'İçimdeki ressamı nasıl öldürdüm...'

Orhan Pamuk’la ‘Romancı olmaya karar verince sanki kolumu keser gibi öldürdüm’ dediği ‘içindeki ressam’ı konuştuk.

'İçimdeki ressamı nasıl öldürdüm...'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 18.09.2015 - 09:22

Orhan Pamuk’la söyleşimiz üçüncü gününde sürüyor. İki sene önce bir martı resmi 20. İstanbul Caz Festivali’nin afişinde kullanılan Pamuk, bu yıl 14. İstanbul Bienali’nin sanatçılarından biri. Masumiyet Müzesi de bienal mekânlarından. Pamuk’la ‘Romancı olmaya karar verince sanki kolumu keser gibi öldürdüm’ dediği ‘içindeki ressam’ı konuşuyoruz...

- Ressam kimliğiniz yazarken kendini ne kadar gösterir? Görsel bir yazar olduğunuz fikrine katılır mısınız?

Tabii görsel bir yazarımdır. Sevdiğim Proust ve Nabokov da cümle cümle resimler kurarlar. Ressam olma isteğim, görsel bir insan olmam, seyretmeyi, bakmayı, görmeyi içten bir iştahla sevmemin etkisi var. İmgelerin, görmenin bir düşünme biçimi olduğuna inanırım.

 

‘40’ımdan sonra içimdeki ressam canlandı’

- Bienaldeki resimlerinizde de imgelerle kelimeler arasında kurduğunuz ilişki dikkat çekiyor. Romancılığa karar verdiğinizde ressamlıktan vazgeçtiğinizi anlatmıştınız. Kararınızı gözden geçirme vakti mi gelmiş acaba?

23 yaşında romancı olmaya karar verince, sanki kolumu keser gibi, 10 yıl içimdeki ressamı öldürdüm. Ama 40’ımdan sonra o ressam canlandı ve kendi kendine defterlere resimler yapmaya başladı. Önce karalamaları, çizgileri saklamaya başladı. Sonra defterler tutmaya, daha çok resim yapmaya. Ama hiçbir zaman sergilemeyi düşünmeden yaptım bunları. Daha yeni Büyükada’dan İstanbul’a döndüm. Yaz başı adaya gelirken bütün resim defterlerimi, boyalarımı getirmiştim. Dönmek için her şeyimi toplarken, “Keşke daha çok yapsaymışım” dedim...

- Bienalde resimlerinizi göstermeye nasıl ikna oldunuz?

Carolyn Christov-Bakargiev arkadaşım olduğu için karar verdim. O istedi. Seni ünlü bir ressam gibi sergilemeyeceğim, dedi. Yazarken arada da karalamalar yapan birinin çizgileri olarak göstereceğim, dedi. Nabokov’un kelebek resimlerini ve Lacan’ın karalamalarını da göstermek istiyordu. Herhalde izin alamadı.

- Peki, ne kadar sıklıkla resim yapıyorsunuz? Belirli bir disiplininiz var mı?

Değişiyor. Her gün yaptığım ya da uzak kaldığım için üzüldüğüm oluyor. Kural yok gerçekten. En sevdiğim şey, arkadaşlarımla yemeğe gittiğimde çıkarıp defteri dikkat çekmeden çizmek, karalamak. En çok başkalarıyla konuşurken elimin kendiliğinden yaptığı resmi seviyorum. Ortadaki konuşmayı takip ediyorum, konuşulanları resme ekliyorum. Resimlerimin başarılı olması gibi derin bir isteğim yok. Resimlerimle kendim mutlu olmak istiyorum.

- Bienaldekiler bizim görebildiklerimiz. Göremediğimiz daha ne kadar resminiz var acaba?

Bienalde sergilenen defterlerin aynılarından her zaman yanımda vardır. O tarz şeyler yaparım. Japon defteri diye bir şeyler var. Onlara uzun panaromik resimler yaparım. Ressamlığımda çok özgürümdür. Size daha önemli bir şey söylemek isterim, ben hâlâ resim yaparken kendimi daha “mutlu” hissediyorum.

 

‘Yazarken yaratıcı, düşünen biriyim...’

- Yazmaktan daha mutlu mu?

Yazarken daha “akıllı” hissediyorum. Kabaca ayırt etmek gerekirse, resmi daha lirik, şiirsel bir duyguyla yapıyorum. Hatta bir bardak bira veya şarap içersem daha da rahat yapıyorum. Ama yazarken bunları yapamam. Yazarken daha mantıklı, gene yaratıcı ama daha düşünen biriyim. Kelimeleri sanki zihnim kontrol ediyor. Resim yaparken, “Benim Adım Kırmızı”da da anlatmaya çalıştığım gibi, elim kendiliğinden yapıyor. Hep duşta şarkı söyleyen adamın rahatlığına benzetiyorum bunu. Bir zaman kendime resimle ilgili kısıtlamalar koyunca, resim yapma zevkimin azaldığını hissettim. Çünkü o zaman mesleğe dönüşüyor.

 

‘Saf ve Düşünceli Romancı’

- Ama yazarlık sizin için bir meslek. Ne yazdığınızın daha bilincinde olarak yazmak otosansürü beraberinde getiriyor mu?

Önce kendinizi bırakarak yazarsınız. Sonra bir editör gibi bakarsınız. En iyi roman yazma yöntemi budur. “Saf ve Düşünceli Romancı”da bir romancının böyle olması gerektiğine inandığımı yazdım. Çünkü bana kalırsa romancılık bazen saf, duygusal bazen de mimari düşünen iki ruh halini sürekli olarak yan yana bulundurma işidir. “Otosansür” kelimesi yanlış. Benim romancılığımda öyle dertler olmadı. Siyasi dertlerim roman dışı röportajlarda, dayanışma duygusu dolayısıyla bile bile yapılmış siyasetten oldu. Şikâyetim yok ama. O da yanlış anlaşılsın istemem.

BİTTİ


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon