Kadınlara aşkı mı öğretti?

Film dünyasına girip çıkmanın kolay olduğu yıllar: Yeşilçam’ın Altın Çocuğu Göksel Arsoy, romantik dramlardan James Bond filmlerine sıçrıyor, dövüş sahnelerinden gazino podyumlarına şarkı söylemeye atlıyor, bir gün cumhurbaşkanının, bir gün kuvvet komutanının kapısına dayanıp filmlerini sansürden kurtarıyor. Ne hayat ama!

Kadınlara aşkı mı öğretti?
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 01.11.2020 - 05:30

Levent’teki küçük villanın zilini çalıp bekliyoruz, fotoğrafçı arkadaşım Kaan’la birlikte. Kapı kendiliğinden açılıyor ve karşımızda gönlü genç, bir beyefendi, şarkılar söyleyerek karşılıyor bizi: Yeşilçam’ın “Altın Çocuğu, Göksel Arsoy!” Şaşkınlıktan hangi şarkıyı söylediği aklımda bile kalmıyor, yeni normal koşulları içinde birbirimize sarılmamak için gayret sarf ederek yolu gösteren Soley Hanımı takip edip verandadaki masaya kuruluyoruz.

Göksel Arsoy’u SESAM’ın onur ödülleri töreninde izledim. Yeşilçam’ın ünlülerinin davet edildiği geceye, onun kadar gözü pek olamadıkları için birçok ünlü gelmemişti. “O gece en şık bendim” diye tekrarlamakta haksız değil, hem en şık, hem en yakışıklı, hem de en ünlüydü gelenler içinde! Boyu bosu da var, yaşı da. Ama dimdik durması, sahneye çıkarken yardım etmek isteyenleri itmesi dikkatimi çekmişti. Gazeteye küçük bir haber yapabildik. Teşekkür için aradı, sohbet ettik ve buluşmaya karar verdik. Canlı tarih, kim bilir neler anlatacaktı.

Ben bu kadar sanatçıyla tanıştım, onun kadar programlı planlısıyla karşılaşmadım. Ne anlatacağını kronolojik sırasıyla hazırlamış, soru sordurmuyor, sorarsam cevap vermiyor, verirse “yazma ama” diyor!

Şarkılarla karşılaması bile muhtemel ki bir sahne planlaması. Pek çok sinemacının aksine, çok film seyreder ve o sahneleri kullanırmış, rolünü oynuyor! Aslında hayatına kendisinin yön vermeye başlamasından önce her şey biraz tesadüf.

YEŞİLÇAM'IN İLK JÖNLERİNDEN

Göksel Arsoy, ki sarışınlığını muhtemelen Giritli anne ve Dramalı babasından almış, Bakırköy Taş Mektep’te, Haydarpaşa Lisesi’nde okumuş. Babasının işi dolayısıyla Kayseri Hava Üssü’nde büyüdüğü için de havacı olmak istiyor ama ailesi izin vermediği için pilot olamıyor. Spora meraklı; voleybol oynuyor, ata biniyor, yelken yapıyor. Gösterişli, göze çarpıyor. Pilot olamıyor ama İngiliz Hava Yolları’nın yer hizmetlerinde çalışırken yardımcı olduğu bir yolcu, Fuat Rutkay, sinema yapımcısı çıkıyor; daha sonra kendisini çağırıp kontratı önüne koyuyor, yıl 1958, ilk filmini, “Boş Beşik’i çekiyor!

O yıllar, ünlü aşk romanlarının filme çekildiği yıllar. İkinci filmi Kerime Nadir’in Samanyolu romanından, Belgin Doruk’la oynuyorlar. Seyirci bu çifte bayılıyor, peş peşe 15 film çekiyor. Yeşilçam’ın star dönemi, gişe garanti.

Ben artık dayanamayıp soruyorum: Tamam yakışıklı, tamam sportmen, ama sinemayla hiç ilgisi yokken nasıl oluyor da pat diye başrol oynuyor?

REDDEDİLEN FİLMLER

“Bakmasını bilmeyen artistin işi zor!”diyor, “Kadınlara aşkı öğreten adam diye tanınıyordum.” Bu kadarı yetiyor demek; gözlerini güneş geliyormuş gibi hafif kısıp romantik bakacaksın. Şimdi Kerem Bursin sanki öyle bakıyor?

Her şeyden önce akıllı adam. Senet sepetle uğraşmamak için kendi şirketini kurup yapımcı oluyor. Akacaksa ona aksın? İlginç anılara gelelim. O dönem, Sansür Kurulu çekilen bütün filmleri gösterimden önce Ankara’da “Büyük Sinema”da izleyip yayınlanmasına karar veriyor!

Türkan Şoray’la oynadığı “Kızgın Delikanlı” filmi “sol içerikli” diye reddediliyor! Filmini kolunun altına alıp Çankaya’nın kapısına dayanıyor. Randevusu yok, tanışmışlıkları yok, darbeci filan ama cumhurbaşkanı halk adamı Cemal Aga, kabul ediyor onu, sarılıp öpüp bir de yemeğe alıkoyuyor. Filmi Köşkte Muhafız Alayı subaylarıyla birlikte izliyorlar, Cemal Gürsel, gözyaşlarını silip “Ne var bu filmde? Herkes izlesin” deyince sansür aşılıyor!  

ŞAFAK BEKÇİLERİ

Ankara’ya alıştı ya, aklı da havacılıkta. Bu kez “komutanı göreceğim” diye Hava Kuvvetleri’nin kapısına dayanıyor. Yine kapılar açılıyor ve İrfan Tansel, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı, projeyi dinleyince tamam deyip Eskişehir’e “Her türlü kolaylığı gösterin” emrini veriyor. Halit Refiğ’in yönetmenliğinde “üç ay uğraştık” dediği senaryosunu yazıp, “Şafak Bekçileri” filmini çekiyorlar. Ankara, Sansür Kurulu yine reddediyor mu? Gerekçe; “Göksel Arsoy, teğmen kıyafetiyle her köşede bir kızla öpüşüyor!” Artık öğrendi ya, yine dayanıyor kapıya. Komutanlar filmi seyrediyor, çok beğeniyorlar, yine Sansür Kurulu’na ayar veriliyor ve film gösterime giriyor!

ALTIN ÇOCUK JAMES BOND

Adam akıllı. “Bu dramatik aşk filmleri üzerime yapıştı. Bunların modası geçerse benim de işim biter dedim. Batıda da Bond modası var.” James Bond olmaya karar veriyor. Londra’ya gidiyor, (hem de arabayla!) 5 güzel kız bulup filmi çekiyor. Ağzım açık dinliyorum, Altın Çocuk Bond’un maceralarını, dövüş, arabayla kovalamaca, sevişme sahnelerini. Ama İstanbul’dan Londra’ya arabayla gidip gelmesi yok mu, beni en çok o uçuruyor!

ORTAK YAPIMLAR

Bu filmler Ortadoğu’da da ilgi görmüş. Mısırlı bir şirketle ortak yapıma başlıyorlar. Arapça afişlerde adı Muhammet Göksel Arsoy! Karşısında o dönemin en ünlü Arap kadın artistleri, şarkıcıları. “Altın Çocuk Beyrut’ta filmini çekiyor. İlgi müthiş. Beyrut’ta savaş başlayınca ortaklıklar yatıyor.

SAHNE MACERASI

Yaşı genç olanlar bilmez. Yeşilçam’ın porno filmlere geçtiği dönemde bütün şöhretli yıldızlar sinemayı bırakıp sahneye atmışlardı kendilerini. Bunların içinde en uzun kalanı Göksel Arsoy. Amcası ünlü bestekar Yesari Asım Arsoy’dan daha bu furya başlamadan çok önce şan dersi alıyor. Diyorum ya, planlı, programlı. Sahneye hazırlanıyor. Ve bir gün Fahrettin Aslan’dan sahne için davet geliyor, kendi deyimiyle hemen İtalya’ya gidip üst baş düzüyor. Smokininden çorabına, “En şık ben olmalıydım” diyor. Tepebaşı Cumhuriyet Gazinosu’nda assolist altı olarak sahneye çıkıyor, assolisti Behiye Aksoy! O zaman öyleydi, bir gerçek sahne sanatçısı olurdu assolist, bir de film artistleri, onlar şöhret olarak seyirci çekerdi.

Göksel Arsoy sahnelerde 15 yıl kalıyor! Gerçek bir sahne sanatçısı olarak iş yapıyor. Hatta Zeki Müren bile dinleyicileri arasında. Tabii ki en meşhur parçası Samanyolu! Pazar günleri matinede kadınlar yer tutmak için sabah karanlığı geliyorlar gazinoya!

Sonra ne mi oluyor? En zirvedeyken bırakıyor sahneyi de, sinemayı da. Hayatını yazmak isteyenlere “Hayır diyor, hayatımı en iyi ben biliyorum, ben yazarım.” Kendi yazıyor kitabını, bana da imzalayıp verdi. Yarım asırdan fazladır eşi Soley Hanım ve iki çocuğuyla sakin bir hayat sürüyor. Kimsenin arkasından konuşmak istemediği için başka şey anlatmıyor. Ötekiler üzülür diye en beğendiği yönetmeni, oynamaktan en çok hoşlandığı, en sevdiği kadın oyuncuyu, hatta en kızdığını bile söylemiyor, söylese bile aramızda kalsın diyor!

Eşi de bir başka sır küpü! “Bu yakışıklı adamı hiç mi kıskanmadınız?” diyorum, çıt yok. Bir köşede sessiz dinliyor bizi, uzun evliliğin sırrı bu olsa gerek.

Sinemayı, sahneyi bıraktıktan sonra da çalışıyor, iş hayatı var, ama onlar bu sayfayı ilgilendirmiyor.

Göksel Arsoy’la vedalaşıp ayrılırken ikimiz de bir dost kazandık diye düşünüyoruz. Bahçeye, küçük süs havuzuna, çok sevdiği koca çam ağacına bakıyorum. Oturduğu villa, çocuklar evlenip gittikten sonra karı kocaya neredeyse büyük bile. Ama o bir Hollywood yıldızı olsaydı çektiği bu filmler, sahne hayatı ve prodüktörlüğüyle malikanede yaşardı. Şimdiki en büyük zenginliği ise anıları, eşi Soley Hanımla hala birlikte ve sağlıklı, dinç oluşları. Pandemi bittikten sonra tekrar, sadece sarılmak için geleceğimi söylüyor, uzaktan veda ediyorum, yılların eskitemediği bu yakışıklı delikanlıya!


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler