamamlamak. Her albümde bir şablon belirliyor ve ona göre çalışıyorlar. Seneye çıkacak “yeşil” albümlerini şimdilerde kaydediyorlar. Yeni albümde “şehre ait sesleri” duyacak dinleyicileri. “Gökkuşağı savaşçıları” Palmiyeler, bu akşam Kadıköy’deki Nayah’ta konser verecek. Konser vesilesiyle Tarık’ın yarısı resim atölyesine dönüştürülmüş evinde buluşup grubun müziği üzerine konuştuk.
İzmir’den İstanbul’a...
Mertcan’la Tarık’ın lise yıllarından beri İzmir’de sahne alan “Kilink” adında bir punk grubu varmış. Kilink pek çok konser vermiş, albüm kaydetmiş. Üniversite için İstanbul’a geldiklerinde daha önce çalıştıkları bir müzisyen Rana’yı tavsiye etmiş. Rana, Tarık’ın ani bir telefonuna olumlu yanıt verince Galatasaray Lisesi’nin önünde buluşup stüdyoya gitmişler ve hemen provaya başlamışlar. Aynı sene içerisinde ilk albümleri Palmiyeler’i kaydetmişler, Gezi olayları başlayınca “herkesin kafası çok dağıldığı için” albümü yayımlamaktan vazgeçmişler. Kayıttan iki yıl sonra albüm çıkmış. Bir de Barış var; gruba sonradan katılmış, 32 yaşında ve dizleri halen yaralı. Sahiden kabuklu yaralar var dizlerinde. Söyleşi sırasında da oynadı yaralarıyla ve kanattı birini. “Hoşuma gidiyor aslında, çok serseri hissettiriyor” diye şakalaşıyor bizimle. O gün pek konuşmuyor; ama en sosyali oymuş grubun, herkesle hemen arkadaş olur, herkesi tavlarmış. Onu “vazgeçilmez bir eleman” diye tanımlıyor gruptan arkadaşları. Rana, bir bütünde kendin olma halini, “Sahneye dışarından bakıldığında, bir aradayız ve çok eğleniyoruz. Ama herkes kendi kafasını yaşıyor” diye anlatıyor.
-Sizden dinleyelim, nasıl kuruldu Palmiyeler?
Mertcan: Grubu 2013 yılında kurduk. 2015 yılına kadar kayıtlar yaptık. Yok, yok pardon yanlış oldu galiba. 2013 yılında kurduk grubu...
Rana heyecanlı ve yüksek sesle “Ben anlatayım” diyerek araya giriyor: Mertcan’la Tarık, ikisi de İzmirli. 15 senelik arkadaşlar. Üniversite için İstanbul’a taşınıyorlar. Bir yıl sonra Palmiyeler’i kurmaya karar veriyorlar. Sonra ben...”
-Bu hikâyeye onlar da şaşırıyor yalnız şu an.
Rana: Evet, sanki ben kafamdan atıyormuşum gibi. (Gülüyor)
Mertcan: Böyle oldu, doğru söylüyor.
Rana: Ben bir gün üniversiteye hazırlanırken dershanede test çözüyordum, telefonum çaldı. Tarık arıyordu, “Merhaba, biz bir garaj rock grubuyuz. Katılmak ister misin bize?” filan dedi. Ben de “İyi olur, katılayım” dedim.
-Albümü yayımlamaya nasıl karar verdiniz peki?
Tarık: Bir karar gibi değildi aslında. Kaydettik ve kaldı.
Mertcan: Kaydettik ve bir daha uzun süre bakmadık. Tekrar dinleyince ‘Biz güzel bir şey yapmışız, bunun beş şarkısını yayınlayalım’ dedik ve bu beş şarkıyı internete yükledik, bir tane klip yapıp onu koyduk. Sonra direkt telefonlarımız çalmaya, konser teklifleri gelmeye başladı. İlk olarak One Love Festivali’ne gidip orada çaldık. İnsanların ilgisiyle de karşılaşınca ‘Biz bu işi biraz daha ciddiye alalım’ deyip ikinci albümün çalışmalarına başladık.
- Daha geniş bir kitleye ulaşmak gibi bir hedefiniz var mı?
Mertcan: Tabii ki var. Zaten müzik yapmaktaki amacımız bu; paylaşmak. Yoksa yayımlamayız zaten. Daha çok ürettiğimiz sürece daha çok insana ulaşacağımızı düşünüyoruz. Yaptığımız tarzı herkes hemen anlayamayabiliyor, ama her yaptığımız işle daha çok insana ulaşabildiğimizi hem sosyal medyadaki yorumlardan hem de dinlenme sayılarından organik bir şekilde görüyoruz yıllar içerisinde.
-Tarzımız anlaşılamıyor’ dediniz ya, nedir sizin tarzınız?
Mertcan: Aslında “tavrımız” diyebiliriz. Palmiyeler’in bazen anlaşılmamasının sebebi, yaptığımız işleri ucu açık bırakmamız. Sanatta da onu seviyoruz. Genelde ucu açık olmalı ve dinleyici ondan istediği hikâyeyi çıkarabilmeli. İnsanların daha önce duydukları şeylere ilk dinleyişte benzemiyor. Tavrımız biraz rahat, yapmak istediğimiz şeyi yapmaktan kaçınmıyoruz. İnsanlar beğensin diye daha parlak ya da daha süslü yapmıyoruz. Hissettiğimiz ve yapmak istediğimiz şekilde yapıyoruz.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi