KEYVAN NAZİFİ İranlı sanat savaşçısı

Ülkesi İran’dan dört ay önce kaçıp İstanbul’a sığınan tiyatrocu, dansçı ve koreograf Keyvan Nazifi’nin polis korkusu sürüyor. Polis zannettiği için uzun süre benden de kaçtı. Sonunda ikna oldu ve buluştuk. Onun ayrılma sebebi azılı rejim karşıtlığı değil, sanat yapma isteğiydi. Bana durmadan, “Ülkenizin kıymetini bilin” diyordu.

KEYVAN NAZİFİ İranlı sanat savaşçısı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 13.07.2015 - 13:12

Koreograf, dansçı, oyuncu

Azeri bölgesinde olan Urmiye’de doğdum. 30 yaşındayım. 15 yıldır tiyatro ve dans çalışmaları yapıyorum. İtalya’da, Slovenya’da, Malezya’da, Tacikistan’da, Azerbaycan’da ve Tahran’da. Bugüne kadar 42 oyun ve dans performansında koreograflık, 10 dizi ve sinema filminde oyunculuk yaptım. Fotoğrafçılık yaptım. 4 video klipte dans ettim. 1 video klip çektim. Fotoğrafçılıkla uğraştım. 

Urmiye küçük bir şehirdi. Tiyatrosu benim hayal ettiklerim için çok gerideydi. Tahran’a göçtüm. Orada çalışmaya başladım. Urmiana Art Company’yi kurdum. 14 yıldır öğrencilerime dans öğretiyordum. Klasik bale, performans, tiyatro, bedensel olarak her şey. İran’ın en büyük sanatçılarıyla çalıştım.   

 

Baleyi evde yaparsınız

İran’da dans etmek kadın için yasak. Kadın erkeğe veya erkek kadına öğretiyorsa bile yasak. Balenin sergilenmesi yasak. Sadece evde yapabiliyorsunuz. Erkeklere de çok zor izin veriyorlar. Erkekler, sadece üç halk dansı için izin alabiliyorlar. Azeri danslarına izin verilmiyor. Mesela, yapımcıya 10 farklı dansımız var diyoruz. Azeri var, o var bu var. Hayır diyor. Sadece, Kürdi, Lori, Bocnurdi dansları için izin var.

 

Kadınları sahneye çıkarma! 

Şimdiye kadar 250 öğrenciye ders verdim. Anadolu Ateşi gibi bir grubum vardı. Ama kadınsız. İki-üç kez kadınlarla çıktım sahneye ama o da izleyicilerden aşırı tepki aldı. Biz dans ederken sahneye gelip bağırıyorlardı: “Biz şehit vermişiz, kadınları sahneye çıkarma!” Başka ülkelerde dans festivallerine katılıyorduk. Ama havalimanında devlet 15 kişi nereye gidiyorsunuz diye soruyordu. Biz de turistik gezi diye çıkıyorduk. Erkekler ikişer ikişer, kadınlar aynı şekilde, havalimanına gidiyorduk.  

 

İmam hedef gösterdi polis tükürerek tutukladı

Cuma namazları sokaklarda kılınır Tahran’da. Sekiz ay önce, ekim ayında, ofisimin olduğu mahalledeki imam hutbesinde, “Son günlerde etrafımızda sanatçılar, kızları toplayıp dans yaptırıyorlar. İran’ı böyle tanıtamazlar, biz Şah’ı yıktık eskiye dönmeyiz” diyerek hedef gösterdi. Biz de o sırada İsveç’e gidecektik. Provadaydık. Polis kapıyı kırıp içeriye girdi. Silahlarla, küfür ede ede, yüzümüze tükürerek tutukladılar. Batının kültürünü neden getiriyorsunuz, gençleri İslamiyetten uzaklaştırıyorsun, kadınlara dans ettiriyorsun, sen izleyip keyif alıyorsun, diye bağırıyorlardı. Stüdyomu mühürlediler. 15 gün gözaltında kaldım. Neler yaptıklarını siz düşünün, anlatamam. İki sene hapis ve kırbaç cezası verdiler. Tanıdığım hocalar sayesinde bir kısmı azaldı. Kırbaç cezası yerine 15 bin TL para cezası verdim.

 

Ömür boyu dans edemez belgesi imzalattılar

En ağırı, ömrümün sonuna  kadar sanat yapmayacağıma dair belge imzalattılar. 10 parmağımı bastırttılar. Tahran’da tanınan biriydim. İşimde çok iyiydim. Ertesi gün kültür evine giremedim. Sanatla bağımı kesmeye çalıştılar. Daha önce iki baskın daha yaşamıştık. Birincisinde polise rüşvet verdim. Ardından üç yıl önce bir daha basıldık. O sıralarda, Tahran Belediyesi’ne 150 kişilik dini bir gösteri yapıyordum. Zor ikna ettim belediyeyi. Çünkü bunlar başka polis, fanatik islamcı polis. "Besici" diyoruz. Bunlar kimseden emir almaz, kimseye hesap vermez. Canımı zor kurtardım.

 

Beni yok edebilirlerdi evden çıkamıyordum

Üçüncü baskından sonra evimin önünde devamlı araba durmaya başladı. Korkumdan eve gidemedim. İnternetten Türkiye’deki arkadaşımla konuşmaya başladım. O buraya gel, burada sanat yap, dedi. Zaten anneannemler de İstanbulluydu. 

Çok kötü durumdaydım, ilaç kullanmaya başlamıştım. Ellerim titriyordu. Her an beni bulup yok edebilirler diye düşünüyordum. Evden çıkamıyordum.  

Bir gece asistanımın motoruna bindik, evime gittik. Gece camdan evime girdim. Komşu ihbar etti polise. Polis sirenlerini duyunca her şeyi bıraktım sadece fotoğraf makinemi alabildim. Atladık motora, uzaklaştık. Kaçmadan önce ailemle buluştum, onlar beni bırakmadı annem, babam ve kız kardeşimle kaçtık. Havalimanında ülkeden kaçabilmek için tüm birikimimi rüşvet olarak verdim. 

 

İstanbul'da sanatçılarla tanıştım, onlar anladı beni

10 gün kadar ailemle İstanbul’da bir otelde kaldım. Oturma iznim olmadığı için çok zor ev buldum. Annem bir ay kaldı, babam ve kardeşim 10 gün sonra döndü.

Oturma izni için İstanbul’da üç ay sonraya randevu verdiler. Bu arada bir lokantada iş buldum. Soğan doğradım. Ama paramı bile vermeden beni attılar. Şikayet bile edemem. Çalışma iznim yok. İş aradım, tüm tiyatrolara, dans gruplarına yazdım. Acun Ilıcalı’yı aradım, olmadı. Kimse iş veremiyor, çalıştıramıyor. En son Mimar Sinan Üniversitesi tiyatro ekibinin oyunlarını fotoğrafladım. Ücretsiz. Çünkü sahneye yakın olmak istiyorum. Özledim. Mimar Sinan’ın oyunlarını fotoğraflarken Galata Perform’un müdiresi Yeşim Özsoy ile tanıştım. Beni fotoğraf sanatçısı Ali Öz ile tanıştırdı. Ali bey beni çok iyi anladı. Anladım ki dünyada nerede olsan sanatçı sanatçıyı anlar. Tiyatrocusu, müzisyeni fark etmez. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler