İçinden İstanbul geçen bir İzmir: Selanik

. Deniz, bildik deniz, püfür püfür Ege kokuyor. Sadece 330 bin nüfuslu Selanik merkezi, gezmekle bitmiyor.

İçinden İstanbul geçen bir İzmir: Selanik
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 23.01.2021 - 16:00

Burası sanki “içinden İstanbul geçen bir İzmir”. Bazı sokakları kalabalık, karmaşık; deniz kenarı, hani neredeyse İzmir. Eski usül mağazalar, eski moda kıyafetli yaşlılarla Türkiye’nin 60'larının hayatından esintiler, birden karşınızda beliren Osmanlı izlerine karışıyor. Deniz, bildik deniz, püfür püfür Ege kokuyor. Sadece 330 bin nüfuslu Selanik merkezi, gezmekle bitmiyor.

Bu üçüncü gidişim Selanik’e. İlk seyahatimi hatırlıyorum da, pek etkilenmemiştim galiba. İşte, herhangi bir deniz kenarı şehriymiş gibi hissettim. Yüzeysel kalmış, bir iki iyi lokanta ve Atatürk’ün Evi’ni görüp dönmüştüm.

Üç, beş sene evvel bir şans daha doğdu; bu kez şehrin kalbine dokundum. Sonra geçenlerde bir Selanik gezisi daha; tamam, işte bu sefer şehrin ruhu benliğimi sarmıştı. Magma tabakasına kadar inmiş, M.Ö. 315’te ilk kurulduğundan bu yana geçirdiği tüm evreleri hissetmiştim. Mübadeleyle, büyük yangınla, Nazi kamplarına gönderilen Yahudilerle acı çekmiştim. Bizans, Roma ve Osmanlı’yı yaşamıştım. Ben, Selanik olmuştum.

Henüz döndüm İstanbul’a. Hala “Selanik çarpması” yaşıyorum. O basit görünen yaşamın sonsuz derinliğini, o kapılarında body-guardların beklemediği çılgın gece hayatını, o fışfışlı olmayan cıvıltıyı hala içimde taşıyorum. Bir tarafıyla hala masumiyet çağında yaşayan Selanik’i hiç aklımdan çıkartamıyorum. Sanki çocukluğumun Tarabyası’ndan bir sokak geçip, Dario Moreno’nun İzmir’ine dalıyorum…

YUNANİSTAN’IN İKİNCİ BÜYÜK ŞEHRİ

Selanik, Yunanistan’ın ikinci büyük şehri. “Büyük” dediysem, aklınıza itiş kakış bir kalabalık gelmesin sakın. Şehir merkezinin nüfusu 330 bin civarında. Banliyöleri ve şehir merkezinde olmayan ilçeleriyle birlikte tüm nüfus ancak 1 milyona yaklaşıyor. Buna rağmen, Atina siyasi merkezse, Selanik ülkenin “kültürel merkezi”. Birçok önemli festivale ev sahipliği yapıyor. Özellikle Selanik Sinema Festivali ile, şehir, her yıl dünyanın her köşesinden gelen film tutkunlarını ve endüstrinin önde gelen isimlerini ağırlıyor. Tüm önemli sanatçıların konserleri, sergileri mutlaka burada başlıyor veya buradan da geçiyor.

Son yılların en popüler turistik şehirlerinden biri. Selanik’in birçok bölgesi, çok sayıda imza yapısı, UNESCO Dünya Mirası listesinde. 2014 yılında Avrupa’nın “Gençlik Başkenti” seçildi. Selanik yakınlarındaki tüm ülkenin en iyi ve en bakir sayfiye yerlerinden biri olan Halkidiki’den olan büyük filozof Aristo’nun adını alan Aristo Üniversitesi de, Yunanistan’ın ve Balkanlar’ın en büyük üniversitelerinden.

Selanik bugün tüm Avrupa’da “metrekareye düşen en yüksek oranda cafe ve bar” olan şehir. Evet, ekonomik kriz var; ama bunu gecelerde anlamanız mümkün değil. Gündüzleri kapanan işyerleri, iflas etmiş dükkanlar göze çarpsa da, akşamlarda gençler, eğlence, müzik ve kahkaha var. Birçok gezi sitesine, blogger’a, hatta Lonely Planet’a göre, Selanik “ultimate party city”, yani “sabah kadar dans!”

İlk bakışta birbirine çok benzeyen iki toplum… Tamam çorba içmiyorlar, pek fazla bildiğimiz tencere yemekleri yapmıyorlar, ama lokantalarda yenen yemekler neredeyse aynı; kahve tepsileri ve sohbetleri, eşiklerde saatlerce oturmalar, acıklı ve yandan yandan şarkılar, dakikalarca süren ve mide kramplarına sokan kahkahalar, sinirlendiğimiz zamanki “dünyayı yakarımvari” tavırlar… Ancak yine de bariz farklılıkları keşfediyorsunuz zamanla. Örneğin sabahları artık “Yunan kahvesi” dedikleri Türk kahvesi, yanında bir küçük kurabiye, büyük bir bardak su ve bir sigara içmeden güne atılamayan Yunanlılar, saat 2 gibi evlerine çekilmezlerse titremeye başlıyorlar neredeyse. Paraya ne kadar ihtiyaçları olursa olsun, potansiyel müşteriler kapı dışarı atılıp dükkanların kapılarına kilit vuruluyor. Öğlen 14.00, hayat duruyor. Belki bir sokak tavernasında bir kadeh uzo eşliğinde hafif mezeler yeniyor. Neredeyse beş, hatta altı saat çalışmaktan yorgun düşmüş Selanikli, sohbet ve hafif içkiyle rahatlıyor. Sonrasında siesta zamanı. Şehir küçük ya, hemen evlere kaçılabiliyor. Odaların panjurları, perdeleri sıkı sıkı kapanıyor. Telefonlar kapatılıyor. En az bir saatlik uyku sonrası, günün ikinci duşu alınıyor. Dişler tekrar fırçalanıyor, kremler sürülüyor, saçlar taranıyor. Yeni gömlekler ve jilet gibi ütülenmiş jeanlerle, “frappe” dedikleri buzlu hazır kahve veya yeni icat “buzlu cappucino” içmenin zamanını yakalıyorlar. Tabii yağsız sütlü, şekersiz veya tatlandırıcılı. Saat 5 dediniz mi de, cafeler doluyor. Kadınların güzellikleri, can yakıcı kıyafetleri, işvelerini anlatmak mümkün değil…

Akşam yemeği ya evde ya dışarıda, mümkün olduğunca geç saatte yeniyor. Orta karar kazanan bir Selanikli, haftada en az iki gece de çıkıyor. “Gece çıkmak”, genellikle 23.00’dan sonra dışarılarda olmak anlamında kullanılıyor. Bazı Yunan müziği yapan gece kulüpleri, kapılarını ancak gece yarısı açıyorlar. Bizim eski usül gazinolarda, sabaha karşı 02.00, mekânların en hit şarkıcılarını sahneye çıkarttıkları zaman. O tarz yerlerde inanılmaz güzel şovlar, sabah 07.00’a kadar konuklara bir hayal dünyası yaşatıyor. Gül yaprağı satıcıları, yasak olmasına rağmen herkesin elinde yanan sigaralar, sanatçıya şampanya gönderme, peçete atma ve kendinden geçerek şarkılara katılma… Çağdaş Yunan tragedyalarının yaşandığı yerler sanki. “Köpek havlaması” anlamına gelen, ama son yıllarda müzik kalitesinde “top” olan “Skiladiko”lar, bence Selanik gece hayatının vazgeçilmez bir rengi.

Yunanlılar’ı, Yunanistan’ı sevmemek mümkün değil. Truva Savaşları sonrasında söylenen “Bir Yunanlı’ya asla güvenme” bence boş laf. Nasıl sevmezsin, nasıl güvenmezsin, nasıl daha iyi olmalarını istemezsin ki? Aynada gördüğün aksin kadar sana yakın. Ama senin biraz daha Akdeniz’lin, daha bir zıpır, daha tembel, daha flörtöz, daha yüksek sesli ve çok konuşan yanın…

Ve bir arkadaşımın babasının söylediği bir lafı, her fırsatta hatırladım, her defasında da kendi kendime gülümsedi: “Yunanlı kimdir? Yunanlı, kendini İtalyan zanneden Türk’tür!”

Sonra da İtalyanların söylediği “una faccia, una razza” lafını hatırladım. Sanki daha doğru. Türk, İtalyan, Yunanlı; o kadar benzer, o kadar birbirine girmiş ki. Sözün özü, biz aslında aynı denizin, aynı rüzgarın, aynı toprağın insanıyız…

NE YAPILIR?

- Atatürk’ün doğduğu evi mutlaka ziyaret edin. Yıllardır restorasyon çalışmaları devam ediyor, ama bu yaz ortasına artık tamamlanacağını söylediler. Görevliler son derece kibar ve sevecenler. Türk Konsolosluğu’nun hemen yanında.

- Aristo Meydanı, şehrin kalbinin attığı yer. Çok geniş, çok canlı bir meydan.

- Deniz boyunca yürümeyi ihmal etmeyin. Harika bir yol ve şehri aşağı yukarı anlayıp kafanızda adresleri işaretleyebiliyorsunuz.

- Çok sayıda Osmanlı eseri kalmamış ne yazık ki. Yangın, bombalar, biraz da ilgisizlikle, şehrin Osmanlı döneminin izleri bir dönem “kasten” unutulmuş. Ama Yeni Cami, inanılmaz güzel bir yapı. Posellini’nin eseri. İnşası 1903’te tamamlanmış. Sonradan Müslümanlığı seçenlerin camisi olduğundan “dönme cami” adıyla da anılıyor.

- Alaca İmaret, bence Selanik’teki en güzel Osmanlı yapısı. 15. yüzyılda inşa edilmiş. İbadet yerleri olmayan Selanikli Türk azınlığın arzusu, oranın tekrar cami olarak açılması.  

- Gene Osmanlı döneminden kalan Yahudi Hamamı, görülmeye değer.

- 15. yüzyılda, 2. Mehmet tarafından inşa ettirilen Bezesten, o dönemlerde şehrin tek pazarı. Yapı yangınlarda çok zarar görmüş, restore edilmiş. Mutlaka görülmeli.

- Bizans Kültürü Müzesi mutlaka gezilmeli.

- Selanik Arkeoloji Müzesi’ni de görmeden dönmeyin.

- Selanik’te çok sayıda kilise var. Ama inanılmaz gösterişli olan Ayios Dimitrios Kilisesi ve Osmanlılar döneminde cami olarak da kullanılan Aya Sofya’nın yerleri apayrı. Her ikisi de çok ayrıcalıklı yapılar.

- Beyaz Kule veya Lefkos Pirgos, Selanik’in simgesi. Kanuni döneminde inşa edilmiş. Rengi beyaza dönüştürülerek bir nevi “vaftiz” edilmiş. Şehrin en güzel noktalarından birinde.

- 300lü yıllarda inşa edilen Rotonda, mutlaka görülmeli.

- Roma dönemi saray kalıntıları, şehrin ortasında.

- Yine 300lerde, Sezar Galerious’a atfen yapılan ark, Selaniklilerin buluşma noktalarından.

- Selanik belediye binası, bir mimari dehanın eseri. Mutlaka gezin; kapıda kontrol falan yok. Ayrıca ben belediye başkanı Yiannis Boutaris’le de tanıştım. 78 yaşında, dövmeli, küpeli, yoga yapan, bisiklete binen bir Türk dostu. Kahve içtik ve birbirimize sarılarak vedalaştık.

- Halkidiki, mutlaka görülmeli. Selanik otobüs garından kalkan otobüslerle, nereye gideceğinize bağlı olarak 2-4 saatte ulaşabilirsiniz. Üç parmaklı bir ele benzetilen bu yarımada, tüm Yunanistan’ın en bozulmamış tatil beldesi. Üç parmaktan biri Aynaroz, sadece keşişlerin yaşadığı manastırlar var. Kadınlar giremiyor. Orada yapılan şaraplar çok lezzetli, Halkidiki’nin diğer bölgelerinde satılıyor. Yarımadanın “Bodrum”u Kassandra. Aslında apayrı bir yazı konusu, şimdi özellikle detaya girmiyorum.

Alışveriş: Tüm şehir yürüyerek rahatlıkla keşfediliyor. Tsimiski ve Proxanou Caddeleri, tam şık mağazaların güzel kafelerin olduğu yerler. Nişantaşı gibi diyebiliriz. Tüm markalar oralarda. Tabii Benizelous ve Solomou caddelerinin kesiştiği yerdeki “Bezesteni” de es geçilmemeli. Peynir çeşitleri ve iyi bala meraklıysanız, civardaki dükkânlarda çok uygun fiyatlara bulacaksınız. Bir de Selanik, daha doğrusu tüm Yunanistan, bir kahve memleketi. Her tür kahve bulmak mümkün. Sadece kahve satan dükkanlar var; tiryakilerin hoşuna gidecek… Son olarak da uzo, şarap ve sakız likörü derim. Bence Yunanistan gezilerinin vazgeçilmezleri.

Yeme – içme: Selanik, bir yeme içme başkenti. İnanılmaz çok sayıda lokanta ve kafe var. Deniz ürünleri ve balık lokantaları bence bir numara. Glikanisos, Frutti di Mare ve 7 Seas, müthiş mutfaklarıyla baş döndürüyor. 7 Seas’de havyarlı levrek tartar, pesto soslu karides, incir tatlılı balık yumurtası, şehriyeli yengeç bacağı ve alabalık ve dil fileto yedim. İnanılmazdı…

Yunan mutfağı, hani bolca meze ve beyaz peynirli çoban salatası, kalamar, karides, anneanne usulü patates kızartması ve köfte, susuz cacık yemek isterseniz, Panellinion, Plaisir veya Myrsini’yi öneririm.

Ayrıca çok sayıda barbekü lokantası, Arjantin mutfağı, Fransız füzyon lokantaları da var. Ben onları görmedim, meraklı olanlar nasılsa listelerden bulacaklar.

Kafe: Her yer cafe! Terkendis, içlerinde en ünlü olanlarından. Benim bildiğim iki şubesi var. Tatlıları, soğuk kahveleri, frappeleri, börekleri ve dondurması çok güzel. Garsonlar da çok güler yüzlü. Hemen Aristo Meydanı’nda, ve biraz daha ileride iki ayrı Terkendis’i denedim.

Bir de yeni bir modadan bahsedeyim: Beyaz Kule’nin karşısından cafe-botların demirlemiş olduğunu göreceksiniz. Bir kahve içimlik zamanda, kesinlikle normal kahve parasına, Selanik sahilinde turlayıp geri geliyorlar. Yanlış hatırlamıyorsam bir saat içinde. Harika bir tecrübe.

Otel: Excelsior, Hyatt Regebcy, The Bristol, çok sayıdaki iyi otelden birkaç tanesi. Bu kez “The Met”te kaldım. Eski limanda, biraz hip, bayağı tarz bir otel. En üst katındaki havuz, sanki bulutlarla birleşiyor. İnternet sitesinden rahatlıkla ulaşabilirsiniz: www.themethotel.gr

GECE HAYATI

Ladhadika bölgesi, gece hayatının kalbi. Her yer birbirine çok yakın. Çok iddiasız görünen çok sayıda bar var; ama her biri çok özellikli. Şahane bir elektronik müzik performansı seyrettim. Rock barlar muhteşem. Bizim Nevizade usulü dışarıda oturup yenen, aynı zamanda da canlı müzikle coşulan yerler de çok keyifli. Bulgar ve Romanya’dan gelen Romenler, Türk olduğunuzu anlarlarsa hemen Türkçe birkaç şarkı patlatıyorlar… Ama ille de Yunan müziği diyorsanız, çok haklısınız. Bir kere rebetiko mekanlarına mutlaka uğrayın. Özellikle bir adres vermeme gerek yok, nasılsa hepsini göreceksiniz. Anadolu’dan Yunanistan’a mübadeleyle gidenlerin müziği. Üstelik Selanik rembetikosu, farklı enstrümanları barındırdığından, çok özellikli. Bunun yanısıra, Buzuki mekanları, çok eğlenceli. Mutlaka gidilmeli. Hele zeybekiko başladığı zaman, mekanlarda keyif tavan yapıyor. Gene buralarda da hemen Türkçe şarkılar, türküler çalınıyor… Bizim eski usül gazinoların çok iyi ses düzenine sahip olanlarsa, biraz daha şehir dışında. Ben otelin yanında bir tane vardı, çok da meşhur sanatçılar sahne alıyorlarmış, oraya gittim. Ne yazık ki kapalıydı, meğer bayram gününe denk gelmişim. Ama daha evvel çok gitmişliğim var; kesinlikle bir rüya ortamı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon