Güzel olan paylaşarak yaşamak...
Zamansızlar Sirki bize; oraya buraya koşuşturmadan, sakin, çağın hızından kurtulduğumuz, endişeden uzak bir hayatı alttan alta hatırlatıyor.
Zamanda yolculuğa ne dersiniz? Haydi, çok değil, yarım yüzyıl önceye götüreyim sizi. Ankara o zamanlarda da kocaman bir kentti. İstanbul, İzmir de öyleydi. Mahallenin çocukları, yeni yeni yükselen apartmanların arasında kalan arsaları oyun sahasına çevirirdi. O arsaların kimilerinde, kendiliğinden oluşmuş pistlerde bisiklete binilirdi. Bisikleti kiralayan, arkadaşını da bindirmeyi unutmazdı...
Her yere; okula, pazara, çarşıya, spor salonuna... yürüyerek gidilirdi. Oradan oraya telaş içinde koşulmazdı. Sokaklar insanların, daha çok da çocuklarındı. Caddelerden arada bir araç geçerdi. Evlerin dışı da herkesindi ve evler kadar güvenliydi. Kent de kucaklardı çocukları, sokaklar, evler kadar. Hava da temizdi, hayat da...
KİRLENEN DÜNYA
Sonra kirlendi dünya. Herkesin birbirini tanıdığı, çocukların bir evde gibi büyüdüğü, karşılaşmaların hal hatır sormalarla renklendiği dönemleri neredeyse bir kuşağın yaşamı içinde arkada bırakıp insanın insana yabancılaştığı “yeni” bir çağa yuvarlandık. Asansörde bile selamlaşmayan, komşusunun ölümünden, aylar sonra ve rastlantıyla haberi olan insanlarla dolu bir dünya şimdi yaşadığımız.
Otobüse, dolmuşa; sürücüsüne günaydın seslenişiyle ve iyi dileklerinizi sunarak binmek ya da sokakta çalışan işçiye, çöpten ekmeğini çıkarana, inşaatta ter döken ustaya kolay gelsin demek nasıl da yadırganır oldu! Neredeyse herkesin yere bakarak acele acele yürüdüğü, küs ve öfkeli insanların yaşadığı yerlere dönüştü kentlerimiz. Yazarın, “Küçücük bir kasabada yaşamanın en ilginç yanı, galiba herkesin birbirini ‘tanıyor’ olması.” deyişi boşuna değil.
Zamansızlar Sirki üzerine birkaç tümce kuracakken bu laflar da nereden çıktı şimdi? Bütün bunları Zamansızlar Sirki düşürdü aklıma... Daha neler var neler! Onların altını da siz çizeceksiniz, biliyorum.
YIL 1856!
Bir göktaşının çarpması sonucu dinozorların neslinin tükendiği zamana mı, İskenderiye Kütüphanesinin yakıldığı yıkıldığı döneme mi gitmek istersiniz; belki de Kadeş Antlaşmasına tanık olmayı yeğlersiniz. Hanzade Servi, bizi, 1856’da yine bir göktaşının neden olduğu, zamanın donduğu bir döneme götürüyor.
Her şey, Neva’nın ailesinin, “yeşil bir inek yüzünden” büyük kentin (İstanbul’un) trafiğinde tükenmeye, her şeye son anda yetişmeye, zamanın elinde oyuncak olmaya son verip bir kıyı kasabası olan Kirazlıkoy’da yaşamayı seçmesiyle başlıyor.
Neva, okul projesi için hayal gücünün sınırlarını zorlayan bir çiftlik maketi yapar. Adına da “Yeşil İnek Çiftliği” der. Yürüyen bitkileri, ağaçta yetişen karpuzları ve elbette yeşil bir ineği vardır. Babasıyla okula gitmek üzere yola koyulduktan on dakika sonra fark eder yeşil ineğinin makette olmadığını. Eve dönmeleri o trafikte olası değildir. Yeni bir “inek” alınır kırtasiyeciden. Yeşile boyanır. Neyle yapıştırılacak makete? Elbette hamurla. Tıpkı yazının girişinde sözünü ettiğim dönemdeki gibi.
Haftanın her gününü dolduran özel derslerinden / kurslarından, kültürel etkinliklerden, okulundan-arkadaşlarından ayrı düşen Neva ilkin bocalasa da anakentin hayhuyundan kaçışta geride bıraktıklarının yerine yenilerini koymakta gecikmez.
ZAMANDA YOLCULUK
Kirazlıkoy’da daha sakin bir hayat sürmeye alışırken karşısına sınıf arkadaşı, tek tekerlekli, gidonsuz bisikletiyle Olgun, dünyanın en garip insanı, sihirbaz Jerfi Adasal çıkar. Çok geçmeden o tek tekerlekli bisikletiyle Jerfi Adasal’ın bahçesinde bir solucan deliğinde ortadan kaybolur Olgun.
Zamanlar arasında bir yolculuktur bu. Zamanın olmadığı, kimsenin yaşlanmadığı o gizemli yerde yüzlerce insan, çoktan ölmeleri gerekirken 1856’da sıkışıp kalmıştır. Onları eğlendirmenin, tekdüze ve değişmeyen yaşamlarına renk katmanın bir tasarımı olarak ortaya çıkar Zamansızlar Sirki. Bir gün rastlantıyla Neva da çıkacaktır bu yolculuğa...
Sonra zamanda yolculuk; büyümeyen çocuklar, yaşlanmayan insanlar, zamanın olmadığı başka bir dünya... Ahsen, Olgun ve Neva’nın bunca karışıklığı çözme uğraşının içinde buluruz kendimizi.
Gün gelecek, Zamansızlar Sirki, Kirazlıkoy’un olağandışı bir sanat etkinliğine dönüşecektir.
SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNDE BAŞROL ÇOCUKLARIN
Hanzade Servi, bize çağdaş bir masal anlatırken bir yandan da “tercih”imiz haline gelişine düşünmeden boyun eğdiğimiz, epeydir içine yuvarlandığımız dünyayı sorguluyor. Şöyle oraya buraya koşuşturmadan, sakin, çağın hızından kendimizi kurtarmış, endişeden uzak bir hayatı alttan alta hatırlatıyor.
İnsan ilişkilerinde, arkadaşlıkta karşılıklı güvenin altını çizerken, hayatı aslında felsefenin ışığında yorumluyor: “İyi, kötünün yanında değerli. Dürüstlük, yalanlar olduğu için kıymetli. Hayat, ölüm gerçeğiyle sıkıca sarılmamız gereken bir şeye dönüşüyor. Çocukluğumuzun anıları, mutlulukları, büyüdüğümüzde bizi daha vefalı insanlara dönüştürmek için yüreğimize yerleşiyor.”
İnsanın doğayla kavgasının yol açacağı neredeyse kaçınılmaz sona da dikkat çeken Servi, sorunların çözümünde başrolü, her zaman sahici, düş gücü körelmemiş, hayal kurmayı unutmamış çocuklara veriyor.
Onlar için yazılmış her iyi kitabı okuduğumda, belki de herkesten önce, çocukların şımarma hakkını ortaya atan ve savunan Aziz Nesin düşer aklıma. Bırakın çocuğunuz “aynaya şaşı baksın, kıymalı makarnanın üstüne fıstık ezmesi döksün, kar yağarken ağzını açıp beklesin, bir kediye tekerleme öğretmeye çalışsın, tükenmezkalemle parmağına kaş göz çizsin...” Ve o her şeyi sınama, zorluklarla baş etme hakkını teslim ettiğimiz çocuklarımız böyle iyi kitaplar okusun.
Zamansızlar Sirki / Hanzade Servi / Kırmızı Kedi Çocuk / Ağustos 2020 / İstanbul / 168 s. / 10+.
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu